12 Eylül'ün üzerinden bunca yıl geçmişken 12 Eylül'e giden yola taşlar nasıl döşenmişti, memleket nasıl azgın bir denize dönüşmüştü, boğulmakta olan insanlar darbeyi yapan kurtarıcılarına(!) nasıl sarılmışlardı hatırlıyorsunuz değil mi?
O günleri bilenler bilir; her şey toplumun "kendi rızasıyla" gerçekleşmişti pekala...
Kenan Evren yıllar sonra yargılanırken, "Bugün olsa bugün de aynı şeyi yaparım" demişti savunmasında.
Haklıydı da; memleket o hale gelene kadar kimse işlerin nereye gittiğini fark etmemişken ona da son noktayı koymak kalmıştı haliyle. Tıkır tıkır işleyen bir mekanizmanın sonucu da darbe ile taçlanacaktı elbet. Alkışlar eşliğinde taçlandı da...
****
Hatırlarsınız, darbe öncesinde ve sonrasında ne canlar yandı, nelere mal oldu o günler, kaç nesil heba oldu silindi gitti.
İşkencelerde ölen ya da sağ kalsa da hiçbir anlamda sağlıklı kalamayan insanlar, yitip giden evlatlarının ardından gözü yaşlı bakakalan kalan acılı aileler, on yıllar geriye düşmüş bir ülke, zaman kaybı, güç kaybı, itibar kaybı...
O kadar derindi ki açılan yaralar, ülke bir türlü kendine gelemedi.
O sebeple "Biz de okuyamadık netekim!"
Neredeydi Cumhuriyet'in ilk on yılındaki o şahlanış nerede...
İlk on yıldan sonrası hep çelme, hep tökez, hep geri, hep geri, hep geri...
Yıllar ve yıllar sonra şimdi artık kıskanılası yollarımız var, teknolojinin en son modeli aletlerle dolu akıllı evlerimiz var, çılgın betonlaşmadan toprak kavramını unuttuğumuz kentlerimiz var, yağmur yağdığında rafting yapabileceğimiz sokaklarımız var, emniyet kemeri takmaya gerek duymayan ve emniyet şeridini gasp edebilen sürücülerin kullandığı, saatte bilmemkaçkilometre hız yapan son model araçlarımız var, hatta yeni nesil bir darbemiz var, Atatürk'ü reddeden yeni nesil vatanseverlerimiz var, Osmanlı'yı diriltmeye çalışan tarihten bihaber şehzadelerimiz var, başını kapatınca cennette birinci mevkiye yerleşeceğini düşünen hanım kızlarımız var, korku var, şiddet var, baskı var, yalan var, hırsızlık var, üç kağıtçılık var, gelecek endişesi var, KHK var, OHAL var, var oğlu var, var oğlu var, var oğlu var.
Lakin medeniyetimiz yok, vicdanımız yok, ahlâkımız yok, sosyal adaletimiz yok, hukukumuz yok, can güvenliğimiz yok, giyim kuşam serbestimiz yok, düşünce ve basın özgürlüğümüz yok, eğitimde fırsat eşitliğimiz yok, hatta eğitim sistemimiz yok, doğamız yok, ülkeye nefes aldıracak yeşilimiz yok, kendimizi besleyecek tarımımız yok, temiz suyumuz yok, temiz havamız yok, insana sevgimiz yok, hayvana sevgimiz yok, ağaca sevgimiz yok, hiçbir şeye sevgimiz ve hoşgörümüz yok, yok oğlu yok, yok oğlu yok, yok oğlu yok...
O yüzden de pek çok kişi tası tarağı toplayıp medeniyetli ülkelere kaçıp duruyor.
Eskiler neyse de, ülkenin parlak beyinli gençleri de kaçıyor.
Siz de sızlanıp duruyorsunuz sonra, "beyin göçü var" diye...
Göçmeyip de ne yapsın o beyin, biliyor ki burada kalsa kendi içine göçecek ve ziyan olup gidecek...
Eee, daha daha ne var ne yok?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder