29 Mayıs 2024 Çarşamba

Dümdüz

1945 yılının 6 Ağustos'unda Hiroşima'ya ve ardından da Nagazaki'ye atılan atom bombaları bu kentleri ve bütün canlı hayatı dümdüz etmişti. ABD, Japonların hayat ve hareket tarzlarını araştırarak onların en çok dışarıda oldukları saati saptamış, saldırı saatini sabah 08:15 olarak kararlaştırmıştı. Hiroşima'ya yapılan saldırıda bir anda 78 bin kişi hayatını kaybetmişti. Ölü sayısı 1945 yılı sonunda 140 bine ulaşmıştı.

Uçağın pilotu olan ABD askeri Paul Tibbets uçağa annesinin adını vermişti: Enola Gay.
Enola Gay, yarattığı cehennemde başka anneler ve başka çocukların cayır cayır yanacağını düşünmemişti.
O dönem, II. Dünya Savaşı'nın sona ermesi için bulunan tek çıkar yol "dümdüz etmek" idi.

Kasım 2012'de İsrail eski Başbakanı Ariel Şaron'un oğlu Gilad Şaron Gazze'yi dümdüz etmekten söz ediyordu. İkinci Dünya Savaşı sırasında milyonlarcasının soykırıma uğradığı, sağ kalanların oradan oraya savrulduğu Avrupa Yahudileri, soluğu Filistin topraklarında almış, 19. yüzyılın ikinci yarısında başlayan Arz-ı mev'ut (vaadedilmiş topraklar) üzerine devlet kurma çalışmaları, 14 Mayıs 1948'de, David-Ben Gurion öncülüğünde Tel-Aviv'de toplanan Yahudi Millî Konseyi kuruluşunu ilan etmesiyle İsrail devleti ortaya çıkmıştı.

1840'larda başlayan devlet kurma çalışmaları sırasında Siyonistler, dünyanın çeşitli yerlerine dağılmış bulunan Yahudi topluluklarını -devlet kurabilmek için etkili bir nüfus oluşturmak gayesiyle- Filistin’e göçmeleri için ikna etme çabalarına girişti. Ayrıca devlet olabilmeleri için tarım sınıfına da ihtiyaçları vardı. Avrupa Yahudilerinin neredeyse tamamı ticaretle uğraşıyordu, Rusya'da ise tarımla uğraşan Yahudiler bulunuyordu. Bu dönemde Rusya'da, Yahudilere karşı -özellikle çiftçi Yahudilere- pogromlar olarak bilinen bir dizi katliam yapıldı. Siyonistler, katliama maruz çiftçi Yahudilere ülkeyi terk edip Filistin’e yerleşmeleri teklifinde bulundu. 1870 yılından itibaren çiftçi Yahudiler Filistin toprakları üzerinde tarımsal yerleşme merkezleri kurmaya başladılar. Bir kısmı ise ABD'ye göçtü.
Yeni kurulan devlete ticaretle zenginleşen Avrupa Yahudilerini de çekmek gerekiyordu, ancak hepsinin keyfi yerindeydi. 1933 yılında Hitler iktidara geldi ve Yahudilere taciz başladı. 1939 yılında İkinci Dünya Savaşı resmen başladı. Altı yıl sürecek savaş sırasında ve sonrasında sağ kalan Yahudiler koşa koşa İsrail'e sığındı. 
Osmanlı döneminde devlet içinde rahat yaşayan, hatta Osmanlı'ya sığınan Yahudiler, Osmanlı'nın Duraklama devrine girmesiyle her anlamda sıkıntı yaşamaya başladı. Osmanlı Devleti tarihiyle birlikte inişli çıkışlı dönemler yaşayan Yahudiler, Cumhuriyet döneminde Varlık Vergisi ile cezalandırıldılar. İstanbul'da yaşanan 6-7 Eylül 1955 olayları sonrası da kaçıp gittiler. 
Avrupa ve Osmanlı'da yaşayan Yahudilerin bazıları devletten dahi zengindi. Filistin'de kurulan yeni ülkenin Yahudileri ise sefil durumdaydı. Yeni devletin güçlenmesi için dünyanın farklı bölgelerinde yaşayan Yahudiler adeta kopartılıp alınıyordu. Belli ki İsrail kendi varlığını sürdürebilmek için ne olduğuna, kim olduğuna bakmaksızın pek çok şeyi dümdüz etmekten kaçınmıyordu.

1897'de İsviçre'nin Basel şehrinde Birinci Siyonizm Kongresi toplandı. 2017'de ABD Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak resmen kabul etti. 7 Ekim 2023 tarihinde Hamas, Aksa Tufanı Operasyonu ile Gazze şeridini aşarak İsrail'e asker sivil demeden saldırdı. Bu son saldırı tam da yayılmacı İsrail'in istediği türden bir eylemdi. Hamas'ın attığı taş, İsrail'in Gazze üzerine milyonlarca taş yağdırmasına vesile oldu. Kendisine verilen toprakları an be an büyütmede İsrail'in üzerine yoktu. Şimdi de Gazze'yi dümdüz ederek Gazze topraklarını yutmaya çalışıyordu.

Zamanında soykırıma uğrayan Yahudiler'in kaçıp sığınacak bir devletleri vardı. Gazzelileri ise kimse kabul etmiyor. Netanyahu Gazze üzerine ölüm yağdırıyor. Ne savaş ahlâkına, ne savaş kurallarına, ne de dünyanın isyanına aldırıyor. Onun derdi hep dümdüz etmek...
İsrail'in içindeki muhalif sesler bile bu saldırının başarıyla sonuçlanmasını 
sessizce bekliyor. Şuraları bir alalım da, Netanyahu'nun işine sonra bakar, dünya önünde ellerimizi yıkar, sofradan öyle kalkarız diyor.
Tabii ki tamamen doymuş, semirmiş ve güçlenmiş olarak... 

Güçlü olanın tarih yazma hakkını elinde bulundurduğu bir düzende, binlerce yıldır kaderleri başka ellerde yazılmış Yahudilerin güçlenme açlığının bir türlü doymamasına  şaşırmıyoruz. 
Bu öyle bir açlık ki, ne kendi halkını ne de başka halkları yemekten imtina ediyor.
Dev olmak isteyen cüce, dişlerinin arasında et parçaları, çenesinden ve ellerinden süzülen kanlarla, dev ayaklarıyla bastığı toprakları dümdüz ede ede ilerliyor...
Ve;
Yarattığı vahşete "Trajik bir hata" diyebiliyor…

29 Mayıs 2024 / C.E.Y.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder