18 Mayıs 2018 Cuma

Baharda Açan Çiçekler Gibi

Bu bayram gençlerin bayramı.
Bu bayram gençliğin bayramı.
Bu bayram Genç Türkiye'nin bayramı.
Bu bayram 19 Mayıs 2019'da 100. yılını dolduracak olan bir mücadelenin ve ergenliğini atlatıp artık olgunlaşmış olması gereken Türkiye'nin bayramı.

Olgunlaşmış olması gereken derken ne demek istediğimi anladınız değil mi?
Yaşanan yılları boşuna yaşamamış, geçirdiği her aşamadan dersler almış, eğitiminden adaletine, sağlığından sosyal güvenliğine kadar her konuda eksiklerini tamamlamış bir ülkeden bahsediyorum.
Üretimden ekonomiye, bilimden teknolojiye her alanda kendini ilerleten, namuslu ve çalışkan insanların içinde yaşamaktan mutlu olduğu, gücünü kendinden alan, kimseye muhtaç olmayan, komplekssiz yöneticiler tarafından yönetilen bir ülke.

Peki ya öyle miyiz?
Neredeyse 100 yıllık bir devlet olacağız ama henüz daha eğitim sistemimizde bile bir istikrar sağlayamadık. Akşam yatıp sabah kalkıp sistem değiştirmekte üstümüz yok mesela. İlk öğretim ile orta öğretimde işlem tamam, sıra Ü-Nİ-VER-Sİ-TE'leri parçalamaya geldi dayandı.
Yıllar boyu "Çalınmış sorularla yapılmış sınavlarda" masum gençlerin gelecekleri gasp edildi zaten. 
İstedikleri bölümlerde değil puanlarının tuttuğu bölümde okudu o çocuklar. Bitirdikleri bölümle ilgili iş bulamadılar, el mahkûm bambaşka işlerde çalışmaya kalktılar. Böyle olunca da ne devlete millete, ne de kendilerine fayda sağladılar.

Namuslu çalıştıkları takdirde doğdukları ülkede doyamıyor artık gençler
Ebeveynlerinin onları yetiştirmek, gençlerin de kendi hayatlarını kurmak için sarf ettikleri emekler, gençleri ayaklarının üzerinde durdurmaya yetmiyor. Hâlâ anne baba desteği ile dönmeye çalışıyor çarkları.
Gençlerin çoğu ya evlenmiyor ya da evlenemiyor. Evlenenler de evliliklerini sürdüremiyor.
Bir yandan ekonomik baskı, bir yandan kavramlar baskısı derken gençler çıldırma noktasına geliyor.
Kaçmak istiyorlar doğup büyüdükleri ülkelerinden.

Çalışmak zor geldiğinden değil; adaletsizlikten, şiddetten, azarlanmaktan, aşağılanmaktan, takdir görmemekten, emeklerinin karşılığını bulmamaktan, en temel özgürlüklerinin kısıtlanmasından, en çok da insan onuruna yakışır şekilde yaşayamamaktan dolayı kaçmak istiyorlar.
Hoyratlığın baş tacı edilmesi, kaba kuvvetin değer görmesi, bilgisizliğin arsızlığı, bilinçsizliğin şımarıklığı ve tüm bunlara sahip olanların sırtının sıvazlanması onların kaçış arzularını daha bir kamçılıyor... 

Ülkenin içi hızla boşalıyor onlar kaçtıkça.
Tüm sistemler layık olmayan ellere teslim ediliyor. Kurumlar mahir olmayan ellerde can çekişiyor.
Her şey yüzeysel, her şey göstermelik yapılıyor. İdareten yapılan işlerin üzerindeki parlak sır çok geçmeden dökülüp alttaki foya meydana çıkıyor. 
Aldıran kim?
Yine yaparız.
Bir daha yaparız.
Bir daha yaparız.
Yıkar yıkar yaparız, bozar bozar yaparız.
Bu anlayışı benimseyenler ülkece derin bir uçurumun kıyısında dolaştığımızı görmüyorlar. 
Zannediyorlar ki her şey güllük gülistan.
Değil efendim değil.
Hiçbir şey sizin gördüğünüz gibi değil.

Çocuğundan gencine, yetişkininden yaşlısına, erkeğinden kadınına kimsenin can güvenliği yok öncelikle.
Umudumuz olan çocuklar karanlıklara yuvarlanıyor, ülkenin aydınlık yüzlü gençleri ümitsizlik içinde kendilerini dışarıya atmaya çabalıyor, kabadayılıkla pompalanan gençlerle açlık sınırlarında gezen gençler ne yaptıklarını bilmez halde maruz kaldıkları fırsat eşitsizliğinin acısını, bu işte 'en suçu olmayanlardan' çıkartmaya çalışıyor. Bu hengamede hepsine ayrı ayrı yazık oluyor.
Kapkaç, soygun, taciz, hile, şiddet, cinayet, bilumum vahşet görüntüleri haberlerde akıp gidiyor. Bugün yaşanan vahşetin yerini yarın yeni vahşet haberi aldığından, dün yaşananları kimse hatırlamıyor.
****
Bugünü bırakıp 99 yıl geriye gidelim;
Osmanlı Devleti tükenmişti, bitmişti, bitirilmişti. 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkarak Milli Mücadeleyi başlatan Mustafa Kemâl, yıllar sonra milli mücadelenin başladığı o günü gençliğe armağan etti.
Nice sporcular, nice sanatçılar, nice bilim insanları yetişti onun önderliğinde.
Ülke gençti, insanları gençti, ülkenin anlayışı gençti.
Sonrasında aynı hızla devam edemedi bu ilerleme.
"İlerleme ve aydınlanma sizin neyinize" dercesine Köy Enstitüleri kapatıldı önce.
Sonrası malum...
Geriye, hep geriye...

Dünü bırakıp bugüne dönelim; 
"Bu kadar kilometrelerce uzunlukta duble yolları, bu kadar ışıl ışıl asma köprüleri, bu kadar zengin mi zengin AVM'leri, bu kadar büyük mü büyük sarayları olan, ekonomisi güçlü ve kıskanılan bir ülkede", eğitimli insanların ülkeden kaçmaya çalışmasını anlamıyor baĞzıları.
Bir ellerinde kalanlara, bir de ellerinden kaçırdıklarına bakmıyorlar.
Şapkayı önlerine koyup kendileriyle yüzleşmiyorlar.
Gençler dünyayı tanıyor, onlar gençliği tanımıyorlar. 
Gençlerin anlaşılma sıkıntıları var, onlar gençleri anlamıyorlar.
İstiyorlar ki kimsenin sesi çıkmasın, istiyorlar ki onlar ne derse o yapılsın, istiyorlar ki gençler kendilerini anlasın, istiyorlar ki gençler de kendileri gibi "yaşlı" yaşasın.
Gençlikten korkuyorlar.
Gençleri korkutuyorlar.
Bilmiyorlar ki;
Gençlik yeniliktir,
Gençlik değişimdir,
Gençlik cesarettir.
Gençlik "gelecek"tir.

Çocuklara ve gençlere ülkenin en önemli tarihlerini bayram olarak armağan eden ve onları onurlandıran, onları yüreklendiren, onları güçlendiren, onlara kimlik veren Mustafa Kemâl Atatürk'ten de ibret almıyorlar.

Her yerde görüyorum ben Atatürk gençlerini şimdi. 
Baharda açan çiçekler gibi uyanıyorlar birer birer.
Yok edilmeye çalışıldıkça çoğalıyorlar.

Biraz daha sabredin çocuklar. 
Aydınlık günlerde kendi ülkenizde huzurla okuyup, kendi ülkeniz için çalışıp, kendi ülkenizde özgürce yaşayacaksınız.
Kaçmayın...

Kaçmayın ki; 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı'nı da, diğer tüm bayramlarımızı da her sene, hep birlikte, kendi ülkemizde kutlayalım...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder