Sabah erken...
Yüzüyorum...
Her kulaçta bir çocuk...
Olmuyor, çıkıyorum.
Kendi çocuklarımın evde güven içinde uyuyor olmalarının suçluluğu üzerimde.
Eve dönüyorum.
Kahvaltı ederken her lokmada bir çocuk...
Olmuyor, bırakıyorum.
Evde korkusuzca kahvaltı edebilmenin suçluluğu üzerimde.
Nereye gitsem sığamıyorum. Ne bir şarkı, ne bir şiir, ne bir yazı siniyor içime.
Her çocuğun evi geliyor gözümün önüne. Ateş düşmüş ocaklarına, düşmüş de yakıyor cayır cayır.
Akşama ne yemek yapsam diye dolanıyorum.
Artık akşam yemeği yiyemeyecek o çocuklar diziliyor karşıma sıra sıra
Olmuyor, bırakıyorum.
Ölüme diyecek bir sözüm yok, ölümün kalleşcesinedir isyanım...
Askere giderken kınalanan o kuzuların pusuya düşürülüp katledilmesinedir.
Gerçi; askerlik yan gelip yatma yeri değildi ya, unutmuşum.
Peki bu kadar haince katledilebilme yeri miydi?
Terörün vicdanı yok, namusu, ahlâkı yok.
Artık mertçe savaşmak da yok.
Ne mertçe yaşamak, ne de mertçe ölmek.
‘Varsa yoksa hile, pusu, tuzak, şike’
Olan hep aynı yoldan geçen, aynı tastan içen o garip insanlara.
Ötesi yalan...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder