29 Kasım 2015 Pazar

Doğu Yakası Hikâyesi

Bizim yaşlarımızda olup da Batı Yakası Hikâyesi (West Side Story) filmini izlememiş olan var mıdır bilmem.
Hani şu Manhattan'da iki farklı sokak çetesinin etnik ayrılıklar nedeniyle çekişmelerini anlatan, Shakespeare'in ölümsüz "Romeo ve Juliet" eserinin güncel bir uyarlaması olan ve 1961'deki tüm Oscar'ları toplamış olan film... 
Başrollerde Natalie Wood, Richard Beymer, Russ Tamblyn...
Girişten anladınız değil mi ne diyeceğimi?
İçinde olduğumuz durum sokak çetelerinin kavgasından başka bir şeye benzemiyor malum.
'Eski dostlar' 'yeni düşmanlara' dönüşünce böylesi bir savaş da kaçınılmaz son.
Neyi paylaşamıyorlarsa artık?!

Twitter'ın Fuat Avni kuşu dememiş miydi zaten, seçim bitsin önce cemaat medyasına, ardından da tüm muhalif medyaya dalınacak diye...
Ah Avni Ah, bak dediklerim bir bir çıkıyor diye ne seviniyorsun kim bilir.
Falcı mısın, medyum musun sen nesin anlamadık ya neyse.
Bu arada; Twitterland ahalisi seni bir yerde kıstırırsa fena olacak, demedi deme...

Biz konumuza dönelim;
Cumhuriyet'ten Can Dündar ve Erdem Gül ile hesap görülüyor şimdi.
Böylelikle kimin kim olduğu da ortaya dökülüyor bir bir.
Bizim de hayallerimizle umutlarımız yerle yeksan oluyor...
Cemaat medyası sırayla tasfiye edilip sesleri bir bir kesilirken kara kaplıda ismim ne zaman okunacak diye bekliyor diğerleri. 
Ufak ufak haberler uçuruluyor piyasaya. Ahmet Hakan, Nazlı Ilıcak ve benzerleri sırada deniliyor....
'Tarafsızlık ve basına özgürlük' diye haykırıyor insanlar.
Herkes en azından kendi tarafındayken ve herkes kendi izin verdiğince özgürken 'tarafsızlık ve özgürlük' konuşmak bence biraz havada kalıyor.
Tarafsızlık ve özgürlükten anladığımız kendi tarafımızdan istediğimiz gibi konuşmaksa eğer, yandaş dediklerimiz de aynısını yapıyor ve biz de onları yandaşlıkla ve tarafsızlıkla suçluyoruz.
Kim kime yandaş karışıyor...

Aslında biliyoruz ki birileri onura, vatana, ilkelere ve Atatürk'e yandaşken; birileri de paraya, güce ve sultana yandaş...

Bu tam bir sokak savaşına döndü artık...
Üstelik sokak savaşları mahalleyi rahatsız etmekten çıkıp şehri de tehdit etmeye başladı. 
Çete başı  mahallede önüne çıkanı cebir ve şiddet kullanarak sindirdiğini gördükçe şehri de ele geçirmeye niyetlendi. Mahallede benden habersiz kuş uçmaz dedi... 
Hele de uçak! Ne haddine!
Haklı da; şehir dediğin koskoca bir dünya.
Lakin içinde beterin beteri bin bir çete var. 
Esas savaş ayılarla kartallar arasında geçiyorken yedirirler mi şehri hiç sana..!
Bak Tahran bile Rusya'ya koltuk çıkıyor.
Din kardeşliğiydi, komşuluktu, menfaatler karşısında hepsi anlamsız kalıyor. 
Malum, suyun başını tutanlar insanı işlerine geldiği kadar kullanır, kullanabildiği kadar ganimetten ufak bir parça paylaşır, bitin kanlanıp da haddini aştığında ise sana kim olduğunu hatırlatır...
Demiştim ya, tam bir sokak çetesi düzeni...

Kısacası;
İleride bu dönemin bir filmi çevrilse isim hazır:
"Doğu Yakası Hikâyesi"
Hem de en 'Orta'sından...
****
Keşke gücünü halkından, yani kendi içinden alsa devlet.
Özgürlüğünü ve gücünü bir doğalgaz vanasına bağlamasa.
Herkesin birbirine ticarî ilişkilerle bu derece bağlı olduğu dünyada özgürlük kelimesi de kifayetsiz kaldı malum.
O zaman tek yapılacak şey, oyunu doğru oynamak.
Bir hamle yaparken bunun sonucunda gelişecek hamleleri görerek ilk taşı ona göre yerinden oynatmak...

Yoksa;
Tarih tekerrürden ibaret...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder