24 Mart 2012 Cumartesi

Doğanın kudretine karşı durmak

Lütfen bu yazıyı okurken taraf olma duygularınızı ve kutsal kavramlarınızı bir kenara bırakın, sonra başlayın okumaya.
Yazılmış her satıra, sıradan bir insanın kendi kendine konuşmalarının yazıya dökülmüş hali olarak bakın.
Biliyorsunuz uzun zamandır türban meseleleri gündemde yok. "Türbanıma dokunma " protestoları bitti.
Herkes artık istediği kadar kapanmakta 'özgür'.
Kimin ne giydiği, nasıl giydiği, ne kadar açıldığı ya da ne kadar kapandığı pek umurumda olmaz.
Yeter ki temiz ve özenli olsun. Yeter ki içindekini dışına yansıtsın. Yeter ki "kendisi" olsun, kendisini ifade etsin.
Malum; sırf moda diye modacıların piyasaya sunduğu her ne varsa üzerine geçirip hiçbirisiyle uyum sağlayamayan insanlar var.
Evinin dekorasyonunu bir iç mimara teslim edip de, o evin içinde eve yabancı kalmak gibi bir şey bu da.
****
Çağını yaşarken elbette birilerinden etkileniyor insan. Göz önünde olan sanatçılar, aktörler, aktristler bu konuda oldukça belirleyici. Saç modellerinden tutun da giyim tarzlarına kadar her şeyleri örnek alınıyor.
Pek çok kişi taklit ettiği kişinin görüntüsünü bir elbise misali üzerine giyiyor ama o elbiseyi üzerine bir türlü oturtamıyor. Ya boyu kısa geliyor ya da beden ölçüsü büyük...
Hayatı algılama ve yaşama tarzlarını giyimlerine yansıtanlarsa, işte onlar bu işi biliyor...
****
Peki ya şimdilerde toplumda oluşan yeni moda akımı için ne diyeceksiniz?
Bu yeni moda giyinmenin hayatı algılama ve yaşama tarzıyla bir alâkası var mı sizce de?
Altı kaval üstü şişhane misali gezen genç kızları siz de her yerde görüyorsunuzdur. Onlarla aynı cinsten olsanız dahi siz de bu ilginç görüntüye dönüp bir kez daha bakıyorsunuzdur.
Benim diyen bir kişinin dahi giyemeyeceği kadar iddialı kıyafetler ve bir o kadar da iddialı bir makyajın üzerine kondurulan yine aynı iddiadaki baş örtüsüyle salına salına dolaşan kızların neyi yansıttığını bir türlü anlamış değiliz.
'Dinim böyle emrediyor' dese; e ama saçından gayrısını açmanı da emretmiyordur herhalde diyesim var.
'Kapanma özgürlüğü ve demokrasi var' dese; kıvırıyorsun diyesim var.
'Bu da bir çeşit moda' dese, amenna diyesim var.
En azından bu dürüst bir yaklaşım...
****
Başlara takılan hepsi birbirinden albenili renkteki o örtülere bakınca, yaratanın yarattığı kılla tüyle niye bu kadar uğraşıyoruz acaba diye düşünürüm çok zaman.
Başımızdaki o kılları bu kadar saklamaya çalışacağımıza toptan mı kazıtsak acaba derim. Hani madem o kadar rahatsız ediciler...
Sonra düşünceler sıra sıra yuvarlanmaya başlar.
Başımızda saç olmamış olsa ne yapardık acaba derim...
Güneşten ve soğuktan korunmak için başımızın üzerine illa ki bir şeyler kondururduk değil mi?
Sonra da zaten kondurulmuş olduğunu görünce, "sen ne büyüksün ey Allahım" derim.
İşte sen o işi yapmışsın. Bizlere saç vermişsin...
Başı korumak için verilen saçı yoksayıp da yerine örtüler koymak, hele hele de o saçı kendi doğallığıyla süslemek varken başa takılan örtüleri türlü şekillere sokmak, üstelik bunu da kuaförlere avuç dolusu paralar dökerek yaptırmak nasıl bir düşüncenin eseridir.
Sizi bilmem ama Ben'ce; tamamiyle kadın olmanın eseridir...
Kadın dediğin her halûkarda bakılmak ve beğenilmek ister. Saçıyla başıyla oynamak ister. Bu onun doğasında vardır ve engellenirse bambaşka yerlerden kendini gösterir.
Dikkat edin; bazı insanlar açıldıkça kapanır, bazı insanlar da kapandıkça açılır...
****
İnanç sorgulamaları benim üstüme vazife değil.
Bu sorgulamaları bir kenara bırakıp doğaya dönecek olursak;
Herkes yaşadığı iklim şartlarına göre bir giyim tarzı belirliyor kendisine değil mi?
Afrika'nın giyinmeyi bilmeyen kabilelerini kutuplara, kutuplardaki eskimoları da Afrika'nın ortasına bıraksak giyimleri konusunda inatlaşacaklarını hiç sanmıyorum...
Biz hayvan değiliz ki üzerimizde sabit bir postumuz olsun. Soğuğu gördük mü giyinir, sıcağı gördük mü soyunuruz.
Hayvanlar bile sıcaklar bastırmaya başladı mı tüy dökerek elbiselerini inceltirler ve sıcak mevsimleri böyle atlatırlar. Soğuklar başladı mı da tüyleri yeniden sıklaşmaya ve vücutları yeniden yağlanmaya başlar.
Tamamen bilinçsizce, tamamen istem dışı, tamamen doğanın emriyle...
****
Bir de anatomik yaradılışımız var ki o her şeyin üzerinde...
Vücudumuzdaki ana kumanda merkezi olan beyin en sağlam kemiklerden oluşmuş kafatasının içinde güvenle korunuyor.
Nesillerin devamı için büyük önem arz eden üreme organları ona keza, en korunaklı ve en kuytu köşelere saklanmışlar. Bizlerin çamaşırlarımızın altına saklayarak korumaya aldığımız üreme organlarımız, hayvanlarda da tüyler ve kuyruk ile örtülerek korunuyor sanki.
Yine akıllara zarar bir doğa olayıyla dünyaya gelen bebeklerin besinleri annelerinin memelerinde sıcacık bir halde bir bebeği beslemeye hazır. Ve üstelik bebeğin kucaklanarak en doğru şekilde emzirileceği yerde, iki kolun arasında duruyorlar...
Memeliler böyleyken yumurtadan çıkanlar, içinde belli bir zaman yaşadıkları yumurtadan can alarak beslenip büyüyor, yumurtanın kabuğunu kırarak çıkabilecek ve dünyada yaşayabilecek hale geliyorlar.
Görüyorsunuz doğa , sahip olduğu canlıları öyle güzel koruma altına almış ki, bize pek bir iş bırakmamış...
Hepsine ayrı ayrı özellikler vermiş. Besin zincirini oluştururken üremenin azlığını ya da çokluğunu sağlamış.
Besin piramidinin en altındakiler bir sene içinde defalarca ve bir batında onlarca, hatta binlerce üreyebiliyorlar iken, piramidin üzerindekiler daha az yavru yapıyorlar.
Doğaya bırakılan yumurtalar ya da yavrular diğer canlılara besin olurken, aralarından sıyrılarak sağ kalanlar büyüyüp yetişerek üstlerine düşen üreme vazifesini yerine getiriyorlar.
Böylece yeryüzündeki, gökyüzündeki, denizlerdeki, tarlalardaki, bağlarda bahçelerdeki, caddelerde sokaklardaki -gördüğümüz ya da görmediğimiz- canlılar hiç eksik olmuyor...
****
Doğal hayat içinde bütün canlılar doğalarıyla bütünleşirken bunların içinden bir tek insan aklıyla sıyrılıyor ve kendisine verilen o akıl sayesinde doğasından gittikçe uzaklaşıyor.
Kimi zaman iyi yapıyor, kimi zaman da kötü...
Onun doğasında da o doğallığı yok edip diğer canlı türlerinden farklı olduğunu ispat etmek var belki de.
Yani;
Bir çeşit doğanın kudretine karşı durmak.
Şaşmaz bir şekilde her zaman yenilse dahi, yine de doğayla savaşmak...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder