2 Haziran 2012 Cumartesi

Oyunbozanlar ile oyundüzenlerin yeni oyunu

Hayat içinde iyi kötü pek çok olayla karşılaşır, bazen isyan eder, bazen de kader deyip kabullenir insan değil mi?
Çok üzüldüğü olaylar bazen sevinçlere, çok sevindikleri olaylar da üzüntülere dönüşebilir.
Bütün bunları yaşaya yaşaya öğrenir insan. Bazen isyan etse de yaşını aldıkça tevekkül sahibi olur. Olgunlaşır. İsyanları azalır. Dünyayla uyum içinde yaşayıp aynı uyumla ölümsüz sandığı bedeninin dünya değiştirmesini dahi itaatkâr bir boyun eğişle bekler.
Bilir ki doğumun gerçekliği ne ise, ölümün gerçekliği de odur...
Bazen de anlamakta ve kabullenmekte zorlandığı olaylarla karşılaşır. İnsan marifetiyle yoluna çıkartılan engeller için 'kader' tanımının yetersiz kaldığı bu durumlarda insanlara olan inançları darbe alır. Güvenleri sarsılır, hayalleri yıkılır.
****
Yüksek atlama için hazırlanan bir sporcuyu düşünün. Yarışacağı çıtanın yükseliği belirlidir ve o, hep o yükseliği aşabilmek için çaba harcar. Bütün çalışmaları, bütün hedefi oradadır. Milimetreler dahi önemlidir onun için.
Yarışma gününden bir gün önce hiç kimse gelip de o çıtayı 5 cm yukarıya yerleştirmez. Eğer ki sporcu rekor denemesinde bulunmak istiyorsa bunu ancak kendisi yapabilir.
Herhangi bir daldaki elemelere hazırlanan herkes için geçerli olan bir uygulamadır bu.
Nihayetinde hazırlanılan yarışın branşları bellidir, kuralları bellidir, her şey nizamidir. Aklına esen estiği anda kurallarda değişikliğe gidemez. Kurallarda bir oynama yapılacaksa da eski kurallar üzerinden yarışa hazırlanan kişiler bu değişikliklerin dışında tutulur.
Yeni katılacak kişiler de belirlenen yeni kurallar dahilinde yarışlara hazırlanırlar ya da yarıştan çekilirler.
Her şey açık, net ve dürüstçedir.
Lâfı dolandırdığıma bakmayın, nereye geleceğimi anlamışsınızdır eminim.
LYS sınavına iki hafta kala açıklanan değişikliklerin neye benzediğini anlatmaya çalışıyorum.
ÖSYM’nin yayımladığı kılavuza göre artık yerleştirme puanı hesabında okulların başarısı (Ağırlıklı Orta öğretim Puanı) dikkate alınmayacak.
Ailelerin ve çocukların büyük özverilerle hazırlanarak girdikleri ve yine aynı ağırlıkta okudukları Anadolu ve Fen Lisesi çocuklarına verilen taahhüt bir anda silinip atıldı.
'Canım böyle istedi, bundan kelli böyle' denildi.
Şimdiye kadar girilen her sınavın ardından çıkan kopyaydı, şifreydi, çalıntıydı söylentileri bu kez yerini elle tutulur gözle görülür bir ihanete bıraktı.
Bir on sene sonra devleti teslim alacak bireylere devletin kendi eliyle ettiği ihanet, çocukların devletlerine olan inançlarına derin bir darbe olarak kayda geçti. Belki de oyunun kuralının 'bu' olduğu gibi bir öğrenme içine girdiler.
Ki Ben'ce en tehlikelisi de bu.
İhanet ihaneti doğurur ve zincirleme bir yanlışlar silsilesine yol açar.
Yeni düzenlemenin sonuçları birilerinin şansı ya da birilerinin şanssızlığı olacak gibi görünse de, eminim ki ilerleyen zamanlar içerisinde hak eden yine hak ettiği yere kavuşacaktır.
Daha iyi bir puan alarak daha iyi bir tercih yapabilecek bir öğrenci şanssızlık eseri girdiği bölümden zorlanmadan mezun olurken, daha kötü bir puan alarak daha alt sıralarda yer alabilecek bir öğrenci şans eseri girdiği bölümden kolaylıkla mezun olamayacaktır.
İki ay önce girdikleri LGS sınavındaki Türkçe sorularının şokunu üzerlerinden atamadan ikinci bir şokla sarsılan çocuklar şu anda benim bu söylediklerimi düşünecek halde değiller tabii.
Niçin 15 gün kala? sorgulaması hepimizin olduğu gibi onların da beyinlerini yiyiyor.
Madem ki sınav var, madem ki şartlar belirli, madem ki o çocuklar bu şartlar dahilinde sınava hazırlanıyorlar, bir anda bu şartlarda değişiklik yapma lüksü nasıl olabilir diyorlar? Akılları hafsalaları almıyor.
Doğmamış bir çocuğun yaşam hakkının savaşı göğüs göğüse verilirken, doğmuş, büyümüş ve yetişmiş olan bir çocuğun var olma hakkının nasıl kolayca alaşağı edilebildiğini bir türlü anlamıyor.
Ve şu anda onların bu sorgulamalarla kaybedecek tek bir dakikaları dahi yok!
Bu darbeden en çok etkilenenler ise geçen yıl kazandığı halde tercih yapmayarak bir yıl daha denemek isteyenler olmuş olmalı...
Biz aslında buna mızıkmak deriz.
Bilirsiniz, mızıkan da her daim yenilendir. Yenilginin hazımsızlığı ile oyunu alt-üst edip çeker gider.
Okeyde eli düzelmeyecek haldedir ıstakayı devirir, oyunu bozar. Sürekli taş çalar, sürekli başkalarının ellerini dikizler. Aklını kullanıp kendisini oyuna vererek oynamadığı ve sürekli hile peşinde koştuğu için de her zaman kaybetmeye mahkûmdur. Kaybetmenin acısını da oyunu dağıtarak çıkartır.
Mahallede top sahibi olan çocuğun oyunda başrol olamamasının acısını, topunu oyunun ortasından çekip alarak herkesi ortada bırakmaktan haz duyması gibi birşeydir bu.
İşte belki de o topunu alıp giden kişiler bu kişilerdir.
Onlar mızıkçılardır...
İhanet ve hazımsızlık mahalledeki bir sokak oyunundan devletin en tepesine kadar yükselmiştir.
Artık onlar oyunbozan ve oyundüzen olmuşlardır.
****
Herkes bilmeli ki ellerinde oyuncak ettikleri bu gençler sarsılmış inançlarıyla daha da bir kamçılanmış olarak hayata asılacaklar.
Birkaç kişi için hayatlarından ve yıllardır verdikleri emeklerinden vazgeçmeyecekler.
O emekler ile oluşturdukları sağlam temelleri -her ne kadar bu kararla sarsıldıysa da- onların yıkılmasına izin vermeyecek.
Onların kendilerine olan güvençleri ile de 'oyundüzenler'in hileli oyunları bozum olacak.
Ne yazık ki oyunlarla geçen bu zamanlar ise ülke tarihine 'büyük zaman kaybı' olarak geçecek...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder