Ne olduysa oldu Başbakan Erdoğan birdenbire Ahmet Kaya hayranı oldu.
Bir sahiplenmek, bir beğenmek, bir duygu, bir hislenme.
Aynı neslin çocukları ikisi de. Yakın yaşları.
1957 doğumlu Ahmet Kaya. Başbakanımız 1954.
Kaya 2000'de vefat etti. Başbakanımız'a Allah ömür versin.
Gençliğinde hiç Ahmet Kaya şarkısı söylemiş miydi bilmem.
Herhangi bir parçasının bir dizesini bilir miydi mesela?
Mesela gerekirse "su gibi akıp" gider miydi?
Bir şey bilmesine de gerek yok aslında. Dünü dünde bırakmadan getirip Gezi'ye bağlasın yeter...
Başbakan'ın ardından Kemal Kılıçdaroğlu aldı sazı eline. Erdoğan'ın Ahmet Kaya’yı istismar ettiğini söyledi. “Ahmet Kaya bugün yaşasaydı o da bugün yanımızda olurdu, hâttâ Gezi eylemcilerinin yanında olurdu ve şimdi hapisteydi.” dedi...
Ahmet Kaya'ya bir sarıldı pir sarıldı.
Cevapsa cevap, kapaksa kapak...
Devlet Bahçeli de her zamanki sertliğiyle iki kelam etmekten geri durmadı.
Hayatları boyunca şehitlere tek bir damla gözyaşı dökmeyenlerin, Ahmet Kaya’nın ağıdını ölümünden 13 yıl sonra yakmalarına bir anlam veremiyordu.
Sağ olsun üzerine düşen muhalif söylemi yerine getirdikten sonra o da yerine döndü.
Vazifemizi yaptık, şimdi işimize bakalım...
Ya Ahmet Kaya kendisi ne düşünürdü acaba şu durumda.
Birdenbire oluşan bu alâkaya çay demler miydi...
Ya da Kaya'nın yakınları yıllardır kendileriyle kanlı bıçaklı olan Başbakan'ın bir anda sevgi kelebeğine dönüşmesini ne kadar samimi buldular.
Samimi olmadığına ama mecbur kaldığına ve o yüzden madem mecburuz(!) havasında zevkten dört köşe olduğuna kim bilir ne kadar mutlu oldular...
****
Bir figürün sahiplenilmesi üzerinden yaşanan tartışma bugünlük gündemi epey bir meşgul etti.
Biri bir kuyuya taş attı, ardından hepsi çıkartıyormuş gibi yaptı.
Ne yeni bir taş, ne de yeni bir deniz.
Hamam da eski, tas da, natır da, tellak da...
Diğer yanda ise şarkılar çalınıyor yine bağır bağır...
Türk'ü de dinliyor o şarkıları, Kürt'ü de.
Toplumlar şarkılarda birleşiyor. Tepedekiler ise bu birleşmenin çok ama çok dışında kalıyor...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder