İngilizce dersinde o gün konumuz Smuggler - Kaçakçı isimli bir öykü ve öykü üzerine sorular, cevaplardı.
Öyküden çat-pat anladığımız kadarıyla ortada bir kaçakçılık vardı ama yazıdaki polis karakteri de biz de olayın ne olduğunu kavrayamamıştık. Tabii sonunda şaşkınlıkla karışık anladık. Yayvan bir tebessüm ve vaaaayy nidalarıyla karışan sesler dolandı sınıfta.
Öykü ne miydi?
Anlatayım:
Adamın biri bir ülkeden diğer ülkeye hep aynı sınır kapısından kamyonuyla gidip geliyor. Bu şüpheli geçişlerin her seferinde kamyonun didik didik aranmasına rağmen kaçakçılığa dair en ufak bir iz bulunmuyor. Günler geçiyor, sınır kapısından emekli olmuş görevli ile kamyon şoförü olmadık bir yerde karşılaşıyor. Şoförün hali vakti yerinde, kılık kıyafet pek afili. Gümrük memuru onu görünce aklına bir soru düşüyor. Yanaşıyor şoförün yanına.
Diyor “Yıllarca bu sınırdan öte tarafa gittin geldin, biliyorum ki bir işler çevirdin. Lâkin anlamadık bir türlü taşıdığın neydi, nereye sakladın. Şimdi sorayım hazır bulmuşken, sen ne kaçırdın?”
Şoför gayet sakin cevaplıyor;
“Kamyon!”
Günlerdir medyada fır dönen TIR haberlerini duyunca bu öyküyü hatırladım nedense. O TIR ilk miydi, yoksa öncesi de vardı da gizleniyor muydu? Onlar da her seferinde aranmış mıydı, arandıysa içlerindeki her neyse bulunmuş muydu? Yoksa transit geçişe sahip oldukları için sınırdan TIRRRRR diye geçip gitmişler miydi?
TIR için insanî yardım götürüyordu demiş hükümet, yok efendim silah taşıyordu demiş muhalefet.
Nereye gittiği belli ama nerden geldiği meçhul kamyonun eskort eşliğinde yol aldığı, eskort aracının içinde de Polat Alemdarlar olduğu iddia ediliyor. Polisti jandarmaydı derken ortalık epey bir karışıyor.
Valilikten gelen kağıtla yola çıkan TIR savcılar tarafından tekrar durduruluyor. Ararsındı arayamazsındı kakışmaları çevreden takviye ekip isteyecek kadar büyüyor. Kamyonun yükünün ne olduğu epey bir merak konusu oluyor. Eskort; yükün ne olduğunu “devlet sırrı” olarak açıklayıp, dahası için Nuh diyor Peygamber demiyor, kamyonu da aratmıyor.
Başbakan tabi her zamanki gibi MİT’ine sahip çıkıyor, olanları Gezi’ye dayandıramasa da bir paralel devlet yaratıp onun kuyruğuna bağlıyor.
Ortalık toz duman. Kimilerine göre hepsi kumpas, kimilerine göre alicenap Türk milleti Suriye’deki Türkmenler’e insanî yardım yolluyor, kimilerine göre de yapılan tam bir silah sevkiyatı.
Her şey birbirine o kadar girmiş durumda ki kimin eli kimin cebinde belli değil.
Biz alışkınız araştırma soruşturma esnasında ortalara bırakılıveren CD’lere, bilgisayar içlerine sızdırılıveren suç unsuru barındıran bilgilere, türlü çeşit mizansenlerle insanlara istenen algının empoze edilişine.
Şimdi yine aynısı yapılıyorsa da bu kez çarklar ters işlemeye başlamış demektir.
Geldikleri gibi gidecekleri ya da tabiri caizse getirildikleri gibi götürülecekleri bilinciyle yerine yapışmalar daha da kuvvetlenmekte olmalı.
Tırnaklarını koltuğa geçirmiş koltuğu didikleyen bir kediyi zorla söküp almak gibi bir şey bu. Kedi koltuğu bırakmak istemez, siz asılırsınız, koltuğun kumaşı lime lime olur, bir yandan da eliniz kolunuz çizik içinde kalır.
Sonuç, söke söke atılsa da çok geçmeden yine o koltuğa oturmak için fırsat kollayan bir kedi...
TIR muhabbeti milleti biraz daha oyalayacak görünüyor. Hikâyedeki gibi işin aslını astarını biz de yıllar sonra şoföre sorarız belki...
Belki içerde, belki dışarda.
Malum, dünün kahramanları bugün mahkûm, mahkûmları ise kahraman.
Bugünün mahkûmları ile kahramanlarının yarın ne olacağı ise şimdilik meçhûl...
Öyküden çat-pat anladığımız kadarıyla ortada bir kaçakçılık vardı ama yazıdaki polis karakteri de biz de olayın ne olduğunu kavrayamamıştık. Tabii sonunda şaşkınlıkla karışık anladık. Yayvan bir tebessüm ve vaaaayy nidalarıyla karışan sesler dolandı sınıfta.
Öykü ne miydi?
Anlatayım:
Adamın biri bir ülkeden diğer ülkeye hep aynı sınır kapısından kamyonuyla gidip geliyor. Bu şüpheli geçişlerin her seferinde kamyonun didik didik aranmasına rağmen kaçakçılığa dair en ufak bir iz bulunmuyor. Günler geçiyor, sınır kapısından emekli olmuş görevli ile kamyon şoförü olmadık bir yerde karşılaşıyor. Şoförün hali vakti yerinde, kılık kıyafet pek afili. Gümrük memuru onu görünce aklına bir soru düşüyor. Yanaşıyor şoförün yanına.
Diyor “Yıllarca bu sınırdan öte tarafa gittin geldin, biliyorum ki bir işler çevirdin. Lâkin anlamadık bir türlü taşıdığın neydi, nereye sakladın. Şimdi sorayım hazır bulmuşken, sen ne kaçırdın?”
Şoför gayet sakin cevaplıyor;
“Kamyon!”
Günlerdir medyada fır dönen TIR haberlerini duyunca bu öyküyü hatırladım nedense. O TIR ilk miydi, yoksa öncesi de vardı da gizleniyor muydu? Onlar da her seferinde aranmış mıydı, arandıysa içlerindeki her neyse bulunmuş muydu? Yoksa transit geçişe sahip oldukları için sınırdan TIRRRRR diye geçip gitmişler miydi?
TIR için insanî yardım götürüyordu demiş hükümet, yok efendim silah taşıyordu demiş muhalefet.
Nereye gittiği belli ama nerden geldiği meçhul kamyonun eskort eşliğinde yol aldığı, eskort aracının içinde de Polat Alemdarlar olduğu iddia ediliyor. Polisti jandarmaydı derken ortalık epey bir karışıyor.
Valilikten gelen kağıtla yola çıkan TIR savcılar tarafından tekrar durduruluyor. Ararsındı arayamazsındı kakışmaları çevreden takviye ekip isteyecek kadar büyüyor. Kamyonun yükünün ne olduğu epey bir merak konusu oluyor. Eskort; yükün ne olduğunu “devlet sırrı” olarak açıklayıp, dahası için Nuh diyor Peygamber demiyor, kamyonu da aratmıyor.
Başbakan tabi her zamanki gibi MİT’ine sahip çıkıyor, olanları Gezi’ye dayandıramasa da bir paralel devlet yaratıp onun kuyruğuna bağlıyor.
Ortalık toz duman. Kimilerine göre hepsi kumpas, kimilerine göre alicenap Türk milleti Suriye’deki Türkmenler’e insanî yardım yolluyor, kimilerine göre de yapılan tam bir silah sevkiyatı.
Her şey birbirine o kadar girmiş durumda ki kimin eli kimin cebinde belli değil.
Biz alışkınız araştırma soruşturma esnasında ortalara bırakılıveren CD’lere, bilgisayar içlerine sızdırılıveren suç unsuru barındıran bilgilere, türlü çeşit mizansenlerle insanlara istenen algının empoze edilişine.
Şimdi yine aynısı yapılıyorsa da bu kez çarklar ters işlemeye başlamış demektir.
Geldikleri gibi gidecekleri ya da tabiri caizse getirildikleri gibi götürülecekleri bilinciyle yerine yapışmalar daha da kuvvetlenmekte olmalı.
Tırnaklarını koltuğa geçirmiş koltuğu didikleyen bir kediyi zorla söküp almak gibi bir şey bu. Kedi koltuğu bırakmak istemez, siz asılırsınız, koltuğun kumaşı lime lime olur, bir yandan da eliniz kolunuz çizik içinde kalır.
Sonuç, söke söke atılsa da çok geçmeden yine o koltuğa oturmak için fırsat kollayan bir kedi...
TIR muhabbeti milleti biraz daha oyalayacak görünüyor. Hikâyedeki gibi işin aslını astarını biz de yıllar sonra şoföre sorarız belki...
Belki içerde, belki dışarda.
Malum, dünün kahramanları bugün mahkûm, mahkûmları ise kahraman.
Bugünün mahkûmları ile kahramanlarının yarın ne olacağı ise şimdilik meçhûl...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder