Jeff Bezos'un kız arkadaşı Lauren Sanchez ve ABD'li şarkıcı Katy Perry'nin de aralarında olduğu tamamı kadınlardan oluşan beş kişilik bir ekip, 15 Nisan 2025 tarihinde, Blue Origin'in 'New Shepard' aracıyla ve yaklaşık 10 dakika süren bir uçuş ile uluslararası alanda uzay sınırı olarak kabul edilen Karman Hattı'nın ötesine geçti, ardından dünyaya geri döndü. Katy Perry dünyaya döner dönmez kapsülün içerisinden çıkarak önce poz verdi, ardından da yeri öptü.
10 dakika süren bu yolculuktan onlar ne anladı bilmem ama ben 10 gün süren Japonya yolculuğumda dünyanın sınırlarını aşarak Japonya gezegenine indiğimi düşündüm.
Bir Özge Ersu Gezisi olan ve rehberimiz Özge Ersu dahil 28 konuk ile çıktığım "Delux Japan" gezisi 10 günlük idi ancak gezide zaman uzadı uzadı uzadı, adeta 10 aya ulaştı. Ersu'nun dakika dakika planladığı bu 10 günde o kadar çok yolculuk yapıldı, o kadar çok yer gezildi ve o kadar çok bilgi anlatıldı ki, ilk günlerin anlatıları birkaç gün sonra çok gerilerde, çok uzaklarda kaldı.
Benim Japonyam
Benim için Japonya, ilk gençlik yıllarımda izlediğim Shogun dizisinden dilime dolanan ve ne anlama geldiğini bilmediğim "Hay Toranaga Anjin San" cümlesi, Japon çizgi filmi "Şeker Kız Candy", Geyşalar, Samuraylar, Ninjalar, Pearl Harbor, Atom Bombası, Hiroşima, Nagazaki, Kamikaze, Harakiri, Origami, İkebana, Bonzai, Kimono, Pirinç, Suşi, Wasabi, Japon Yapıştırıcısı, Japon arabaları, Akiro Kurosawa, Ağustos'ta Rapsodi, yağmur, şemsiye, hepsi birbirine benzeyen suratlar ve tabii ki deprem idi...
9 Mayıs-18 Mayıs arasında gördüklerim ve Özge Ersu'dan dinlediklerim ile Japonya ve Japon kültürü yeni bir boyut kazanarak bu kez ete kemiğe büründü.
Sokaklarında yürüdüm, yemeklerini yedim, trenlerine bindim, çarşılarında gezdim, insanlarını izledim, göllerinden, dağlarından, denizlerinden, ovalarından, köylerinden geçtim, içlerine girmesem de kimi geleneksel kimi modern mimaride yapılmış evlerine karşıdan baktım.
İkinci Dünya Savaşı'ndan büyük hasarla çıkan bir ülke 1945'in üzerinden geçen 80 senede kendini baştan yaratmıştı. Üstelik çağımıza denk geldiği için bizim de şahit olduğumuz büyük depremler ve bir nükleer facia yaşamış, her yıkımdan ders alarak ayağa daha güçlü bir şekilde kalkmıştı.
Bunun altında büyük bir kültür ve disiplin yatıyordu.
Kurallar toplumun ve ülkenin menfaati içindi ve kurallara kayıtsız şartsız, sorgusuz sualsiz uyuluyordu. Bir kişi bile kendi aklına uyup bir şeyleri oldurmaya çalışmıyor, haliyle kaos başlatmıyordu. En kalabalık şehirde bile trafik sorunu yoktu. İnsanlar bisikleti ve toplu taşımayı tercih ediyor, geniş kaldırımlar ve geniş yollar insan öncelikli bir hayatı işaret ediyordu.
Güneşin Doğduğu Yer anlamına gelen Nippon ya da Nihon adıyla bilinen Japonya, 14.125 adadan oluşan, 377.975 km2, yaklaşık 127 milyon nüfuslu bir adalar ülkesi.
Google Earth'ten bakıldığında denizin içine inen büyük bir uçurumun kenarındaki dağ sıralarının su üzerinde kalan tepelerinden oluşuyor. Japonya için; Kuzey Amerika Plakası, Pasifik Plakası, Filipin Plakası, Avrasya Plakası ve Avustralya Plakasının birleştiği yerde, diğer bir tanımla Batı Pasifik Ateş Çemberi'nde çok katlı volkanik bir takımada da diyebiliriz.
Japonya'da her yıl ortalama 1500 deprem oluyor. 2011 yılındaki 9,1'lik Tōhoku (Büyük Doğu Japonya Depremi) depreminin dünyanın hızını 1.8 mikron kısalttığı söyleniyor. (‘Deprem’i Seyrediyoruz / 15 Mart 2011)
Japonya sürekli sallanan ama bir o kadar da bereketli olan, canlı, sulak, yeşil ve topraklarının dörtte üçü dağlık bir ülke. Bu da nüfusun dar kıyı ovalarında yoğunlaşmasına yol açmış. Nüfusun %93'ü ülke topraklarının %19'unda yaşıyor. Japonya dünyanın en yüksek nüfuslu on birinci ülkesi ve aynı zamanda en kalabalık nüfuslu ülkelerden biri. Ülkenin % 97,8'i Japon, %0,6'sı Çinli, % 0,4'ü Koreli ve geri kalanı diğerleri...
Japonya dünyanın en fazla yaşlı nüfusuna sahip ülkesi. %33'ü 60 yaş ve üzeri, %12,4'ü 1-14 yaş arası, 50 binden fazla insan 100+ (yetişkin bezleri bebek bezlerinden daha fazla tüketiliyor), yaş ortalaması 47,3. Doğum oranı çok düşük. Binde 6.6.
(Japonya doğum ve nüfus verileri: japonyasaglksistemi.pdf)
Hazırlanın, On Günlük Bir Geziye Başlıyoruz
9 Mayıs gününün ilk saatlerinde İstanbul Havalimanı'ndan kalkıp, 11 saatlik bir uçuşla ve yaklaşık 9 bin kilometre yol kat ederek, 6 saat ilerimizdeki Tokyo Haneda Uluslararası Havalimanı'na indik. Dünyanın en yüksek nüfuslu metropoliten alanı olan Tokyo'ya akşam saatlerinde indiğimiz için Japonya'daki bu ilk günümüzü otele gidiş, yerleşme ve dinlenmeye çekilme ile tamamladık.
Yağmurlu Tokyo sabahında ilk işimiz, 1 Mayıs 2019'da 126. Japon İmparatoru olarak tahta çıkan ve günümüzde dünyada yaşayan tek resmî imparator olan Naruhito'nun ailesi ile birlikte yaşadığı Tokyo İmparatorluk Sarayı'nın kapısını görmek.
Kapısını görmek diyorum, çünkü saraya girmek yasak. Çift sıralı ve eğimli duvarlarla çevrili Saray senede bir gün, o da imparatorun doğum gününde ziyarete açılıyor. Eski Edo Kalesi'nin bulunduğu bölgede inşa edilen sarayın toplam yüzölçümü bahçeler de dahil olmak üzere 3.41 km². Google Earth'ten gördüğüm kadarıyla etrafı sularla çevrili bir adacık üzerinde bulunan sarayda birçok bina mevcut ve saray karaya birkaç köprü ile bağlanıyor.
Krizantem ile Sakura Arasında Bir Yerde
İmparatorluğun sembolü Kasımpatı (Krizantem) çiçeği. Bu çiçek "Kiku" olarak biliniyor ve mutluluğun ve ölümsüzlüğün sembolü olarak görülüyor. Ayrıca, İmparatorluk armasında ve Japon pasaportunda da yer alıyor. Her yıl, Japonya'da kasımpatı çiçeği için dokuzuncu ayın dokuzunda "Mutluluk Festivali" düzenleniyor.
Hepimizin bildiği Sakura (Kiraz Çiçeği) ise hayatın başlangıcını ve baharı müjdelerken, çiçeğin var oluşu ve yok oluşu arasında geçen kısa zaman ile kaçınılmaz sonu, ölümün kaçınılmazlığını simgeliyor.
Kadın İmparatorlar / 126'da 8
126 imparatorun arasında kadın imparator da var mı diye merak ettim. Evet, M.Ö. 660 yılında İmparator Jimmu ile başlayan İmparatorlar arasında kadın imparatorlar da olmuş. Mesela İmparatoriçe Meishō Japonya tarihindeki sekiz kadın hükümdardan yedincisi olarak kaydedilmiş. M.S. 539-710 yılları arasındaki Asuka Dönemi'nde beş kadın imparatoriçe görünüyor. İmparatoriçe Go-Sakuramachi (1762-1770) ise Japonya tarihindeki sekiz kadın hükümdardan sonuncusu.
“Yedi kez doğsam bile, her seferinde ülkem için ölürüm!”
Bu sözü söyleyen, İmparatorluk Sarayı'na doğru yürürken karşımıza çıkan, yukarıda heykelini gördüğünüz Samuray Kusunoki Masashige. Masashige, Japonya’nın Kamakura döneminin sonlarında (1294–1336) yaşamış, sadakati ve kahramanlığıyla tanınan efsanevi bir samuray ve askeri stratejist. Masashige, İmparator Go-Daigo’yu destekleyerek Kuzey-Güney Hanedanlığı Savaşları sırasında Kamakura Şogunluğuna karşı savaşır. Özellikle 1331’deki Chihaya Kalesi Savunması ile ünlenir. Küçük bir kuvvetle çok daha büyük bir orduya karşı direniş göstermesi taktiksel dehasını ortaya koyar. 1336 yılında Minatogawa Savaşı’nda, imparatorun emrine uyarak neredeyse intihar niteliğinde bir savaşa girer, savaşta yenilir ve ardından onur intiharı (seppuku) yaparak ölür. Bu olay, Japon tarihinde mutlak sadakatin sembolü hâline gelir. Başlıktaki sözü vatanseverliğin, sadakatin ve özverinin en yüksek düzeyde ifadesi olarak kabul edilir ve Japon samuray ethosunun (bushidō) özünü temsil eder. (Özge Ersu anlatımı)
Sensō-ji / Budist Tapınağı / Asakusa
İmparatorluk Sarayı'nın ardından Japon Kültürü ve İnanışları üzerine ilk bilgileri alacağımız, Tokyo'nun en eski tapınağı olan Sensō-ji / Budist Tapınağı'na geçiyoruz. (Bu arada, "Ji" tapınak eki) Özge Ersu hem yol boyu hem de tapınağa vardığımızda Budizm'in ve Şintoizm'in tarihini anlatıyor. Bir yandan onun kulaklıklarımıza gelen sesini dinleyip, bir yandan da fotoğraf çekiyoruz.
Tütsü yakıp elleriyle dumanını üzerlerine getiriyorlar. |
Burası tam bir görsel şölen. Rengarenk, cıvıl cıvıl. Erkeği kadını pek çok kişi otantik Japon kıyafetleriyle dolaşıyor. Bu kıyafetler kiralanabiliyor.
Tepeden Tokyo
Öğlen yemeğimiz biraz sonra gideceğimiz Ginza Bölgesini gören bir gökdelenin üst katlarında. Buradan Tokyo'yu kuşbakışı görmek ve çılgın gökdelenlerini izlemek mümkün.
Tokyo |
Ginza Street |
Limuzinden Yata, O La La!
Teknede alacağımız Japonya'daki ilk akşam yemeğimizde bizi büyük bir sürpriz bekliyor. Tekneye, tekne demek de biraz ayıp olur ya, koskoca yata limuzinlerle gidiyoruz.
Teknede alacağımız Japonya'daki ilk akşam yemeğimizde bizi büyük bir sürpriz bekliyor. Tekneye, tekne demek de biraz ayıp olur ya, koskoca yata limuzinlerle gidiyoruz.
![]() |
Eser Hanım'ın kadrajından / Özge Ersu Sunar |
Kısa ve tatlı bir yolculuk ile Sumida Nehri üzerinden Tokyo Körfezi'ne çıkarak yapacağımız gezi için limana geliyoruz.
Ne tarafa dönsem, hangi yöne baksam şaşırıyorum. Deniz, binalar, kuleler, köprüler... Tatlı bir sarhoşluk içinde otele dönüp uykuya teslim oluyorum.
***
Sabah erken uyanıp otelin çevresinde mini bir tur yapıyor, koşanları, yürüyenleri ve tertemiz caddeleri fotoğraflayıp, sessizliği soluyorum.
Bugün biraz uzaklara gideceğiz. Hedef Nikko, Şinto Tapınağı Nikko Tõshõ Gū, Okunikko Dağları, Chūzenji Gölü, Irohazako Yolu ve Nikko Doğal Parkı'ndaki Kegon Şelâleleri.
Kuzeye, Fukuşima'ya doğru gidiyoruz. Yolda, köpeklere özel konaklama tesisi diyebileceğim bir tesiste mola veriyoruz.
Köpekler, kendilerine ayrılan alanlarda koşturup duruyor, birbirleriyle oynaşıyor. Yorulanlarsa bebek arabalarına alınıyor.
Shogun Yönetiminin Beşiği Nikko Tõshõ-Gū
Yemyeşil dağların eteklerindeki minik köyleri, pirinç tarlalarının yanındaki şirin evleri, nehirleri, köprüleri geçerek ilerliyoruz. Tokyo'nun grisine inat her yer yemyeşil ve masmavi. Hepsini fotoğraflıyorum. Çünkü hiçbirisini unutmak istemiyorum.
Gele gele tablo gibi bir yere geliyoruz. Burası Tokugawa Beyliğinin kurucusu Tokugawa Ieyasu'nun anıt mezarı olan Shinto Tapınağı Nikko Tõshõ-Gū. 1603-1605 yılları arasında hüküm süren ve Orta Çağ Japonya'sının en önemli shōgunlarından (askeri hükümdarlarından) biri olan Tokugawa Ieyasu, ilk Tokugawa Shōgunu. Ve bu beylik ülkeyi 1603'ten 1868'teki Meiji Devrimi'ne kadar yöneten Shōgun yönetiminin beşiği.
Unesco Dünya Miras Listesi'nde yer alan tapınağa girmeden önce bu büyük Torii'nin altından geçmemiz gerek. Özge Ersu bize bir Torii'nin altından geçmenin kurallarını anlatıyor. Eller kollar sallanarak bodoslama geçilmeyecek, sağ ya da sol sütuna yanaşılacak, Torii hafifçe eğilerek selamlanacak ve öyle geçilecek. Öğrendiysek geçelim o zaman.
Tapınakların içinde fotoğraf çekmek yasak. Ancak bahçede, açık alanda çekebiliyoruz.
Minik bir kaçamak ile içeriden bahçeyi çektim |
Bizim Üç Maymun da buradan çıkmış. Bakın, ortada oturuyorlar. |
Bu yoğun tapınak ziyaretinin ardından öğlen yemeğimiz 150 yıllık bir otel olan Kanaya Otel'de. Otelin kurucusu olan Zenichiro Kanaya, 1873 yılında, Meiji Restorasyonu'ndan sadece beş yıl sonra, özellikle yabancı misafirleri ağırlamak için tasarlanan Kanaya Cottage Inn'i açar. Daha sonra işletmeyi Nikko'daki başka bir yere taşıyarak, bugün Japonya'nın en eski batı tarzı tatil oteli olarak bilinen Kanaya Hotel'i kurar. Zenichiro'nun 1923'teki ölümünün ardından oğlu Shinichi otel yönetimini devralır.
Nikko Kanaya Hotel |
Otelden ayrılıp Okunikko Dağları'nı Chūzenji Gölü'ne bağlayan 48 virajlık Irohazaka Yolu'na giriyoruz. Yol boyu güzellikler peşimizi bırakmıyor.
1269 metre yüksekteki Chūzenji Gölü/Mutluluk Denizi, Nikkō Millî Parkı'nda Nantai Dağı ile birlikte yer alıyor. Gölün 20.000 yıl önce Nantai Dağı'nın patlaması sonucu nehrin tıkanmasıyla oluştuğu düşünülüyor. Buradan sonra gideceğimiz Kegon Şelâleleri'nden akan Yukawa Nehri de gölün ana su kaynağı.
Kameralarımıza birbirinden güzel pozlar veren ve bizi mutlu eden Chūzenji Gölü'nü ardımızda bırakıp yolumuza Kegon Şelâleleri'ne doğru devam ediyoruz. Nikkō Doğal Parkı içinde bulunan Kegon Şelâlesi, Şova döneminde, 1927'de, Japonya'yı ve kültürünü en iyi gösteren sekiz görünümden biri olarak kabul edilmiş. Aynı zamanda Japonya Çevre Bakanlığı tarafından 1990 yılında yayınlanan bir listede "Japonya'nın En İyi 100 Şelâlesi" arasında yer almış.
Yeşil-Beyaz-Mavi |
Nantai Dağı |
Lakin Kegon Şelâleleri'nin bizim Boğaziçi Köprümüz gibi kötü bir ünü var. Ne yazık ki Japon gençleri intihar etmek için 97 metreden dökülen bu şelâleyi tercih ediyor.
Bu tercihin altında da şöyle bir geçmiş yatıyor:
"22 Mayıs 1903'te, 18 yaşındaki felsefe öğrencisi Misao Fujimura şelaleden atlayarak intihar etti. Fujimura intihar etmeden önce veda mektubunu bir ağaç kütüğüne şiir şeklinde yazdı. Fujimura'nın intiharı ve veda mektubu, kısa süre sonra gazetelerde sansasyonel hale geldi ve ünlü yazar Natsume Sōseki tarafından yorumlandı. Bu şelâlenin, aşkta ya da başka nedenlerden dolayı çaresiz hisseden gençlerin intihar etmek için, kötü şöhretli bir yer haline gelmesine neden oldu."
Kegon Şelâleleri'nin arkasında ve yanlarında dağ ile lav akıntıları arasındaki çatlaklardan sızan pek çok (on iki tane imiş) küçük şelâle var. Şelâlelerin kimisi kayaların arasından fışkırarak çıkıyor, kimisi çağıldıyor, kimisi gürüldüyor. Şelâlenin çevresindeki dik kayalar ıpıslak ve Tunceli-Erzincan kara yolu üzerindeki Ağlayan Kayalar'ı anımsatıyor...
Şelâleleri ardımızda bırakıp Tokyo'ya doğru yola çıkıyoruz. Yolumuz 48 virajlı o meşhur Irohazaka Yolu. Keskin virajlara sahip ve tek yön olan bu yoldan döne döne düze ineceğiz. (İniş yolu 1958'de, çıkış yolu ise 1965'te yapılmış.) Bu yolun havadan çekilmiş görüntülerini internette bulabilirsiniz.
İniş manzaraları |
Yarım saatlik bir inişten sonra düzdeyiz |
Akşam indi... |
Şehir başladı... |
Yemek sonrası otelin birkaç sokak altındaki caddeye inip kalabalığın arasına karışıyorum. Bambaşka tarzda Japon gençleri turistlerin ilgisini çekiyor. Onlar da farklılıklarının farkında olarak turistlere poz veriyor. Saçları, makyajları, giyimleri kuşamları, hele hele de apartman topuk ayakkabıları görülemeye değer.
Otele yürüyerek dönerken karanlıkta saklanmış bir mabet çıkıyor karşıma.Günün son fotoğraf karesi de bu olsun diyerek onu da çekiyorum.
Davulcu musun vay vay, Taikocu musun vay vay?
Bu sabah bizi Japon Davulu Taiko dersi bekliyor. Taiko davulları nasıl çalınır onu öğreneceğiz. Vur vur inlesin bütün Tokyo dinlesin tadında davullara vuruyoruz. Ancak öylesine vurmuyoruz. Temel vuruş teknikleri ile farklı ritimler öğreniyoruz. Yaklaşık 40 dakika süren dersten sonra gruplar oluşturarak mini bir gösteri dahi yapıyoruz. Böylece güne üzerimizdeki tüm stresi atmış olarak başlıyoruz.
Sonrasında dersi veren hocamız tokmağı eline alıyor. Tokmak dediysem bizim davulcu tokmağı değil. İki elinde birer baget ile önce üçlü bir davul setini sonra da sehpa üzerinde duran en pahalı davulu (100 bin dolar) dövmeye başlıyor.
Beden ve mimikler ile davul ve bagetlerin birleştiği bu müthiş estetik Taiko gösterisini hayranlıkla izliyoruz.
Meiji Shinto Tapınağı
Yüklendiğimiz enerji ile Meiji Tapınağı'na gidip, Özge Ersu'nun Japon Tanzimatını gerçekleştirmiş olan İmparator Meiji ile İmparatoriçe Shōken'in hayatı ile Japonya Devrimi üzerine yaptığı anlatımlar eşliğinde tapınağı geziyoruz.
Yüklendiğimiz enerji ile Meiji Tapınağı'na gidip, Özge Ersu'nun Japon Tanzimatını gerçekleştirmiş olan İmparator Meiji ile İmparatoriçe Shōken'in hayatı ile Japonya Devrimi üzerine yaptığı anlatımlar eşliğinde tapınağı geziyoruz.
İmparator ve İmparatoriçenin mezarları ruhlarına adanmış olan bu tapınakta değil. (Mezar, Kyoto'nun güneyindeki Fushimi semtinde.) Tapınak, 120 bin vatandaşın 365 farklı türde bağışladığı ağaçlar ile oluşan yetmiş hektarlık bir orman içinde.
Japonya'nın modernleşmesinde önemli rol oynayan Meiji, İmparator Kōmei'nin ikinci oğludur. 1860 yılında veliaht prens ilan edilir. Babasının ölümü üzerine 1867 yılında tahta çıkar.
Ertesi yıl samurayların yardımıyla Tokugawa Şogunluğu'na son vererek yönetimi fiilen eline alır. 1868 yılında Japonya'yı Batılılaşma yoluna sokan Beş Maddelik Ant'ı yayımlar. 1871 yılında feodal toprak düzenini kaldırır. 1872 yılında yeni bir okul sistemi kurar. 1885 yılında hükûmette kabine sistemini benimser. 1889 yılında Anayasa'yı yürürlüğe koyar ve 1890 yılında bir parlamento oluşturur.
1894-95 Birinci Çin-Japon Savaşı ve 1904-05 Rus-Japon Savaşı'nda etkin rol oynar. 1910'da Kore'nin Japonya'ya ilhakıyla ilgili bir ferman çıkarır. Kendi yaşam biçimiyle Batı düşünce ve buluşlarının Japon kültürü temeli üzerine oturtulmasına örnek olur. Geleneksel Japon tarzında 100 bin kadar şiir yazar.
Japonya, İmparator Meiji’nin 45 yıllık saltanatı boyunca yapılan yeniliklerle, siyasi ve ekonomik gelişmenin yanında sosyal ve kültürel anlamda da dünyanın en
önemli ülkelerinden biri konumuna ulaşır.
Tokyo'da Bir Camii
Evet, Tokyo'da bir camimiz var. 1998'de temeli atılan ve iki yılda tamamlanan cami 30 Haziran 2000'de ibadet açılmış. Binanın mimarı Muharrem Hilmi Şenalp.
Tokyo'da cami olmasının tarihçesine bakacak olursak; Rusya'daki Bolşevik İhtilali'nden kaçan Kazan Tatarları'nın bir kısmı Japonya'nın başkenti Tokyo'ya yerleşmiş; Mançurya'ya sığınanların da Japonya'ya gelmesi ile 1920'lerde Müslüman Türk nüfusu artmış. Tokyo'nun ilk camisinin inşaatı bu topluluk tarafından 1932'de başlatılmış ve cami 1938'de hizmete girmiş. Cami binası 1986'da yıkılınca arazisi, cami yapılması şartı ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne hibe edilmiş. Bu nedenle cami arsasının mülkiyeti Türkiye Cumhuriyeti hazinesine ait.
KillBill de KimmDirr?
Öğlen yemeğimiz baş rolünde Uma Thurman'ın oynadığı Kill Bill filmine esin olmuş, İzakaya tarzı (Japon tarzı) bir restoranda, Gonpachi'de. Sunum, lezzetler ve dekor efsane.
Robotlar, Robotçuklar
Şehrin cadde ve insan manzaraları eşliğinde Japonya'nın envai çeşit temalı kafelerinden birine, robot temalı bir kafe olan Pepper Parlor'a geliyoruz.
Burada insanlarla robotlar birlikte çalışıyor. Sahnede bir grup robot müzik yapıyor. Masaların başındaki robotlar insanlarla sohbet ediyor. Sohbet etmezseniz de bakışlarıyla taciz edip niye benimle konuşmuyorsun diyor. Gam Gam Style dansı yapıyorlar, Jingle Bells söylüyorlar. Kahve ve tatlı eşliğinde sevimli robotlarla sevimli sohbetler yapıyoruz.
Evde olsa insan sohbet edecek yalnız. Her ne kadar sevimli olsalar da, altta yatan bilinmezlikten ötürü bakışları insanı ürkütüyor. BBG mi desem, acaba her şeyi kaydediyor mu desem, ya 'hack'lenirse mi desem, bilemedim ne desem...
SUUUU MOOOO!
Bugünün son etkinliği, Japonların geleneksel güreşi olan Sumo güreşi gösterisine katılmak, bize özel düzenlenen gösteride Sumo Güreşi üzerine bilgilenip, eski Sumo güreşçilerinin güreşlerini izlemek.
Güreşenlerin hedefi rakibin, yarışma alanı olan kum havuzundan ya da bir saman-halatı ile işaretlenmiş halkadan dışarıya çıkmasını ya da dengesini bozup yere düşmesini sağlamak. Güreşçiler yere ayak tabanı dışında herhangi bir yerleriyle dokunduklarında maçı kaybetmiş sayılıyor. Sumo'da rakibini dışarı iterek çıkarmanın adı Oshidashi. Güç kullanarak dışarı atmak ise (havaya kaldırmak vs.) Yorikiri. Vuruşmak ve dövüşmek yok, sadece itmek var.
O zaman, iyi iten kazansın...
Birkaç gün sonra Özge Ersu elinde bir Banzuke ile gelip hepimize dağıtıyor. Banzuke'de bir önceki turnuvanın sonuçlarına göre düzenlenen sumo güreşçilerinin isimleri yazıyor.
Otelimize dönerken şehri örümcek ağı gibi örmüş olan yollardan, köprülerden geçiyoruz. Ben bir yandan dışarıda akan hayatı fotoğraflıyorum.
Çünkü bir anda karşıma böyle ufacık bir mezarlık, yanında ufacık bir mabet ya da otantik bir Japon evi çıkabiliyor.Tokyo'ya Veda, Kyota'ya Merhaba
Tokyo günlerimiz burada sona erdi. Bugünkü rotamız Oshino Hakkai, oradan Hakone, Ashi Gölü, Hakone Teleferiği ve Ryokan konaklaması yapacağımız Yunahona Prince Otel.
Kara yolu ile yaptığımız yolculukta bize birbirinden efsane görüntüler eşlik ediyor. Geniş geniş nehirler, çok bacaklı ve çok gözlü köprüler, üzerinde yerleşim olmayan yemyeşil dağlar, köpük köpük dereler, ekili araziler, minik minik köyler...
Bir buçuk saat sonra bir anda karşımıza Fuji Dağı çıkıyor. Neyse ki hava berrak da Fuji'yi, Fujiyama'yı, Fujisan'ı böyle net görebiliyoruz. Yarım saat kadar sonra ise kendimizi adeta bir masal diyarında buluyoruz. Japonya'nın İsviçre'si olarak tanımlanan Fuji Beş Göl Bölgesi'nde, Kawaguchiko ile Yamanakako Gölleri arasında, birkaç yüz yıl önce kuruyan eski bir altıncı göl alanındaki Oshino köyündeki sekiz göletlik Oshino Hakkai...
Karşımızda Fuji, önümüzde içinde balıkların yüzdüğü göletler, çevrede birbirinden temiz, tertipli, son derece estetik ve rengarenk çiçeklerle bezeli bahçeli evler. Allah'ım cennet burası olmalı...
İçimde Doğan Canku çalıp söylüyor:
Sokaklar geçiyorum sızım hüznüm gölgem benim
Caddeler aşıyorum gözyaşlarım en sessizliğim
Asılsız çarelerle yürüyorum işte böyle
Zamanı geriye çeviririm diye
Birbirinden alımlı görüntüler giriyor kadrajıma. Hepsini paylaşabilsem keşke...
Gide gide Ashinoko (Ashi) Gölü'ne varıyoruz.
![]() |
Dikkatli bakın! Uzakta, sağda, bacakları suyun içinde vermilyon renginde bir Torii var. |
![]() |
Tarihi görünümlü bu tekne ile gölde kısa bir tur yapıyoruz. |
![]() |
Göl karadan ne kadar güzel görünüyorsa, göl üzerinden de kara bir o kadar güzel görünüyor. |
![]() |
Altımızda kesif dumanları ve kokularıyla sülfür madeni |
![]() |
Hakone Yumurtası |
Fotoğrafta görülen siyah yumurta buraya özel Hakone Yumurtası. Google Efendi'nin dediğine göre; Hakone bölgesinde bulunan Owakudani Vadisi'nde pişirilen bu siyah renkli yumurtalar, hendek tavuklarının hafif renkli kabuklarına sahip yumurtalarının, volkanik sulara bir saat boyunca 80°C sıcaklıkta batırılmasıyla elde ediliyor. Suyun içindeki demir, beyaz kabukla kimyasal bir reaksiyona girerek onu siyaha çeviriyor ve ardından 100°C'de 15 dakika daha pişirilerek kabuk kömür gibi siyah bir renk alıyor. Yerel inanışa göre bu yumurtaları yemek, ömür süresini yedi yıl uzatıyor. Ayrıca, siyah renklerinin kötü ruhları uzaklaştırıp iyi şans ve uzun ömür getirdiğine inanılıyor.
Bu akşam geleneksel yer yatağında yatacağımız, geniş yeşillikler ortasında bir otelde konaklıyoruz. Akşam yemeğine Yakutalarımızı giymiş olarak gidiyor ve Ryokan Setsugetsuka'da Japon mutfağına özel lezzetler tadıyoruz.
Kimono - Yakuta
Kimono, daha eski ve daha geleneksel ve daha pahalı bir giysi. Genelde ipek veya brokardan yapılıyorlar. Bir iç katman ve bir dış katman var. Ayrıca en az iki yaka ile giyiliyor.
Yukata, daha rahat ve ucuz bir giysi. Genellikle pamuktan yapılıyor ve yaz aylarında giyiliyor. Daha az resmi olduğu için, genelde renkler, desenler ve aksesuarlarla oynamalara açık. Onsen denilen kaplıca yerlerinde sıkça giyiliyor.
![]() |
Burası ayrıca Golf alanı |
![]() |
Sabah erken kalkan arkadaşlardan Şerife Hanım'ın geyiklerle çektiği bir kare |
![]() |
Akşam balık neyse de, sabah kahvaltısında da ne bileyim |
![]() |
Yolda rastladığım termal tesisler |
Demir Ağlarla Ördük!
Sözün burasında 'Shinkansen Demiryolu Ağı'na bir parantez açmak isterim:
"Şinkansen, Japan Railways tarafından işletilen yüksek hızlı demiryolu ağı. Ağın en yüksek işletme hızı 240–320 km/h arasında olup, kuzeyde Hokkaido'da devam eden bir bağlantı inşaatı ile birlikte Honshu ve Kyushu adalarındaki çoğu büyük şehri birbirlerine bağlar. İlk Şinkansen hattı olan Tōkaidō Shinkansen, Tokyo Olimpiyatları için 1 Ekim 1964 tarihinde Tokyo-Osaka arasında açılır. Hat aynı zamanda 200 km/h hızıyla dünyanın ilk ticari amaçlı yüksek hızlı demiryolu hattıdır. Bu hız o zamana dek hiçbir trenin ulaşamadığı bir hızdır ve ayrıca bu yüksek hızlı demiryolu hattı Japonya'daki diğer dar hat açıklıklı ana hatlardan farklı olarak standart hat açıklığı ile inşa edilen ilk demiryolu hattıdır. Bunun nedeni trenlerin yüksek hızda giderken kurplardan (demiryolu virajı) dar hat açıklığına göre daha rahat ve daha güvenli geçebilmesidir. Bu hizmet, 13 Temmuz 1967 tarihinde en az üç yıl içinde 100 milyon yolcuya ve 1976 yılında bir milyar yolcuya ulaşma başarısını gösterir. Şinkansen ağının genişletilmesi günümüzde de devam etmektedir. Hokkaidō Shinkansen Hattı'nın 2035 yılına kadar Sapporo'ya ulaştırılması planlanmaktadır."
Şinkansen yerel tren yollarına bağlanmaz, yolları hiç kesişmez. Şu andaki hızı 320 km/h. Trenlerin burunları hava sıkışmalarına ve ses patlamalarına karşı, avlanmak için suya dik inen bir kuştan esinlenerek, 15 metrelik bir gaga/burun yapılır. Hız %30 artar, maliyet %15 geriler.
Hızına binaen tren virajlarda yavaşlamıyor, dönüş yapan bir uçak gibi eğiliyor. O anlarda dünya eğiliyor, dünya yamuluyor, ufuk çizgisi kayboluyor.
Trenlerin depremlere ya da pek çok şeye rağmen şimdiye dek yaralanma ve ölümlü kazası yok. Hiç yok!
Tren 30 saniyeden fazla gecikmiyor. Gecikirse de tüm ekip yolcuların önünde 45 derece ile eğiliyor.
Tren o kadar hızlı ki yolculuk esnasında birbirinden güzel görüntüler önümden hızla geçiyor.
Hayatımız da aynı böyle hızla akıyor. Bu akış malum sona ulaşana kadar hayat içinde iyi fotoğraflar yakalamak lâzım...
Tatlı Kyoto
Kyota'ya iner inmez otobüsümüz bizi alıyor ve Kyota'nın eski ve yeninin iç içe geçtiği tatlı sokaklarından geçerek şık bir butik restorana gidiyoruz. Öğle yemeğimizin ardından altın kaplamaları göle yansıyan Kinkakuji Tapınağı'na gitmek için otobüsümüz tekrar bizimle.
Kinkakuji Tapınağı ve Nijō Kalesi, UNESCO tarafından Dünya Mirası olarak belirlenen Antik Kyoto'nun 17 tarihî anıtından ikisi.
Tokugawa Ieyasu'nun Kyoto'ya geldiği zaman kullandığı dört yüz senelik Nijo Kalesi içinde fotoğraf çekme yasağı olduğundan dolayı, kale kapısı önünde topluca bir fotoğraf alıyoruz. ![]() |
Diğer bahçeler gibi Nijo Kalesi bahçesi de muazzam. |
Özge Ersu Shogunlar, Ninjalar ve Daimyo Derebeylerini anlatıyor. Kale içinde gezerken gördüğümüz canlandırmalar anlatılanlarla örtüşüyor. Nijo Kalesi, Edo döneminin başlarında (1603-1867) inşa edilmiş ve inşaat Tokugawa Ieyasu’nun emriyle başlamış. Edo döneminin sonunda Büyük Devlet Konseyi’nin kurulduğu yer olarak Japon tarihinde önemli bir rol oynamış. Kalenin sadece Japon siyasi tarihi üzerinde değil, kültür ve sanat üzerinde de büyük bir etkisi olmuş.
İç içe geçmiş salonların dışındaki koridorlarda yürürken kulağımıza kuş sesleri geliyor. Özge Ersu bu seslerin özel bir mekanizma ile yerdeki parkelere basıldıkça çıktığını anlatıyor. Savunma ve güvenlik amaçlı, gayet hoş bir yöntem. Sessizce kötü bir şey yapmak isteyen varsa ancak kuş olup uçması gerekecek.
Sakoku (Sertlik) Dönemi
Edo döneminde Japonya'da dış dünyadan soyutlanma politikası uygulanır. Bu politika ile yabancı uyrukluların ülkeye girişi ve Japon uyrukluların ülkeye giriş ve çıkışı kısıtlanır. Ülkeye izinsiz giriş veya çıkışın cezası ölümdür. Bu politika Tokugawa Şogunluğu döneminde 1633-1639 yıllarında uygulanmaya başlanır.
1853'te filosuyla Tokyo Körfezine giren Amerikalı Tuğamiral Matthew C.Perry, Japonlardan, ikmal için limanlarını ABD gemilerine açmalarını ister. Daha sonra, karar vermesi için hükûmete birkaç ay tanıyarak Japonya'dan ayrılır.
Limanda toplarını Japonya'ya doğrultmuş "Üç Kara Gemi" vardır.
Perry Şubat 1854'te geri döner. ABD'nin savaş gemilerine direnecek askerî güce sahip olmadıklarını gören Japonlar, ABD gemilerinin Şimoda ve Hakodate limanlarına giriş ve çıkışlarını serbest bırakırlar. Ayrıca Şimoda'da bir ABD konsolosu bulunmasını da kabul ederler. Perry'nin Japonya'ya gelişi ile ülke Batı ticaretine açılmaya başlar. 1854 Kanagava Anlaşması ile de 200 yıl süren Sakoku Dönemi sona erer.
Kyota'da Geyşa/Maiko Gecesi
Merkezdeki otelimize yerleştikten sonra akşam yemeği için yürüyerek Gion bölgesindeki çok özel bir mekâna gidiyoruz.
Şöyle söyleyelim; "Fantezilerinizi bir kenara bırakın!"
1700'lerde geyşalık, vesikalı hayat kadınlığı ile aynı görülüyor, ancak Edo Dönemi'nin sonlarına doğru geyşalar, resmî toplantılar dahil olmak üzere, birçok sosyal, politik etkinlik ve toplantıya çağrılmaya başlanıyor ve zamanla bugünkü eğlendirici-sanatçı ya da hoş vakit geçirtici sıfatlarını alıyor.
Geleneksel geyşalık günümüzde Tokyo'da tamamen ortadan kalkmış, Kyoto'da ise giderek azalmakta. Japonya'da kanun gereği herkesin ilk ve orta eğitim görmesi zorunlu olduğundan, geyşa eğitimi en erken 15 yaşında başlayabiliyor, ki bu yaş eskiden bir geyşanın maikoluktan geyşalığa geçtiği döneme tekabül ediyor. Bu yüzden geyşa evlerindeki kurallar ve uygulamalar eskiye oranla değişikliğe uğramış, modern sosyal, ahlaki kurallar ve kanunlara uygun hale gelmiş.
Kiyomizu-Dera UNESCO tarafından 1994 yılında Dünya Mirası ilan edilen bir tapınak kompleksi. Tapınak, 798 yılında inşa edilmiş ve Japonya'nın en eski ve en önemli Budist tapınaklarından biri.
Her şeyi ve herkesi kendi yalnızlıkları ile bırakıp, bizi Hiroşima'ya götürecek tren için Kyota istasyonuna geliyoruz. Yine hızlı tren, yine eşsiz manzaralar...
Ayakkabılarımızı çıkartarak girdiğimiz mekândan farklı lezzetler tatmış olarak ayrılıyoruz. Hondori Caddesi'nde kısa bir gezinti yapıyor, Hiroşima'nın en geniş yaya geçidinden geçiyoruz. Bugünü de böyle sonlandırıyoruz.
Özge Ersu, Hiroşima'dan üç gün sonra Nagazaki'nin bombalanışını, Japonya'nın giriştiği Pasifik Savaşı'nı, Çin'de, Kore'de, Mançurya'da ve Pasifik adalarında yaptıklarını, İngiltere'nin 'savaşa gir' ısrarlarına rağmen bir türlü ikna olmayan ABD'nin, Japonların 1941 yılında Pearl Harbor'a aniden saldırmalarının ardından İkinci Dünya Savaşı'na girişini, altı yıldır süren savaşın bitmesi adına oturulan anlaşma masalarından nasıl kalkıldığını, merkezinde Atom Bombası olan Manhattan Projesinin nasıl gizlice yürütüldüğünü, Japonların ülkede adam kalmayana kadar, zapt ettikleri ülkelerin erkekleri dahil, tüm erkekleri çoluk çocuk demeden nasıl savaşa aldığını ve Amerikan gemilerinin bacalarına dalarak gemileri batırmaları için kamikaze olmaya nasıl zorladıklarını, geri gelmemek üzere havalanan bir kamikaze uçağının altındaki teker takımlarının hemen sökülerek diğer uçakta nasıl kullanıldığını, Amerikalıların imparatora neden dokunmadığını, bombanın Kyoto şehrine atılmaktan neden vazgeçildiğini, (Amerikalılar bu güzel şehre kıyamamışlar), ne olduğunu bile anlamayan insanların üç bin dereceye ulaşan ısıyla bir anda nasıl yanıp kavrulduklarını, bombanın ardından yağan radyasyon yağmurlarını, patlamadan kurtulanların ise yıllar boyu acılar içinde yaşayıp nasıl öldüklerini, savaşı kaybeden Japonya'nın nasıl yargılanıp generallerin nasıl cezalandırıldığını, imparatora ise neden hiç dokunulmadığını anlatıyor.
Hiroşima denince akla Nagazaki geliyor, bomba geliyor, savaş geliyor. 'Atmasaydık savaş uzayacaktı ve daha çok insan ölecekti' diyor ABD. Little Boy ve Fat Boy Japonya'nın bu iki kentini cehenneme çeviriyor. Nükleer bombalar sonrası Japonya'ya boyun eğmekten başka çare kalmıyor.
Hiroşima Barış Müzesi'nin ilk girişinde Hiroşima'nın bomba öncesi günleri, gülen çocukları, mutlu kadınları, çalışkan erkekleri resmedilmiş, sonra da 6 Ağustos 1945 gününün 08:15 sonrası. Müzenin içinde o günün yok ettikleri ve yok etmeye devam ettikleri sergileniyor. Yıkımın boyutu tasavvur edilenin de ötesinde.
Adaya ayak basar basmaz bizi artık evcilleşmiş geyikler karşılıyor. Gözleri hep insanların çantalarında, poşetlerinde. Keratalar otlanmaktan otlamayı unutmuşlar.
Artık akşam oluyor. Adadan dönme zamanı. Otele dönüş yolunda okuldan dönen öğrencileri, işten çıkmış ya da alışverişe çıkmış insanları, günlük hayatın tüm alışkanlıklarını sürdüren, kimi neşeli, kimi üzgün, kimi dalgın insanları izliyorum.
Gezimizin son günlerindeyiz artık. Günlerden 17 Mayıs Cumartesi. Bugün Hiroşima'dan ayrılıp yine hızlı tren ile Kobe'ye gidiyoruz.
Ama önce otel odamdan gördüğüm şu güzelliklere bir selam vereyim, sonra istasyona geçerim.
Hiroşima'ya Sasaki'nin kuşları olduğunu düşündüğüm kuşlar ile veda ediyorum.
Kobe'yi bifteği ve depremi ile iyi bilirsiniz ama belki 1868 yılı itibarıyla ticari anlamda batıya açılan ilk Japon şehirlerden biri olduğunu bilmezsiniz. II. Dünya Savaşı sırasında 17 Mayıs 1945 tarihinde ABD tarafından bombalandığını ve bombardıman sonucunda 8.000 kişinin öldüğünü, şehrin büyük bir kısmının yıkıldığını da bilmezsiniz.
Sabah kahvaltımı edip valizlerimi teslim ettikten sonra Osaka sokaklarında kısa bir tur atıyorum. Bugün burada yazın gelişi şerefine şenlikler var. Rengarenk giyinmiş insanlar şenliklere gidiyorlar.
Biz de Umeda Sky Building'e gidip, şehre ve dahi Japonya'ya şöyle bir tepeden bakıyoruz. Havada asılı yürüyen merdivenleri ve tepesinde daire şeklinde panoramik izleme alanıyla bu bina bir harika.
Zamanının gökdeleni sayılabilecek bu kale orijinal olarak 1583 yılında Toyotomi Hideyoshi tarafından inşa edilmiş. Azuchi-Momoyama döneminde Japonya'nın birleşmesinde önemli bir rol oynamış. Kale, savaşlar ve doğal afetler nedeniyle birçok kez yıkılıp yeniden inşa edilmiş. 1931 yılında tamamlanan şimdiki yapı, modern bir müzeyi de içeren betonarme bir bina. Ama hiç de öyle Sünger Bob gibi durmuyor.
** Çöp kutusu yok denecek kadar az. Çöplerini evlerine götürüyorlar, çünkü ayrıştırıyorlar. Sokaklara konmuş çöp poşetleri varsa, onları da bir ağ ile örtüyorlar.
** Okyanusta da tarım yapıyorlar.
** McDonald's ve Starbucks her ama her yerde var. KFC ona keza.
Sabah Kyoto'su
Sabah erken kalkıp tenha Kyoto sokaklarında başıboş dolanıyorum. Kyoto Nehri kenarında yürüyorum. Akşam gittiğimiz Gion Bölgesi'ni gündüz gözü görüyorum. Yürüyüşe çıkan birkaç kişi dışında etrafta kimseler yok.
![]() |
Tatlı Kyoto |
Uzaktaki dağlar sanki birbirlerinin arkasına saklanmak ya da birbirinin önüne geçmek ister gibi açıklı koyulu maviler halinde dalga dalga yükseliyor. Bulutların ardındaki güneş yüzünü yavaş yavaş göstermeye başlıyor. Nehir kenarındaki çimenler üzerinde uyuyanlar var. Kargalar elimde bir şey var mı diye bakıyor. Bir balıkçıl nehirde rızkını arıyor.
![]() |
Geldiğim yoldan otele geri dönüyorum. |
Fushimi Inare-Taisha
Bugün, on binlerce Torii'nin oluşturduğu Toriiler tünelinin bulunduğu Fushimi Inare-Taisha'ya gidiyoruz. Inari dağı eteklerine kurulmuş bu Şinto tapınağının 711 yılında Hata-no-Iroko tarafından bulunduğu söyleniyor. Fushimi Inari-taisha'nın yaklaşık 10.000 torii'sinin her biri bir Japon şirketi tarafından bağışlanmış. Bunlardan yaklaşık 800'ü Senbon Torii'yi oluşturmak üzere bir sıra halinde dizilmiş ve bir tünel izlenimi yaratmış.
![]() |
Ne dilesem ne dilesem... |
Tapınağın, Kami'nin kutsal alanına girişi belirleyen ve onu kötü güçlere karşı koruyan toplamda on bin kapısı olduğu söyleniyor.
Tapınak girişlerinde sağlı sollu tilki heykelcikleri var. Kimisi ağzında pirinç depolarının anahtarını taşıyor, kimisi ise rulo mesaj.
Çünkü Inari, tahılların, özellikle pirincin, ticaretin ve evlerin koruyucusu olarak saygı görür. Şintoizm'deki en popüler tanrılardan biridir ve genellikle kutsal habercisi olan bir tilki tarafından temsil edilir.
Geldiğimiz yoldan iniyoruz. Görülmesi gereken yerlerde yıl sonu gezisi yapan çok fazla öğrenci var. O yüzden her yer kalabalık.
Inare-Taisha'dan sonra bizi zor bir parkur bekliyor. Sannenzaka Yokuşu'nu tırmanarak en tepedeki Ana tapınağa ulaşmak epey güç olacak. Ama buna değer. Otobüsümüz bizi yokuşun başladığı yerde bırakıyor.
![]() |
Sannenzaka Yokuşu |
Tapınağın en ünlü özelliği, ana tapınağın arkasındaki bir kayanın üzerine inşa edilmiş olan Kiyomizu-dera'nın ana balkonu. Bu balkon, 13 metre yükseklikte ve 18 metre uzunluğunda. Balkondan şehrin güneydoğu kısmının manzarası izlenebiliyor. Yapımında kullanılan geleneksel Japon teknikleriyle (zıvanalı) ünlü.
![]() |
Alt terastan ana teras |
![]() |
Ana terastan alt teras |
Zirveye kadar çıktıktan sonra aşağıya inip otobüsümüzün bulunduğu alanın hemen arkasındaki Oturan Buda heykeline bir göz atıyorum.
Ryozen Gokoku Shrine
Aslında Buda heykelinin girişini ararken önce park alanının üzerindeki şehitlik gibi bir özel alana düştü yolum. Google Earth'ten arama yapınca "Ryozen Gokoku Shrine"in bir Şinto Tapınağı olduğunu öğrendim. Özellikle Bakumatsu dönemi ve Meiji Restorasyonu döneminden Japonya'nın kahramanlarını onurlandırıyormuş. Tapınağın en ünlüleri yan yana tapınakta gömülü olan Sakamoto Ryōma ve ortağı Nakaoka Shintarō' imiş. Ayrıca tapınağın içinde, Hintli hukukçu Radhabinod Pal anısına bir anıt bulunuyormuş.
![]() |
2012'de dikilen Kamikaze pilotunun heykeli |
80 Senenin Adı Var
Hiroşima istasyonunda inip yürüyüş mesafesindeki otelimize yerleşiyoruz. Akşam yemeği için bizi almaya gelen otobüs ile şehrin caddelerinde ilerlerken yer yer 'burası bombalandığında şöyleydi, şimdi böyle' tabelaları görüyorum.
Akşam yemeğimiz lahanalı bir omlet olan Hiroşima usulü Okonomiyaki. Fushimi Inare-Taisha'dan inerken "Lahanalı omlet isteyen var mı?" diye sorduğum fotoğrafı hatırlarsınız...
![]() |
Lahanalı omletler burada hazırlanıp üst kattaki masaların ortasında yer alan bölümlerde konuklar tarafından pişiriliyor. |
![]() |
İşte şimdi bu ilginç omleti yiyeceğiz. |
Bu sabah güne Hiroşima Anıtı ve İkinci Dünya Savaşı'nın sona erme hikâyesi ile başlıyoruz.
![]() |
Nükleer bombanın üzerinde patladığı Atom Bombası Kubbesi |
6 Ağustos 1945 sabahı Hiroşima üzerinde bırakılan ve yerden 580 metre kadar yukarıda patlayan Atom Bombası'nın tam merkezinde, yani gözünde olan bu bina yerle bir olmadan kalmış. Çevresindeki her şey ise dairesel hareket eden şok dalgaları ile adeta buhar olmuş.
![]() |
Barış Anıtı Parkı |
![]() |
Sönmeyen ateş, Hiroşima |
![]() |
Barış Anıtı Parkı |
Hiroşima'da Öleli, Oluyor Bir 80 yıl kadar
Hepimizin hafızasında kazılı olan Nâzım'ın sözleri bunlar. 1945'te atılan Atom Bombası'nın ardından buhar olan bir şehirde sağ kalan ama 11 yaşında iken lösemiden ölen Sadako Sasaki için yazılmış bir ağıt. Sasaki, "Bir insan hastalanınca kâğıttan 1000 turna yaparsa, bunu gören tanrılar o kişiyi sağlığına kavuşturacaktır" diye bilinen turna kuşu efsanesinden dolayı bin turna yapmaya başlar. Yaptığı kuşlara "Kanatlarınıza huzur yazacağım. Böylece tüm dünyada uçabileceksiniz." diye seslenir. 644. turnayı katlarken ölür. Hiroşima'da Sasaki için bir anıt yapılır.
![]() |
Sadako Sasaki Barış Anıtı |
![]() |
Savaşsız bir dünya için el ele verin çocuklar |
** İkinci Dünya Savaşının ardından Japonya'nın Pasifik Savaşı sırasında işlediği savaş suçlarını yargılamak için uluslararası bir mahkeme kurulur. Japonya'nın yargılanma evrelerinin anlatıldığı Tokyo Trial filmini izlemenizi öneririm. Mesela yargılanan generaller savunmalarında 'biz sadece emirlere itaat ettik' derler. Soralım o zaman: Emirlere itaat etmeli miydiler, etmemeli miydiler?
![]() |
Geçmiş Zaman - Şimdiki Zaman |
![]() |
Shin'in Bisikleti |
Bombalanma sırasında ağır yaralanan Shin saldırı gecesi hayatını kaybeder. Babası Shin'i en sevdiği oyuncağı olan bisiklet ve arkadaşı Kimi ile evin bahçesine gömer. Felaketten 40 yıl sonra 1985'te mezar açılır. Shin'in kemikleri aile mezarlığına defnedilir. Bisikleti ise müzeye bağışlanır.
Yok olan sadece bedenler değildi, hayaller, umutlar, hevesler, hepsi eridi gitti. O gün kurtulanlar da yok artık. Geriye kalan ise tüm dünyaya yetecek kadar büyük acı…
Geyikli Ada Miyajima
Hüzünleri yüreğimizin derinlerine gömüyoruz ve Hiroşima'dan kalkan feribot ile Setu İç Denizi'nde yaptığımız on dakikalık bir yolculukla Miyajima Adası'na geçiyoruz. Yolda istiridye tarlaları görüyoruz.
Gel-Git sebebiyle şu an denizin içinde kalmış bir Torii bizi karşıdan selamlıyor. Adayı gezerken Torii'nin olduğu tapınağa da uğrayacağız.
Ana karada görünen bu beyaz bina, Miyajima adasındaki büyük Torii'nin fotoğrafı karadan çekildiği zaman kadraja girecek şekilde yapılmış. Açıkça Torii'yi trollemiş. Bunun nedeni ise Budist-Şinto çekişmesi. Ben yine de farklı bir açıdan çekerek fotoğrafımı trolletmedim.
Ana adadan adeta yüzme mesafesinde olan bu adada insanın ömrü uzar. Nasıl bir doğa, nasıl bir hava, nasıl bir mimarî...
Bu kestaneler bir harika! |
Otel odamdan park sisteminin düzeni. Sanki oyuncak araba gibiler. |
Ama önce otel odamdan gördüğüm şu güzelliklere bir selam vereyim, sonra istasyona geçerim.
Galiba bunlar Sadako Sasaki'nin turna kuşları |
Kobe
Kobe istasyonunda inip, Kobe şehrinin içinden geçip, Rokko Finiküleri için yukarılara tırmanıyoruz. Heyhat, hava finiküler için uygun değil. Mecburen geri dönüp Kobe şehri içinde dolaşıyoruz.
![]() |
Rokko Cable Car |
Biliyorsanız ne âlâ. Bilmiyorsanız dert etmeyin. Ben de yeni öğrendim.
Kobe Depremi
17 Ocak 1995 tarihinde 7,2 ile Kobe'yi vuran deprem Büyük Hanşin Depremi olarak bilinir. Deprem anı ve sonrasında çıkan yangınlarda (elektrik direkleri ve telleri) 1,5 milyon nüfuslu kentte ölü sayısı 6200'leri bulur ve bu felaket Japonya ekonomisine büyük zarar verir.
Şehrin15 kilometresi denize gider, 150 bin ev yıkılır. Bu deprem son 50 yıl içinde Japonya'da meydana gelen en yıkıcı deprem olarak kayıtlara geçer. Şehrin altyapı şebekesi tamamen çöker, gaz boruları patlar, su şebekeleri kullanılmaz duruma gelir. Zarar 150 milyar dolardan fazladır. Japon merkez yönetimi deprem bölgesine iki gün sonra yardım gönderebilir. Kobe Belediye Başkan Yardımcısı Tacoma Ogawa baskıya ve iş yüküne dayanamayıp intihar eder. 15 milyon tonluk enkazı temizlemek bile inanılmaz büyüklükte bir iştir. Bunun için de toplam 3,2 milyar dolar gereklidir.
Ki benim hatırladığım deprem Kobe'de değil başka bir bölgede bekleniyordu. Kobe büyük sürpriz yapmıştı. Hatta daha önceleri birçok insan depremden kaçmak için Kobe'ye taşınmıştı. Kobe'yi güvenli buluyorlardı. Fakat doğanın ne zaman ve nerede kükreyeceği belli olmaz. Buna kalitesiz binalar ve dolgu alanlarında yapılaşma da eklenince felaket felaket üstüne biner.
Ancak 18 ay içinde Kobe'deki ekonomik aktivite deprem öncesi seviyesinin yüzde 98'ine ulaşır. Son teknoloji açık deniz liman tesisi ve konutlar inşa edilir. Liman şık alışveriş merkezleriyle yeniden hareketlendirilir.
Bu depremin ardından Japon hükûmeti depremlere daha hızlı yardım gönderebilmek için ulusal felaket stratejisi geliştirir.
Şu anda Kobe çok yüksek olmayan mütevazı evleriyle sakin bir şehir.
Kobe Bifteği
Buraya kadar gelmişken Kobe Bifteği yemeden dönemezdik. Yedik de. Üstelik her şey gözümüzün önünde hazırlandı, pişti ve servis edildi. (Bu arada kısa bir bilgi: Blue Reare > Eti mühürlemek)
Kobe bifteği, sertifikalı Wagyu sığırlarından elde edilen, yağlı ve mermer görünümlü özel bir et türü. Etin böyle olması için sığırlar, 2-2,5 yıl boyunca loş ve karanlık ortamlarda, yerlerinden kıpırdamadan beslenerek kesime hazır hale getiriliyor. Sığırlara her gün masaj yapılıyor, bu da etin yumuşak olmasını sağlıyor. (Böyle yazınca da bir kötü oldum şimdi.)
Ağzımızı ve midemizi bir güzel şenlendirdikten sonra otobüsümüzle Osaka'ya doğru hareket ediyoruz.Bir Hazin Batış Hikâyesi, Eruğrul Fırkateyni
Özge Ersu Osaka'ya girmeden önce Ertuğrul Fırkateyni'mizin battığı noktaya yaklaşık 200 kilometrelik bir mesafede iken Ertuğrul'un hazin batış öyküsünü anlatıyor. Şehitlerimizi saygı duruşu ve İstiklâl Marşı ile anıyoruz.
İşte o hikâye:
"II. Abdülhamid, 1887 yılında Japonya İmparatoru Meiji'nin akrabası olan Prens Komatsu Akihito'nun bir savaş gemisiyle İstanbul'u ziyaret etmesinin ardından, Japonya'ya bir heyet gönderilerek iade-i ziyaret yapılmasını emreder. Gemi, II. Abdülhamid'den Japon İmparatoruna mücevherli imtiyaz nişanı ve diğer hediyeleri götürecektir.
Padişahın isteği üzerine donanmanın en güzel gemisi olan Ertuğrul bu iş için tahsis edilir. Bazı uzmanların bu geminin çürük olduğu ve böyle bir seferi tamamlayamayacağı yönündeki raporlarına rağmen Fırkateyni Temmuz 1889'da İstanbul'dan yola çıkar. (Geminin içine marangozhane kurulur. Yolculuk boyu çürümüş ahşaplar yenilenir.) Gemi ilk arızasını Süveyş Kanalı’nda yapar. Kafile, uğradığı ülkelerin halkları ve Müslümanlar tarafından sevgi gösterileriyle karşılanır, gemiyi kimi zaman binlerce kişi ziyaret eder. Gemi, 11 ay sonra 7 Haziran 1890 tarihinde Japonya'nın Yokohama Limanı'na varır. İmparator Meiji tarafından görkemli bir şekilde karşılanır. Ertuğrul Fırkateyni, Japon sularında kaldığı üç ay boyunca etrafındaki binlerce Japon kayığına 50 kişilik bandosuyla konserler verir.
Dönüş zamanı geldiğinde Japon Deniz Kuvvetlerinin tayfun uyarısına rağmen, Ertuğrul Fırkateyni 15 Eylül 1890 tarihinde Yokohama Limanı'ndan ayrılır. Çünkü Padişah gemiyi geri çağırmıştır. Ayrılıştan sonra çıkan fırtınada 40 m yüksekliğindeki 'mizena babafingo' kırılır ve sallanarak diğer yelkenlere vurmaya başlar. Fırtına güçlenmeye devam ederken, gelen dalgalar güverte panellerini önden ayırır. Su kazan dairesinde bulunan kömür depolarına sızar. Dört gün boyunca mürettebat, yelkenleri yamayarak hasarı onarmaya çalışır. Deniz suyunun dolması, makine dairesinde bulunan fırınlardan birini söndürür. Yeterli itiş gücü olmamasından dolayı hareketsiz kalan gemi, rüzgâr ve dalgalarla Kuşimoto'nun doğu sahilindeki tehlikeli kayalara sürüklenmeye başlar. Mürettebat, gemiyi kayaların önünde durdurmaya çalıştıysa da, başarılı olamaz. Ertuğrul Fırkateyni 18 Eylül 1890'da kayalara çarparak batar. Kazadan sadece 69 denizci kurtulur. Geminin kaptanı olan (Hasan Âli Yücel'in, annesi Neyyire Hanım tarafından dedesi, dolasıyla Can Yücel'in büyük dedesi) Kaptan Âli Bey ve Gemi Komutanı Mirliva Osman Paşa da dahil olmak üzere diğer mürettebat can verir.
Ertuğrul Fırkateyni'nin trajik sonu Türk-Japon halklarını yakınlaştırır. Yöre halkı, kazadan kurtulanlara büyük yardım ve yakınlık gösterir. Hayatta kalan 69 denizci, Japonya İmparatorunun talimatıyla Hiei ve Kongō isimli iki askeri gemi ile İstanbul'a gönderilir.
Kazada ölenlerin anısına Kuşimoto'da bir anıt yapılır. İlk anıt Japonlar tarafından 1891'de inşa edilir, 1929 yılında yine Japonlar tarafından genişletilir. Şehitlik Anıtı, 3 Haziran 1929 tarihinde Japon İmparatoru tarafından da ziyaret edilir. 1937'de Türkiye tarafından restore edilen anıt önünde düzenli olarak anma törenleri yapılır.
Kuşimoto kasabası Mersin ve Yakakent ile kardeş şehirdir. 1974 yılında Kuşimoto'da inşa edilen Türk Müzesiʼnde Ertuğrul Fırkateyni'nin maketi, gemideki asker ve komutanların fotoğrafları, kişisel eşyaları ve heykelleri bulunur."
Japonya'da Son Vals / Osaka
Bu gece Japonya'daki son gecemiz. Tüm geziyi Japonya'nın önde gelen gurme restoranlarından birinde güzel bir yemek ile taçlandırıp, ışıl ışıl aydınlatılmış caddelerden "De lux Japan Korosu" olarak şarkılar söyleyerek geçip otelimize dönüyoruz.
Adeta Yıldızların Altında |
Japonya'nın son gecesi |
Biz de Umeda Sky Building'e gidip, şehre ve dahi Japonya'ya şöyle bir tepeden bakıyoruz. Havada asılı yürüyen merdivenleri ve tepesinde daire şeklinde panoramik izleme alanıyla bu bina bir harika.
Osaka Tower adı verilen Shogun Kalesi'ni de fethedip, bir daha gelip gelmeyeceğimizi bilmeden Japonya'dan çekiliyoruz.
Zaman Kapsülü
1970'te Osaka Expo'70 gerçekleştiğinde, Mainichi Gazeteleri ve Matsushita Electric Industrial Co. özel bir metal alaşımından yapılmış 1 metre çapında ve 2 ton ağırlığında iki adet kapsül inşa eder. Bu kapsüller 20. yüzyılın 2098 kültürel varlığıyla doldurulur ve kalenin önündeki metal kubbenin hemen altına, 15 metre derinliğe gömülür. İlk kapsül her yüzyıl başında açılacak. 2000 yılında açıldı. Bu ilk kapsülden ağaç tohumları çıkarıldı, üç Japon kırmızı çamı tohumu yetiştirildi ve Expo’70’in yapıldığı yer olan Suita’ya nakledildi. İlk kapsülün bir sonraki açılışı 2100 yılında.
İkinci kapsül ise en az 5000 yıl sonra, 6970 yılında açılacak!
Ne kadar heyecan verici değil mi?
Osaka Kalesi |
Hızlıca gezdiğim müzede Shogun tarihi dönem dönem resmedilmiş.
Osaka Kalesi ziyaretinin ardından havaalanına gidiş saati gelene kadar Hondori bölgesinde serbest zamanımız var.
Ülkemize, deniz üzerine yapılmış ve her geçen gün ufak ufak denize batan Kansai Havalimanı'ndan döneceğiz.
Ama havaalanının içinde kapılara ulaşmak için kullanılan metro gibi mini trenler var. Bizim gibi yürü Allah yürü değil... Neyse, söylenmeyelim de 12 saatlik uçuşun hafif geçmesi için dua edelim.
Japonya dönüşü 03:45 itibarıyla Samsun üzerinde idik. İsterdim ki tam o anda kaptan pilot bir kutlama yapsın ve marşımızı çalsın. O belki herkes uyuyor diye ses etmedi ama ben İstiklâl Marşımızı kendi kendime okudum. Sessiz ve derinden…
“19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramımız Kutlu Olsun”
“19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramımız Kutlu Olsun”
Pirincin İçindeki Siyah ve Beyaz Taşlar
Gelelim eğri oturup doğru konuşmaya, öğrendiklerimizi gördüklerimizi, mukayese ettiklerimizi, kısacası cebimize attıklarımızı döküp saçmaya.
** Türkiye y
üzölçümü:
783.562 km²
** Japonya y
üzölçümü: 372.800 km²
** Türkiye nüfusu: 85.664.944 (2024)
** Japonya nüfusu: 123.400.000 (2025)
** Tokyo, çevresindeki alanlarla birlikte 37 milyon nüfus ile dünyanın en büyük metropol alanı ve 2019 verilerine göre dünyanın en pahalı ikinci şehri.
** Japonya bayrağında bulunan beyaz renk sadece fon olarak kullanılıyor. Kırmızı daire güneşi temsil ediyor. Güneş’in Dünya'yı ilk aydınlattığı yer olduğu için Japonya'ya Doğan Güneş'in Ülkesi deniyor. (Midway Muharebesi'nde Amerikan uçaklarının Japon gemilerini vurmadaki isabet oranının, gemilerin güvertesine resmedilen Japon bayrağı ile doğru orantılı olduğu söylenir.)
** Okuma-yazma oranı %100.
** Japonya'da iPhone alırsanız telefonunuzun fotoğraf çekme sesi kapanmıyor. Gizli çekim yapanlara karşı böyle bir önlem almışlar.
** Elektrikli alet alışverişi yaparken "Outside Japan", "Inside Japan" diye belirtmek ve Japonya dışında kullanılacağını söylemek lâzım. Bizim akım gücümüz 220 volt, onların 110 volt. Japonya'da kullanılan ürünler bizde patlar. Yanınızda 220 voltluk alet getirdiyseniz, o da Japonya'yı patlatır.
** Güneş yaz ortasında sabah 04:30'da doğuyor.
** Trafik soldan akıyor. Yaya geçiş trafiği de soldan, yürüyen merdivenlerde de solda duruyorsunuz. Araçları da insanları da sollamıyor, sağlıyoruz. 10 günde sadece 1 tane direksiyonu solda olan araç gördüm. Haliyle hepsi sağda.
** Japonya dünyanın en iyi toplu taşıma sistemine sahip. İçinden otoyol geçen bina var.
** Dolu trene insan sığdırmaya çalışan görevliye Osia deniyor.
** Treni 7 dakikada temizleyip yeni sefere hazır hale getiriyorlar.
** Raylara değmeden yol alacak olan Magnet Tren 2027 sonunda açılacak. Tren şimdiden 603 km'lik hıza ulaşmış.
** Şu anda var olan Shinkansen - Hızlı Tren Hattı'nda (Mermi Tren) işleyen trenlerin hızı da çok yüksek. (240–320 km/h) Öyle ki, karşılıklı hareket eden iki trenin birbirinin yanından geçme süresi 3 saniye. Koltuklar dönebiliyor. Şimdiye kadar hiç kaza olmamış. O hızda olacak bir kazada emniyet kemerinin bir anlamı olmayacak diye düşünmüş olmalılar ki, koltuklarda emniyet kemeri yok.
** Otobüs durakları yola ters konumlandırılmış. Otobüse arka kapıdan biniliyor. İnerken ön kapıdan iniliyor ve ücret o zaman ödeniyor.
** 1x1x2 ölçülerde kapsül oteller var. Otellerde kalış 9 saatten (7 saat uyku, 1 saat duş, 1 saat dinlenme = 9 saat) başlamış, artık 22 saate kadar kalınıyor.
** İnternet kafelerde yaşayan insanlar var.
** 1 milyon insan sosyal baskılar yüzünden odasından dışarı adım atmıyor. Buna içeri/içine çekilme anlamında Hikikomori deniyor.
** Dünyadaki robotların yarısı Japonlar tarafından üretiliyor
** Çalışanların büyük kısmının robotlardan oluştuğu otel var.
** Çalışanların büyük kısmının robotlardan oluştuğu otel var.
** Sokaklarda başıboş ne kedi ne de köpek var. Sadece kuşlar.
** Evde beslenen hayvan sayısı çocuk sayısından fazla. Köpeklerini bebek arabasında gezdiriyorlar.
** Tuvaletler ücretsiz ve temiz. Her yerde yeterince var. En ücra yerde bile ısıtmalı ve yıkamalı alafranga tuvalet var. Bunun yanı sıra Japon modeli alaturka tuvaletler de mevcut. Ayrıca anne hacetini görürken bebeğini dışarıda bırakmasın diye, tuvaletin bir köşesine bebeğe özel bir aparat yerleştirilmiş.
** Sigara içenlere özel alanlar yapılmış.
** Şirketlerde erkek evlat edinme modası var. Yılda ortalama 90 bin kişi evlat ediniliyor. Evlat edinenlerin %98'i iş hayatında başarı göstermiş 20-30 yas arasındaki erkekler. Çünkü şirket sahibi ölünce şirket erkek çocuğu kalmalı kuralı var. Ya erkek çocuk ediniyorlar ya da soyadlarını damada veriyorlar.
** Depremin neredeyse gözünde olmamıza rağmen hiç korkmadım. Kendimi güvende hissettim. Çünkü, "Japonlar yapmış ağbi!"
** Japonya dünyanın en büyük üçüncü ekonomisi.
** Asgari ücret yok, bölgeye göre belirlenen saatlik ücret var.
** Asgari ücret yok, bölgeye göre belirlenen saatlik ücret var.
** Ülkede 200'den fazla yanardağ var.
** Denize girmeyi sevmiyorlar ama kaplıcalara bayılıyorlar. Volkanik dağlar çok olduğu için kaplıcalar da çok fazla.
** Doğal kaplıcalara ve havuzlara dövmelilerin girmesi yasak. Dövme, mafya ile özdeşleşmiş. Dövme onlara işledikleri suç kadar dövme yaptıran Yakuzaları hatırlatıyor.
** Ülkede Şintoizm ve Budizm var ama genel olarak dinsizlik hakim. 1886 Meiji Restorasyonu sırasında Şintoizm Japon İmparatorluğu'nun resmî dini ilan ediliyor. II. Dünya Savaşı'ndan sonra 1947 Japonya Anayasası ile resmî devlet dini kaldırılıyor.
** Ülkenin her yerinde içinde her şeyi bulabileceğiniz milyonlarca otomat var.** Doğal kaplıcalara ve havuzlara dövmelilerin girmesi yasak. Dövme, mafya ile özdeşleşmiş. Dövme onlara işledikleri suç kadar dövme yaptıran Yakuzaları hatırlatıyor.
** Ülkede Şintoizm ve Budizm var ama genel olarak dinsizlik hakim. 1886 Meiji Restorasyonu sırasında Şintoizm Japon İmparatorluğu'nun resmî dini ilan ediliyor. II. Dünya Savaşı'ndan sonra 1947 Japonya Anayasası ile resmî devlet dini kaldırılıyor.
** Çöp kutusu yok denecek kadar az. Çöplerini evlerine götürüyorlar, çünkü ayrıştırıyorlar. Sokaklara konmuş çöp poşetleri varsa, onları da bir ağ ile örtüyorlar.
** Okyanusta da tarım yapıyorlar.
** Restoranların vitrininde yemeklerin silikon ve plastikten yapılmış maket tabakları var. Bu bir sektör olmuş.
** Dünyanın en eski şirketi (MÖ 578-2006) Kongo Gumi İnşaat Şirketi.
11 Şubat 2016 tarihli "Aile çökerse şirket çöker" yazımdan: Bir şirketin "En Eski Şirketler" listesine girebilmesi için 'marka veya şirket adı' kurulduğu günden bu yana tamamen veya kısmen kalmalı imiş. 14 Mayıs 2008 tarihinde Kore Bankası tarafından yayınlanan bir rapora göre, 41 ülkede yapılmış soruşturma sonucunda 5.586 şirketin 200 yıldan eski tarihi varmış. Bu şirketlerden 3.146 tanesi Japonya'da, 837 tanesi Almanya'da, 222 tanesi Hollanda'da ve 196 tanesi de Fransa'da imiş. Dünyanın en eski şirketlerini araştırırken, en eski şirketin Japonya'da 578 yılında kurulan Kongo Gumi inşaat şirketi olduğunu gördüm. 2003 yılında çıkmış bir haberde 1425 yaşındaki şirkette yönetimin 40. kuşakta olduğunu okudum. En eski şirketler sıralamasında Japonya 1000 yaş ve ötesi ile üst sıralarda.
** 52 nesil boyunca işletilen otel var
** Japonya dünyanın en büyük otomobil üreticisi. Toyota, Nissan, Honda, Mazda, Mitsubishi, Suzuki, Subaru gibi gibi.
** Japonya teknolojik oyun ülkesi. Pachinko sektörü çok büyük.
** Çizgi roman sektöründe kullanılan kâğıt, tuvalet kâğıdı üretiminden fazla.
** Anime filmler için130'dan fazla seslendirme okulu var.
** Japonya dünyanın en büyük otomobil üreticisi. Toyota, Nissan, Honda, Mazda, Mitsubishi, Suzuki, Subaru gibi gibi.
** Japonya teknolojik oyun ülkesi. Pachinko sektörü çok büyük.
** Çizgi roman sektöründe kullanılan kâğıt, tuvalet kâğıdı üretiminden fazla.
** Anime filmler için130'dan fazla seslendirme okulu var.
** 2015 yılında Godzilla'ya Japonya'da oturma izni verilmiş.
** Kişi başına en çok mimar düşen ülkede evlerini 15 yılda bir yıkıp yenisini yapıyorlar.
** Ainular Japon adalarının tarihte bilinen ilk sahipleri olarak kabul ediliyor. Bir kısmı Rusya'da yaşayan Ainuların 2017 yılında yapılan bir araştırmaya göre Japonya'daki sayısı sadece 12 bin 300. Ülkede yaşayan bu azınlığa mensup insanların çoğu göç, baskı ve Japon dili eğitimi ile birlikte kendi benliklerini yitirmiş durumda. Ainu, bu halkın dilinde 'insan' anlamına geliyor. Ancak bu kelime Japonya’da uzun bir süre etnik bir hakaret olarak kullanıldığı için, hala bazı Ainular kendilerine Utari (yoldaş) demeyi tercih ediyor. 1991'de yapılan bir araştırmaya göre Ainu dilini Japonya'da akıcı bir şekilde konuşabilen sadece 15 kişi kayıt edilebilmiş.
** Daha da geri gidersek Jōmon Dönemi'ne ulaşırız. Bu dönem Japonya prehistroyasında M.Ö. 14000-300 yıllarını kapsayan dönemdir.
** Ülkede 10 milyondan fazla sahipsiz ev var.
** Trafikte yeşil ışık yerine yeşilin en mavi tonunun olduğu mavi ışık kullanılıyor. Çünkü her iki renk de mavi olarak tanımlanıyor.
** Diş hekimi sayısı yüksek.
** Trafikte yeşil ışık yerine yeşilin en mavi tonunun olduğu mavi ışık kullanılıyor. Çünkü her iki renk de mavi olarak tanımlanıyor.
** Diş hekimi sayısı yüksek.
** Kintsugi: Değerli bir şeyi daha değerli bir şey ile onarmak. Kırık çömleklerin altın veya gümüş tozu ile onarılması sanatı olarak bilinir. Bu sanat, kusurların gizlenmesi yerine kabul edilmesi ve nesnenin geçmişinin bir parçası olarak görülmesi felsefesine dayanır.
** Bikini kelimesi, Bikini Atolü'nde yapılan hidrojen bombası denmesi sonrası çıkar. 1946 yılında bikiniyi tasarlayan Parisli tasarımcı Louis Réard, Bikini Adası'na öykünür.
** Kawaii, Japon pop kültüründe sevimlilik göstergesine deniyor. Eğlence, giyim, gıda, oyuncak, kişisel görünüm, davranış ve tavırlarda göze çarpan bir akım.
** Bildiklerinin dışında bir şey söyleyince devreleri yanıyor. Kuralları o kadar içselleştirmişler ki başka türlüsünü düşünmüyorlar. Akdeniz insanındaki pratik zekâya sahip olmasalar da sistem tıkır tıkır işliyor. (Belki de işleri karıştıran hep o pratik zeka, kim bilir!)
** Tokyo'da, Sumida Nehri ile Ginza alışveriş semti arasındaki Tsukiji Balık Pazarı meşhur.
** 2019 tarihli bir habere göre Japonya'da Toyosu’da kurulan yeni pazarda 278 kiloluk mavi yüzgeçli ton balığı, 333 milyon Yen’e (3 milyon dolar civarı) satılmış.
** Anaokulu hariç okul servisi görmedim. Herkes yürüyor. Çoğu anne çocuğunu bisiklette taşıyor. Bisikletler ona göre üretilmiş.
** Toriilerin turuncu ile kırmızı arası olan renginin adı "vermilyon".
** Bildiğimiz Japon markaları aslında Japon şehirlerinin isimleri.
** Pirinç tarlaları evlerinin dibinde. Ölüleri köylerinin dibinde. Hatta içinde. Karadeniz'de gördüğüm bu uygulamayı ben çok sevdim.
** Ölülerini genelde yakıyorlar. Mezarlıkları dikey mezar taşlarından oluşuyor. Küçük ve temiz alanlar.
** Pirinç tarlalarında böcek öldürücü ve gübre kullanılmıyor. Çünkü ördekler pirinç bitkilerini, yabani otları, tohumlarını ve böcekleri yiyerek temizliyor, gübresiyle de besliyor.
** Evlerine asla ayakkabı ile girmiyorlar. Bu onlar için çok ayıp bir şey. Biz de pek çok yerde ayakkabılarımızı çıkardık.
** Japon kadınları beyaz olmayı çok önemsiyor. Kozmetik ürünlerin çoğu beyazlama üzerine. Güneş koruyuculu şemsiyelerle geziyorlar.
** Yağmur üzerine her çeşit yağmurluk, şemsiye ve yan ürünleri mevcut.
** Bisiklet ve bisiklet üzerine her şey ona keza.
** Evlerinde dahi katlı otoparkları var.
** Şehrin her yanında daracık yüzeyli evler yükseliyor.
** İnsanların bacakları eğrilmiş ve çoğu yürüme zorluğu çekiyor.
** Ülke dünyanın hem en düşük ikinci cinayet oranına hem de aynı zamanda son derece yüksek intihar oranına sahip.
** Eski dönemlerde kadınların kimonolarında yırtmaç olmadığından ve kimonolar bedenlerini çok sıkı sardığı için kadınlar adımlarını çok açamadan pıtı pıtı yürüyormuş. O yüzden de basamaklar alçak tutulmuş.
** Çamaşırlarını balkonda kurutuyorlar. Üst giyimlerini elbise askısı ile asarak kurutuyorlar.
** Japonya'da 26 adet Dünya Mirası bulunuyor.
** Caddeler düz, geniş ve kalabalık değil. Korna sesi duymadım. Trafik yok. Herkes kurallara uyuyor.
** Taksi şoförleri beyaz eldivenli, araçlar dantel örtülü. Taksi ücretini kredi kartı ile ödeyebiliyorsunuz. Taksinin kapısı ancak siz ödeme yaptıktan sonra el değmeden açılıyor.
** Üzerinde "English" yazan taksi gördüm.
** İngilizce öğrenmekle uğraşmamışlar. Belli ki gerek görmemişler. İnsan sokakta İngilizce konuşmakta zorlanıyor. Neyse ki teknoloji sağ olsun, hemen imdada yetişiyor.
** Şehir mimarisi düzgün. Her şey planlı.
** Gençler arasında çılgın bir moda var. Her şeyin fazla iyi işliyor olmasını giyim kuşamlarında, saç ve makyajlarında gösterdikleri aykırılık ile protesto ediyor olabilirler.
** Düzen, kuralları kayıtsız şartsız uygulamakla oluyor. Her zaman olduğu gibi ütopya arayışı distopyayı yaratıyor.
** Alfabeleri üç bin karakterli. Çocukların işi zor.
** Üç alfabeleri var, Hiragana, Katagana, Kanji.
** İngilizceden sonra en çok Fransızca öğreniliyor.
** İngilizceden sonra en çok Fransızca öğreniliyor.
** Özür dilemek için 20 farklı sözcük var. Japonya’da bazı erkekler kafalarını tıraş ediyor. Bu onların karşısındakinden özür dileme biçimi.
** Trafik ışıklarında durur durmaz direksiyon başında bilgisayarına davranan çalışkan gençler gördüm.
** Sokakların çoğunun ismi yok. Adresler apartman ve daire isimleri ile belirleniyor.
** Yazılar ya soldan sağa ya da yukarıdan aşağıya okunuyor. Kitapçıklar ya da dergiler de Kur'an gibi soldan ve sondan başlıyor.
** Ji tapınak eki.
** Japonya'nın meşhur Kedi Maneki'sinin hangi kolunu salladığının önemi var ya da yok. Sol elini havaya kaldırmışsa ticari olarak bolluk ve bereketi temsil eder, sağ elini kaldırmışsa, sağlık, zenginlik ve parayı. Var ya da yok dediğim, her hâlükârda ikisinde de "iyilik" var "kötülük" yok.
** Elektrik sistemi yer altında değil, direkler ve tellerle işliyor. Depremde elektrik sistemindeki kopmanın nerede olduğunu bulmak bakımından böyle düşünülmüş. Ancak Kobe depreminde bu teller yangınlara da sebep olmuş.
** Tapınak girişlerine sağlı sollu yerleştirilen korkunç yüzlü Tanrılar kötü ruhları korkutmak ve kovmak için.
** Maçça çayı (özel olarak yetiştirilen ve işlenen öğütülmüş bir yeşil çay tozu) ve KitKat en sevdikleri şey. (Maççalı KitKat da var. Maçça, dondurma dahil pek çok yiyecekte kullanılıyor.)
** Samuray kültüründe "Sakura", kiraz çiçeği gibi genç yaşta ölmeyi temsil ediyor.
** Samuray mimaride de etkili. Bahçe düzenlemeleri, Japon bahçeleri, bir kiraz ağacının aniden karşınıza çıkması hep bu mimaridendir.
** Ülkede Şintoizm ve Budizm var ama genel olarak dinsizlik hakim. 1886 Meiji Restorasyonu sırasında Şintoizm Japon İmparatorluğu'nun resmî dini ilan edilir. II. Dünya Savaşı'ndan sonra 1947 Japonya Anayasası ile resmi devlet dini kaldırılır.
** Şintoizm, tarih öncesi Japon toplumunda ortaya çıkan ve gelenekleri de buna uygun şekilde konulan Japonya’nın yerel dini. Budizm ise Hindistan’da M.Ö. 6. yüzyılda ortaya çıkan bir din ve felsefe sistemi.
** 2018 verilerine göre toplumun büyük çoğunluğu Ateist (%62). Ardından Budizm (%31), Şintoizm (%3), Hristiyanlık (%1) ve diğerleri geliyor.
** Edo Tokyo'nun eski adı.
** Teneke mahalleler görmedim.
** Başı kapalı birkaç turist gördüm. Çok azı Orta Doğulu, diğerleri Pasifik ülkelerinden gibiydi.** McDonald's ve Starbucks her ama her yerde var. KFC ona keza.
** Tokyo'da da TOKİ var.
** Toriiler Pi sayısına benziyor.
** Geleneksel mimaride evlerin çatı uçları yukarıya kıvrık.
** Tsunami / Kanagava Dalgası her yerde ironik bir figür. Orijinal adı Kanagawa Oki Nami Ura olan ve Katsushika Hokusai tarafından yapılan bu eser, aslında Otuz Altı Fuji Dağı Manzarası (Fugaku Sanjurokkei) serisinin bir parçası. Bunun yanında sanılanın aksine eser kâğıt üzerine çizilmemiş, ukiyo-e ismiyle anılan ve çalışması epey zor olan bir ahşap baskı yöntemiyle ortaya çıkarılmış.
** Hızlı trende kompartmanlar arasında gidip gelen görevliler kapının her açılışında, içeridekileri 15 derece eğilerek selamlayıp, sonra içeri giriyorlar.
** Ayak numaralarından büyük ayakkabılar giymeyi seviyorlar. Bunu çocuksuluk ve masumiyet olarak görüyorlar. Zamanında küçük ayak makbul olduğundan, ayaklarının minicik ayakkabılara sıkıştırılıp büyümesinin engellendiğini ve ayak yapılarının geri dönüşsüz biçimde bozulduğunu unutmayalım.
** 2019 yılında Japonya'da yapılan bir araştırmada, ülkedeki her 10 şirketten birinde kadınların topuklu ayakkabı giymesinin zorunlu olduğu bildirildi. Bazı işverenlerin kadınlara yüksek topuklu ayakkabı giymeyi zorunlu hale getirmesine kadınlar karşı çıkmış, Japonya Sağlık ve Çalışma Bakanı Takumi Nemoto da kadınların topuklu ayakkabı giymelerinin "uygun ve gerekli" olduğu yorumunu yapmış. Oyuncu ve yazar Yumi Ushikawa'nın başlattığı #KuToo akımı kısa sürede binlerce destekçi toplamış. #KuToo, #MeToo ile benzer değil, Japonca ayakkabı ve acı kelimelerinin birleştirilmesiyle oluşturulan bir kelime oyunu.
** Kyoto'da akşam yemeğinden dönerken başlayan yol çalışması sabah bitmişti. İster istemez ülkemle mukayese ettim: "Tamirlenecek bir yer iki gün kazılır, üç gün bekler, dördüncü gün içine birisi düşer, onuncu gün birileri gelip bakar, birkaç ay sonra kapatılır. Seneye kalmaz tekrar açılır." Doğru mu değil mi, siz söyleyin...
** Fabrikaları bütün ülkeye yaymışlar. Fabrikalar etrafında şehirler, köyler, kasabalar oluşmuş. Ya da tam tersi.
** Bir yandan da Japonya, minimum veya sıfır insan müdahalesi ile üretim sağlayan, makinelerin operatöre veya gözetime ihtiyaç duymadan otomatik olarak çalışmasını hedefleyen Karanlık Fabrika Çağı'na çoktan girmiş. Gezi Konukluğundan Gezi Dostluğuna
Daha önce karşılaşmadığım konuklarla gezi sırasında kaynaşınca, üzerine de birkaç geziye birlikte katılınca ortaya sıcacık bir gezi dostluğu çıkıyor. Bu gezide de öyle oldu. Çoğu KKTC'den katılan gezginlerle bir dahaki gezilerde buluşmak üzere ayrıldık.
Gezi boyunca tüm konforumuzu düşünen Özge Bey sayesinde otobüsümüzde suyumuz her zaman oldu. Hiç susuz kalmadık. Bunu neden çok önemseyerek anlatıyorum, çünkü araba içinde arkaya doğru elden ele su geçirirken kendimi Kasabanın Sırrı filminde hissettim. Bu işbirliği bile bir kaynaşma yarattı.
Özge Ersu İmzası
On günlük bir geziyi eksiksiz gediksiz tamamlamak, yanında Kısa Japon Tarihi kitabı, yanına üzerinde ismimiz yazılı Japon çubukları, yanına hap bilgi kağıtçıkları, yanına özel tasarım kağıtlardaki bilgi metinleri, yanına valizlere ve çantalara takılmak üzere hazırlanmış isim etiketleri gibi hepsi özenle hazırlanmış tüm ince detaylar hep o klasik Özge Ersu özeni.. Bizim de beklediğimiz hep o.
Alıştırmasaydı n'apalım...