Evlatla imtihan edilmek imtihanların en zoru olsa gerek...
Hiçbir sözün teselli edemediği, hiçbir kavramın dindiremediği bir acıdır o.
İnanç büyüktür, Allah vermiştir Allah alacaktır, eninde sonunda her canlı ölümü tadacaktır.
Akıl bunu böyle bilir, böyle söyler, lakin yürek kabul etmez.
Akıl bunu böyle bilir, böyle söyler, lakin yürek kabul etmez.
Anne rahmine düştüğü andan itibaren hayatında var olan, bir et parçası halinde dünyaya gelmesi, ilmek ilmek dokunarak gelişmesi, anne babası ile ilk göz teması, ilk dişi, ilk adımı, minik elleri ayakları, minicik parmakları, yarım yamalak söylediği ilk sözleri, okula ilk gidişi, ilk sevgilisi, bisiklete binip ilk pedal çevirişi, denizle ilk tanışıp yüzmeyi öğrenişi, ilk isyanlar, ilk çatışmalar, ilk kapıyı vurup çıkmalar...
Daha bunun gibi büyürken ardında bıraktığı binlerce anı ile var olur bir insan.
Daha bunun gibi büyürken ardında bıraktığı binlerce anı ile var olur bir insan.
Ana babasının küçük kuzusu, en büyük dayanağı, gözünün bebeğidir o...
Sonra birden bire gelen bir "YOK"luk..!
Yaşanan onca zamanların bir çırpıda silinişi...
Ne kokusu, ne sesi, ne gülümseyişi, ne idealleri.
Sanki hiç olmamış gibi...
Sanki hiç olmamış gibi...
Babanız yaşıyorsa hala çocuksunuz derler ya hani,
İşte öyle henüz çocuktu Mustafa Koç da. Çocuklarının babasıydı, karısının kocasıydı, lakin en çok da anasının babasının aslanıydı.
İyi yetişmişti, iyi eğitim almıştı, çalışkandı, itibarlıydı ve dahası...
Tam bir "iyi aile çocuğuydu" kısacası.
İhtimal ki ani gelen ölüm karşısında tüm babalar ne yaşadıysa onu yaşadı Rahmi Koç da.
Ölümün yarattığı deprem karşısında herkes eşitti işte. 'YOK'luk hep aynıydı.
Nasıl yaşadığın, nasıl bir cenazeyle uğurlandığın ya da ardında bıraktıklarının güvencede olmaları ile hafiflemiyordu acı.
Acı hep aynı acıydı, şartların kötülüğüyle artıyordu sadece.
Babaları ölünce büyürmüş çocuklar demiştik, Mustafa Koç'un çocukları bir anda büyümüştü şimdi.
Ya büyümemiş çocukları ölünce ne olurdu babalar?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder