Şarkılar hep eğlenmek için mi söylenir?
Ağıtlar da şarkıya dahil değil midir?
Acılar, ayrılıklar, hasretler, özleyişler gelmez mi dile şarkılarda, türkülerde?
Yemen Türküsü, Çanakkale Türküsü, Kırım Türküsü ve daha niceleri yok mudur geçmişimizde?
Gözyaşlarının notaya, yürek ağrısının söze döndüğü, söyleyene ayrı, dinleyene ayrı işleyen deyişler yok mudur?
“Kalbim,
Neden hep olmazlarda,
Neden hep çıkmaz sokaklarda.
Kalbim;
Sevdin olmadı,
Bir dünya istedin kardeşçe, olamadı.
Kalbim,
Dayanmak artık kolay değil,
Bırakacak gibisin yarı yolda…” demiş Fikret Kızılok yıllar önce bir şarkısında.
Yaşamaktan yorulmuş kalbi dile gelmiş, isyan etmiş, şarkı olmuş.
Şimdi; üst üste gelen şehit haberlerinin acısı yorarken kalbimi, sol göğsümün, hattâ tüm bedenimin üzerine koskocaman bir taş oturup ezerken beni ığıl ığıl ve bu şarkı dönerken zihnimde durmaksızın…
Bir yandan günlük hayatı yaşamaya çalışıp, diğer yanda evladı yaşındaki çocukların paramparça oluşlarına, çatışmada yaralanmış, yerde yatıp yardım bekleyen, henüz bıyığı dahi terlememiş bir delikanlının çaresiz haline, ölmüş bir çocuğun gömülemediğinden evinin buzdolabında saklandığına, tecavüzün ağırlığı ile yaşayamayıp, derdini anlatamadığı için intihar eden liseli bir genç kıza şahit olurken.
“Kavga benim değil, savaş benim değil” deyip bir anda alevlenen bu savaşı sorgulayamıyorken.
Her şeyi görüyorken, yaşıyorken, biliyorken ve her şeye rağmen dik durup nefes almaya çalışırken.
Ve aslında almak istediğin her nefeste boğulurken…
Her şeyi anlıyorum ve bu beni öldürecek demiş ya Dostoyevski, işte öyle...
Her şeyi anlıyorum ve bu beni öldürecek demiş ya Dostoyevski, işte öyle...
Ah kalbim;
Bırakacak gibisin yarı yolda…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder