21 Haziran 2012 Perşembe

Biz uyuduk, sen öldün…

Onu bunu bilmem.
Şunu bunu anlamam.
Ne siyaset, ne eğrisi, ne doğrusu.
Hain bir kurşunla toprağa devrilen bir bedenin bahanelerini anlatmayın bana.
Hani filmde diyordu ya, "Sen uyursan herkes ölür!" diye.
İşte sözün özü bu.
Ey asker, sen uyumadın ve bizler çok şükür ki -henüz- sağız.
Lâkin biz uyuduk ve sen öldün...
Bugün sen öldün, yarın bir başkası, sonra bir başkası.
Peki ne zamana kadar?
Peki ne için?
Peki kim için?
Yıllardır verdiğimiz binlerce şehide rağmen hâlâ sona ermeyen bir savaşın içinde daha ne kadar öleceğiz?
Ölenlerin yerine yeni şehit adayları yetişsin diye midir bu 'daha çok üreyin' dayatmaları?
Ki Atatürk Çanakkale'de "Ben size taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zamanda yerimizi başka kuvvetler alabilir" diyerek  askerlerine ölmeyi emretmiştir.
Ve onlar yüreklerindeki sarsılmaz inançla bu emre kayıtsız şartsız itaat ederek ölmeyi de bilmişlerdir.
****
Askerlik yan gelip yatma yeri değildir.
Kabûl.
Şehitler ölmez, vatan bölünmez.
Kabûl.
Savaşın ne namusu olur, ne de mantığı.
Hadi ona da kabûl.
Ne yazık ki biz henüz içinde bulunduğumuz durumun adının ne olduğunu dahi bilmiyoruz.
Sıcak savaş mı, soğuk savaş mı, iç savaş mı, terör mü, isyan mı?
Hangisi?
Her gelen şehit haberi ile ettiğimiz acı dolu her isyan, bu mücadeleye olan inançsızlığımızdandır.
Önce içinde bulunduğumuz duruma bir isim koysak, düşmanımızı bir tanısak da ona göre kendimizi korumaya alsak. Çatışma gerekiyorsa çatışmaya katılacak askerlerin donanımlı askerler olmasını sağlasak.
Çözüm siyaset ile gelecekse masaya otursak. Yok, çözüm silah ile gelecekse topyekûn silahlansak.
Her ne yapacaksak yapsak ve içimizi bir kurt gibi kemiren bu belirsizlikten kurtulsak.
Görmüyor muyuz ki savaşları kazananlar daha çok can verenler değil.
Daha çok can alanlar da değil.
Savaşları kazananlar,
Dışarıdan bağımsız, halkıyla yekvücut kararlar alarak, bunları sonsuz bir güvenle uygulayabilenler.
Savaşa mahal vermemek ise bütün savaşların en başından kazanılması demek.
Demokrasisi ve ekonomisi rayında giden güçlü bir ülkede savaşa hacet kalmaz.
Savaşa ve savaşın ardından gelen yıkımlara harcanan maddi manevi her emek barış için harcansa, oğullar ölmez, analar ağlamaz.
Ve vatan öyle daha sağlam sağ olur...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder