'Ne yazık sen de bir kurbansın' diyerek bakarım hep ona o konuşurken.
Nasıl da öğretilmiş, nasıl da belletilmiş.
Bir gün öyle bir gün böyle konuşur mu insan yoksa hiç.
Zor olmalı tam tersi söylemlerde bulunmak durup durup. Üstelik de daha önce tam tersini söylememiş gibi yeni söylediğine can-ı gönülden inanarak konuşmak.
Ya sadece iyi bir oyuncu, ya sadece iyi bir okuyucu, ya da kolunu paçasını canavara kaptırmış zavallı bir pazarlıkçı olmak lâzım böyle davranabilmek için.
Hepsi iç içe geçmiş olmalı ki kaptırılan paçayı kurtarmak yerine canavarın istedikleri harfiyen yerine getirilmekte.
"Ama efendim dün şöyle şöyle demiştik bugün nasıl böyle böyle diyelim?" diyecek olsa, "Sen okumana bak, ötesine karışma! Yoksa bak hıııııı!" diye parmak sallanıyor olmalı bir yerlerden.
Kurban demiştim ya, ne yapsın el mahkûm ne denirse onu yapıyor o da.
Ya söylenenleri yaparak paçasını kurtaracağını sanıyor ya da pazarlık bedelini tahsil edeceğini.
Kim kurtarmış ki paçasını, kim kazanmış ki bu kumarı, hiç oraya bakmıyor.
Kumarın bir tek kazananı olur bilmez misiniz, o da kumarı oynatandır.
Sayın Cumhurbaşkanımızın daha dün "Aldatıldım, Rabbim beni affetsin" derken, bugün niçin "Ne aldandım, ne aldattım" dediğini anlatmayacağım size şimdi.
İlk cümlenin hem aldanmak, hem de aldatmak barındırdığını, ikinci cümlenin ise zaten küllüm ziyan olduğunu da anlatmayacağım.
Hâttâ bunu böyle herkesin gözüne baka baka söyleyebilmesine de şaşırmayacağım.
Alıştık artık...
****
Ben tüm bunlara sorgusuz sualsiz inanarak, kraldan çok kralcı olmaya yeltenenlere bir göz atacağım.
Evet diyenler Allah katında makbul kişiler olacakmış mesela. (Bunun tam tersini de Zekeriya Beyaz Hoca söylemiş)
Bu akıldanelere göre, Evet diyenlerin de Hayır diyenlerin de öteki dünyada yatacak yeri yok.
Sallama akıllara uyanlar boş durur mu; "Allah için evet de" yazmışlar duvarlara. Hayvanların tüylerini boya ile boyayarak sırtlarına "evet"i yapıştırmışlar.
Her şeyden habersiz hayvancık üzerinde yazan "evet" ile çayırda çimende koşturacak, böylece de dosta düşmana karşı muhteşem bir evet çalışması yapılmış olacak, öyle mi?
Ne dine, ne ahlâka, ne vicdana, ne de akla sığan bu evet çalışmaları ile cennette birinci mevkiyi garantilediklerini düşünüyor olmalılar. (Öyle kolay mı hocam bu işler?)
Bu akıllara uymayarak akıl ve vicdan çerçevesinde Hayır'ı anlatmaya çalışanlar ise somut verilere dayanarak neden hayır denmesi gerektiğini anlatıyorlar halka durmaksızın.
Dini siyasete bulaştırmayıp, yaradanı da sıradan bir dünya hali olan referandum çekişmelerine karıştırmaksızın yapıyorlar bu çalışmaları da.
"Din toplayıcı, siyaset ayrıştırıcıdır"
Nasıl da öğretilmiş, nasıl da belletilmiş.
Bir gün öyle bir gün böyle konuşur mu insan yoksa hiç.
Zor olmalı tam tersi söylemlerde bulunmak durup durup. Üstelik de daha önce tam tersini söylememiş gibi yeni söylediğine can-ı gönülden inanarak konuşmak.
Ya sadece iyi bir oyuncu, ya sadece iyi bir okuyucu, ya da kolunu paçasını canavara kaptırmış zavallı bir pazarlıkçı olmak lâzım böyle davranabilmek için.
Hepsi iç içe geçmiş olmalı ki kaptırılan paçayı kurtarmak yerine canavarın istedikleri harfiyen yerine getirilmekte.
"Ama efendim dün şöyle şöyle demiştik bugün nasıl böyle böyle diyelim?" diyecek olsa, "Sen okumana bak, ötesine karışma! Yoksa bak hıııııı!" diye parmak sallanıyor olmalı bir yerlerden.
Kurban demiştim ya, ne yapsın el mahkûm ne denirse onu yapıyor o da.
Ya söylenenleri yaparak paçasını kurtaracağını sanıyor ya da pazarlık bedelini tahsil edeceğini.
Kim kurtarmış ki paçasını, kim kazanmış ki bu kumarı, hiç oraya bakmıyor.
Kumarın bir tek kazananı olur bilmez misiniz, o da kumarı oynatandır.
Sayın Cumhurbaşkanımızın daha dün "Aldatıldım, Rabbim beni affetsin" derken, bugün niçin "Ne aldandım, ne aldattım" dediğini anlatmayacağım size şimdi.
İlk cümlenin hem aldanmak, hem de aldatmak barındırdığını, ikinci cümlenin ise zaten küllüm ziyan olduğunu da anlatmayacağım.
Hâttâ bunu böyle herkesin gözüne baka baka söyleyebilmesine de şaşırmayacağım.
Alıştık artık...
****
Ben tüm bunlara sorgusuz sualsiz inanarak, kraldan çok kralcı olmaya yeltenenlere bir göz atacağım.
Evet diyenler Allah katında makbul kişiler olacakmış mesela. (Bunun tam tersini de Zekeriya Beyaz Hoca söylemiş)
Bu akıldanelere göre, Evet diyenlerin de Hayır diyenlerin de öteki dünyada yatacak yeri yok.
Sallama akıllara uyanlar boş durur mu; "Allah için evet de" yazmışlar duvarlara. Hayvanların tüylerini boya ile boyayarak sırtlarına "evet"i yapıştırmışlar.
Her şeyden habersiz hayvancık üzerinde yazan "evet" ile çayırda çimende koşturacak, böylece de dosta düşmana karşı muhteşem bir evet çalışması yapılmış olacak, öyle mi?
Ne dine, ne ahlâka, ne vicdana, ne de akla sığan bu evet çalışmaları ile cennette birinci mevkiyi garantilediklerini düşünüyor olmalılar. (Öyle kolay mı hocam bu işler?)
Bu akıllara uymayarak akıl ve vicdan çerçevesinde Hayır'ı anlatmaya çalışanlar ise somut verilere dayanarak neden hayır denmesi gerektiğini anlatıyorlar halka durmaksızın.
Dini siyasete bulaştırmayıp, yaradanı da sıradan bir dünya hali olan referandum çekişmelerine karıştırmaksızın yapıyorlar bu çalışmaları da.
"Din toplayıcı, siyaset ayrıştırıcıdır"
Aklın yolu bir elbet. Bakın İstanbul’da düzenlenen 20. Avrasya Ekonomi Forumu’nda konuşan Prof. Dr. Ali Bardakoğlu da, "İslam’la Dayanışma Ruhu Çerçevesinde Şiddet ve Terör Ortamında Dinlerin Barışa Katkısı, Mültecilik ve Terörün İlişkisi" konulu oturumda konuşmuş ve, "Biz din ile siyaseti iç içe kıldık. Ve bundan en çok zarar gören dini değerler oldu. En başta belki dindarlar, siyasetle dinin iç içe geçmesinden dolayı dinin siyaset eliyle daha yaygın ve daha güçlü olacağını düşündüler. Ama din toplayıcı, siyaset ayrıştırıcıdır. Ve farkında olmadan din, ayrıştırmaya ve öfke üretmeye başladı. Türkiye Cumhuriyeti’nin çok önemli bir özelliği vardır. O da Tevhid-i Tedrisat. Yani din eğitimi konusunda Tevhid-i Tedrisat ilkesiyle biz din adına neyin nasıl öğretileceği konusunda belli bir ortak paydayı bulmuş bulunuyoruz. Bunu korumamız lazım. Bu baskı değildir. Bu dinin aydınlık belgesinin insanlara açık ulaştırılması, ticaretten uzak, siyasetten uzak, öfkeden, şiddetten uzak, ötekileştirmeden uzak, iç sorunlarına bulaştırılmasından uzak, dini din olarak doğru şekilde öğretme çabasıdır" demiş. (Yazının devamı burada:)
****
Kurbandan devam edelim biz;
Sistem öyle bir acımasız ki önüne çıkan ne varsa dümdüz ediyor.
DAEŞ, Suriye'nin Deyrizor kentinde 33 kişinin kafasını keserek idam etmiş, cesetlerini de bir çukura atmış.
İdlib'de kimyasal gaz sebebiyle 100'den fazla kişi can vermiş, 400'den fazla da yaralı var.
Ve bu cinayetlerin hepsi Allah adına işleniyor.
Yeni dünya düzeninde söz sahibi olabilmenin yolu gönüllü kurbanlar yaratmaktan mı geçiyor diye soralım o zaman.
Gönüllü kurbanlar da zavallı kurbanlar yaratırken yanlarına kâr kalan ne oluyor diye ekleyelim.
Uzak değil, yakın tarihe bakalım hemen;
Kahramanlar kurbanlardan değil, aklını halkın hizmetine sunan insanlardan çıkıyor.
Mustafa Kemâl Atatürk gibi mesela...
Ve bu cinayetlerin hepsi Allah adına işleniyor.
Yeni dünya düzeninde söz sahibi olabilmenin yolu gönüllü kurbanlar yaratmaktan mı geçiyor diye soralım o zaman.
Gönüllü kurbanlar da zavallı kurbanlar yaratırken yanlarına kâr kalan ne oluyor diye ekleyelim.
Uzak değil, yakın tarihe bakalım hemen;
Kahramanlar kurbanlardan değil, aklını halkın hizmetine sunan insanlardan çıkıyor.
Mustafa Kemâl Atatürk gibi mesela...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder