1 Kasım 2019 Cuma

Fotoğraflarla Çocuk, Fotoğraflarda Çocuk

Konu çocuk olunca insanın yüzüne önce bir gülümseme yayılıyor, sonra da her çocuğun yeterince iyi şartlarda yaşamadığını düşünüp gülümsemesi yüzünde soluyor. 
Mutlu ve neşeli çocuklar görmek istiyor insan çevresinde hep.
Gerçi insanlar çocukken hep mutlu ve neşeli oluyor.
Çünkü başka türlüsünü bilmiyor. 
Çünkü hayatı henüz tanımıyor.
Lakin, çocukken dahi gülemeyen çocukların bakışları insanı delip geçiyor.

Konumuz çocuk demiştik. Hani henüz anne karnındayken ultrason fotoğraflarını, doğum fotoğrafçısı marifeti ile doğumun o eşsiz anlarını, doğumdan itibaren de her anını binlerce kare fotoğraf ile ölümsüzleştirdiğimiz çocuklarımız. 
O çocukların yanında bir de fotoğrafları çekilmeyen çocuklar var.
Neyse ki, o çocukların da fotoğraflarını çeken fotoğraf ustaları var.

Fotoğraflarla Çocuk
Maya Kurumsal Yaşam Atölyeleri'nin düzenlediği, ev sahipliğini KalDer Bursa'nın üstlendiği fotoğraflarla söyleşi etkinliğinin konuğu Profesyonel Fotoğrafçı Fatih Özenbaş, söyleşinin temasını Fotoğraflarla Çocuk olarak belirlemiş. 
Sunum öncesi "çocuk fotoğrafı çekmek" üzerine konuşan Fatih Özenbaş, "Çocukların fotoğrafını çekmek çok özeldir. Hem çok keyiflidir hem de çok zordur. Kız çocuklarının fotoğrafını çekmek daha kolay, erkekler kamerayı biraz daha zorluyor." sözleriyle başladı söyleşisine.
Özenbaş yıllardır çektiği fotoğrafların içinden seçerek bugüne özel bir "çocuklar" albümü oluşturmuş. Laf aramızda, ben de o fotoğraflardan birini yazıma kapak fotoğrafı olarak kullandım.
Sunum esnasında Özenbaş'ın, tüm bu fotoğrafların çekildiği tarihi, çekildiği yeri, fotoğrafın öznesi olan çocuğun ismini ve fotoğrafın çekiliş hikâyesini hiç unutmamış olması şaşırtıcıydı desem, "Bir önceki sunumdan alışmış olman lazımdı, niye şaşırıyorsun?" derim kendime. 
İlk kez izleyenler kadar şaşırmadıysam da, yine şaşırdım tabi. En çok da hatırlayabilen beynine gıpta ettim. Çünkü her fotoğraf en az 10-15 yıllıktı. 
Onun hafızası da hepimizin hafızası gibi 2.5 petabaytın üzerindeydi. Bırakın petebaytı, aslında limitsizdi. Lakin acaba işlemcisi kaç GHz idi?

Danaçalılı Zeliha
Söyleşi öncesi Fatih Özenbaş ile Danaçalılı Zeliha fotoğrafı üzerine konuştuk kısaca. Hani şu yıllardır nerede bir acıklı çocuk fotoğrafı gerekse orada kullanılan, en son da PKK tarafından propaganda malzemesi edilen meşhur fotoğraf.
Gözleri çok kötü olan bebeğinin gözlerini kapatarak kameraya bakan 2 yaşındaki Zeliha'nın fotoğrafı kâh Gazzeli çocuk oldu, kâh Suriyeli. Şimdi de 'Türk askerinin eziyetini görmesin diye bebeğinin gözlerini kapatan Kürt kızı' olarak malzeme yaptılar Zeliha'yı. Oysa o Orhaneli'nin Danaçalı köyünde yaşayan, şimdilerde genç kız olmaya çalışan Zeliha'dan başkası değildi. O fotoğraf da Fatih Özenbaş tarafından 2007'nin 7 Ekiminde çekilmişti. 

Fotoğraflarda Çocuk
150 civarı fotoğrafta 170-180 çocuk geçti önümüzden. Fotoğraflardaki çocuklar yurdumuzun ve dünyanın farklı coğrafyalarından bakıyorlardı bize. 
Çokça gülüyorlardı. 
Meraklı gözlerle, utangaç gözlerle, derinlerinde nelerin olduğunu bilemediğimiz manalı gözlerle, kızgın gözlerle, küskün gözlerle, meydan okuyan gözlerle, tedirgin gözlerle bakmışlardı kameraya.
Himalayalar'da binlerce metre yüksekliğin soğuğuna aldırmadan çıplak ayaklarla koşturup duruyorlardı. 
Nepal'de ev demeye bin şahit isteyen barakalarda yaşamaya çalışıyorlardı.
Toroslar'da yaylaya çıkıyor, hayvanlarla iç içe yaşıyorlardı.
Kazakistan'da da at biniyorlardı, Nizip'te de. 
Hindistan'da babaanneleri tarafından saçları yağlanıyor, Katmandu'da nineleri tarafından yüzleri boyanarak törene hazırlanıyor, yine öyle bir yerlerde anneleri tarafından bitleri ayıklanıyordu.
Ablalar kardeşlerine yemek hazırlıyor, büyükler küçükleri sırtlarında taşıyorlardı. Anneler babalar çalışırken annelik babalık yapmak, 1 yaş bile büyük olsa, evin büyük çocuğuna kalıyordu.
Bir yandan çalışıyor, bir yandan da oyun oynuyorlardı.
Torakçı ailelerin çocuklarının elleri yüzleri kara içindeydi.
Nepal'de çocuklar akan lağım sularında kayık yüzdürüyorlardı.
Pirinç lapasını elle yiyiyor, annelerinden derede çamaşır yıkamayı öğreniyorlardı.
AVM'lerin top havuzunda oynayan çocukların aksine elma havuzunda yatıyorlardı boylu boyunca.
Mısır koçanları arasından hınzır hınzır bakıyor, dondurmayı yalamadan yutuyorlardı.
Bir de, fotoğraflarda nasıl çıktıklarına başka birisine bakar gibi, ben böyle miymişim der gibi hayretle bakıyorlardı.
Fotojenik Fakirlik
Bunca fotoğrafa bakarken, neden fakirlik ve gelişmemişlik bu kadar fotojenik diye soruyor insan kendine. Tüm o "gelişmemişlik" içindeki renkler, dokular, bakışlar ve ruh kendine has kalmış ve bozulmamış diye mi?
Birbirinden özel hisler ve anılar barındıran bu fotoğraflara bakarken hem fotoğraf sanatçılığı bakımından, hem de dünyayı tanıma bakımından çok haz alıyor insan. 
Ancak fotoğrafı çekilenler çok fakirler ve çok zor şartlarda yaşıyorlar.
O hayatların hepsi birer fotoğraf karesinde donup kalırken, insan kendi hayatına dönüp tüm o fakirliği ardında bırakıyor.

Derman Fotoğrafçılığı
Bu başlığı son seçimlerden çaldım ama sorun bakalım niye çaldım?
Fatih Özenbaş'ın anlattığı öykülere baktığımda, fotoğrafçılık bir yandan da dertlere derman, yaralara çare oluyor. Fotoğraflarla sergilenen yoksulluk yardımseverleri harekete geçiriyor ve orada yaşayan insanlara yardım yağıyor. Anladığımız üzere, Özenbaş için o hayatların hepsi birer fotoğraf karesinde donup kalmıyor. 

Fatih Özenbaş Takipte
Takipte çünkü üzerinden 10-15 yıl geçmesine rağmen çektiği pek çok fotoğrafın sahibi ile iletişim halinde. Bazılarının büyümüş hallerinin fotoğraflarını da çekmiş. Bazıları ile Whatsapp üzerinden haberleşiyor. Şenliklerine katılıyor, köylere ziyarete gidiyor. Çektiği karelerin her türlü detayını hatırlıyor olmasının altında yatan sır da, onun insanlarla olan ilişkileri. Yaptığı işin insanî boyutunu önemsemesi ve bunu hiç yitirmemesi.
Danaçalılı Zeliha
Öncesi - Sonrası
Bir öneri olarak, fotoğraflarını çektiği çocuklar ile "Öncesi - Sonrası" çalışması yapsanız mı acaba dedim kendisine. 
Yoksa o büyü bozulmasa, fotoğraflardaki çocuklar hiç büyümeseler ve hep çocuk olarak mı kalsalar diye düşündüm sonra kendi kendime. 

Mutluluk - Mutsuzluk
Zor şartlarda yaşasalar da mutlu olan çocuklar ile refah içinde yaşasalar da mutsuz olan çocukları düşündüm izlediğim söyleşi boyu. Her şeye sahip olan ama hiçbir şeyi olmayan, hiçbir şeye sahip olmayan ama koskoca bir dünyası olan insanları düşündüm.
Şartlardan ziyade, mutluluğu da mutsuzluğu da yaratan muamele olmalıydı.

Yaşıyoruz, Öylesine
Dört duvar beton içinde, güneşin doğuşunu batışını görmeden, ayın hilâlden dolunaya, dolunaydan hilâle dönüşünü izlemeden, yıldızlar altında uyumadan, kayan yıldızları yakalamadan, çimenlerde yalın ayak koşmadan, bir hayvan ile kucak kucağa yatmadan, tatlı esen rüzgârda dalgalanan buğday başaklarının arasında dolanmadan, üstelik hafif bir depremde dahi milyonlarca lira ödeyerek satın aldığımız dört duvar betonun altında kalacağız korkusuyla yaşıyoruz. 
Yani çok "medeniyetli" yaşıyoruz.

Kârlı Kim?
Biz onların medeniyetten uzak dağlardaki hayatlarına şaşırırken, onlar da bizim doğadan uzak şehirli hayatlarımıza şaşırıyorlar ihtimal.
Biz onların doğayla iç içe yaşamasına özenirken, belki onlar da bizim medeniyetle kucak kucağa yaşamamıza özeniyorlar.
Özenilecek ya da üzülünecek taraflar yer değiştirip duruyor. Hangi taraf daha "iyi" yaşıyor, bu hayattan kim kârlı çıkıyor derseniz, bana göre bu işten en kârlı çıkan taraf fotoğrafçı  tarafı oluyor.

Medeniyet Dediğin
Tüm bu sorgulamalar sonucunda; insan, medeniyet içinde yaşarken insanlığını ve doğayı, doğa içinde yaşarken de insanlığını ve medeniyetini kaybetmediği sürece "insan" kalacaktır diyerek bitirelim yazımızı.
Bir de güzel haber ekleyelim yazının sonuna.

Güzel Haber
Söyleşinin sonunda Maya Kurumsal Eğitim&Danışmanlık Genel Koordinatörü Ünsal Zeren Fatih Özenbaş'a çiçek takdim ederken, Fatih Özenbaş ile birlikte Maya Kurumsal Yaşam Atölyeleri'nde fotoğrafçılık atölyeleri düzenleyeceklerinin müjdesini verdi ve " Takipte kalın!" dedi.
Ünsal Zeren - Fatih Özenbaş
Takipteyiz o zaman...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder