9 Aralık 2017 Cumartesi

İçine dönme, içinden çık

Elele Gelişim Merkezi kurucusu, eğitmen ve yönetici Mehtap Akkoyunlu arayıp da beni bir sohbete davet ettiğinde, beni özel davet ediyorsa sohbet konusunun tam benlik olduğunu düşündüğünü düşündüm.
Sohbet esnasında da ne kadar doğru düşündüğünü / düşündüğümü düşündüm.
Birbirini tanımış ve anlamış olmak diyelim biz buna.

Anlatayım;
Merkez'deki buluşmaya gittiğimde, masanın etrafında toplanmış kadınlara hitaben hararetli hararetli konuşan bir adam vardı. Oradaki kadınları da konuşmacıyı da tanımıyordum.
Tanıştık...
"Ben Canan Ekinci Yılmaz, okurum, yazarım, çizerim..."

Önce konuşmacı Bey ile (sıkı bir şekilde) el sıkıştık, sonra konuk hanımlarla.
Ve benim gelmemle bölünen sohbet kaldığı yerden akmaya devam etti.
Bir çay arasında da hepsiyle tek tek tanıştık. 

Sohbetin akışındaki tanışmada hararetli konuşmacının LPM'nin kurucu kooridinatörü Sosyolog, Ekonomist ve Siyaset Bilimci Uğur Ersoy olduğunu öğrendim. 
Uğur Ersoy'un 1979 yılında başlayan (bilinen anlamdaki) iş hayatı, 2006 yılında verdiği bir kararla yönünü kendisinin de ne olacağını bilmediği bir bilinmeze çevirmiş.
2006 öncesinde Pazarlama Uzmanı, Tesis Yönetmeni, Pazarlama Müdürü, Eğitim Koordinatörü, Kurumsal İletişim Danışmanı, Başkan Danışmanı, Genel Müdür, İcra Kurulu Üyesi ve Grup Başkanı olan Uğur Bey, 2006'da kurduğu L(ive) P(erformans) M(eeting) ile danışmanlığa ve eğitmenliğe başlamış.
Eğitim içerikleri Kişisel / Dişisel Algı Sistemleri, Duygusal Zeka ve Duyarlılık, Cinsiyet Odaklı Öğrenme ve Rol Modelleme, Savunmacı ve Savuşturmacı Öğretileri, Yaşam Kalite Algısı, Metropol ve Kadın, Kadının Rol Karmaşası, Yalnızlaşma mı, Tekilleşebilme mi?, Gelecek Yönetimi ve Tatmin, Arayıştan Buluşa Yönetme, Kuantum Düşünce Tekniği olmuş.
Bütün bunların arasında gitarını da elinden düşürmemiş ve müziğini yapmaya devam etmiş.
Hızlı düşünen, hızlı konuşan, bol dokunan, bol kahkaha atan, dik sorular soran, aldığı cevapları hızla değerlendirip cevap verenin önüne koyan, neşeli, eğlenceli ve entelektüel biri olarak görünüyordu Uğur Bey. TED, ODTÜ ve Hacettepe imzaları vardı geçmişinde.

Vereceği seminerde insanı kendi içinden dışına çıkartacağının sinyallerini almıştım. 
Şems-i Tebrizi'nin "Düzenim bozulur, hayatım alt üst olur diye, endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?" dediği gibi, bir alt üst olma, bir iç dış yapma, bir ters yüz etme, bir kendini görüntüleme yaşanacaktı besbelli.
Seminerin ana konusu "Metropol ve Kadın" idi ve Uğur Bey kadına yakındı, kadını iyi tanıyor, anlıyor ve kadını seviyordu.
Uğur Ersoy o gece yaklaşık dört saat boyunca konuştu, anlattı, sordu, tanıdı, anladı. Biz katılımcı kadınlar da dinledik, anlattık, sorduk, anlamaya çalıştık.
Anlamıştım ki bu geceye katılanlardan bazıları programa devam edecekti, bazıları ise bu devrimci harekâta henüz hazır değildi.

Program tanıtım notunda eğitimin metodundan bahsedilmiş, programın sosyal grup terapisi formatında, gözardı edilen kadın ve insan doğası bazlı, yaşam kalite algısını artırmaya yönelik kişilik envanteri uygulamaları ile desteklenen sosyal drama ve reel güncel yaşanmışlıkların çözümlemeleri ile yürütülecek interaktif bir metotla gerçekleştirileceği yazılmıştı.

Buraya kadar okuduğunuz yazı o gecenin ardından yazıldı. Şimdi yazıya ara veriyor ve ilk gün yapılan seminere gecikmeli olarak da katılmaya gidiyorum.
Dönüşte yazmaya devam edeceğim...
****
Nerde kalmıştık?
Yazıya ara verdikten sonra Elele Gelişim Merkezi'ne adeta koşarak gittim. 
Ancak bugün masanın başındaki nüfus, bir gün önceki devamlılığı belirleyici ataklar sonucu, bir parça azalmıştı. Anlaşılan o ki değişime ya da gelişime şu an hazır olanlarla devam edecekti yolculuk. 
Uğur Ersoy yine soruyordu, anlatıyordu, dinliyordu, anlatmaktan da dinlemekten de yorulmuyordu. Hayatın özü neydi, biz niçin vardık, neden yaşıyorduk, acı neydi, aşk neydi, ilişkiler nasıl kurulur, nasıl bozulur, nasıl yıkılırdı, cinsiyet bilinci hakkında ne kadar bilinçliydik, ya kendi cinselliğimiz hakkında ne kadar bilinçliydik, her şey bir yana nasıl yapardık da kendimizin ve hayatımızın hakimi biz olurduk...
Sorular ve cevaplar, yorumlar ve susmalar, doğrular ve yanlışlar, bir de doğru bilinen yanlışlar ile dayatmacı değil aynalayıcı bir tarzda edilen sohbet herkesin üzerinde kendisiyle buluştuğu ya da çeliştiği  izler bıraktı elbet.
Taşları yerine oturtanlar, taşları yerinden oynatanlar, taş nerede diye arayanlar kendilerine yansıyanları alıp ceplerine koydular.

Bunca konuşmanın ardından sıra geldi önümüze konan kâğıtlardaki seçeneklerden bize uygun olanı işaretlemeye. İşte bu çok zordu...
Seçeceğimiz cevaplara göre bizler hakkında bir sonuç çıkartacaktı Uğur Ersoy. İlerleyen zamanlarda yapılacak periyodik görüşmeler ile de gelişmeleri izleyecek, cetveller tutacak, grafikler hazırlayacaktı. 
Acaba göstergeler düşecek miydi, çıkacak mıydı, yoksa yerinde mi sayacaktı?
Bir gün önce dört buçuk saat ve bugün de altı saat süren konuşmalar sonucunda kişilere bir takım veriler yüklenmiş, durumlar belirlenmişti. Bundan sonrası artık kişilerin kendi ellerindeydi. 
Gelişecek, değişecek, güçlenecek ve çözüme ulaşacak olan bizzat kendileriydi.
Bu program bir teşhis ve tedavi programı değil, sadece var olanı fark ettirme programıydı.
****
Metropol hayatının boğuculuğu, iş temposu, değerlerin değişmesi, kültür erozyonu derken insanlar bir çıkmazın içine sürükleniyor ve içlerindeki 'ben'i unutuyorlar ne yazık ki. Kadınlar ise hem yıllardır süregelen tabular ve baskılarla mücadele ederken, bir yandan da koca-çocuk-ev-iş arasında mükemmel eş, mükemmel anne, mükemmel ev kadını, mükemmel çalışan kadın olmaya çalışırken bitap düşüyor, bir de çocukları ve kocası tarafından beğenilmiyorlar.
E hâl mi kaldı?

Bu açmazı aşamayan kadınlar olduğu kadar aşabilen de pek çok kadın var.
Henüz aşamamış olanlar bu ahval ve şerait içerisinde karamsarlığa kapılıp içlerine kapanacaklarına ve derinlerde boğulacaklarına, içlerindeki 'ben'i keşfedip onu tekrar doğurmaya odaklanmalılar derim ben. 
Zaman alır, zor olur ama kararlılıkla ve yardımla olmayacak şey mi var?
Yeter ki o kendisine iyi gelen neyse onu keşfetsin, kendisini sevsin ve kendisine saygı göstersin.
Bu doğumla birlikte kendi içinden çıkarken işin içinden de çıksın ve hayatının dizginlerini eline alsın.
Sonrası mı, sonrası kolay...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder