Maden ocağı yan gelip yatma yeri değildir, değil mi?
Madencinin kaderi ölmektir, değil mi?
Hem; güzel de öldüler, değil mi?
Şehitlik mertebesine ulaşmıştır şimdi onlar, değil mi?
Cennette keyf-î âlâ içindedirler hepsi, değil mi?
Biz burada boşu boşuna yaygara kopartıyoruz, değil mi?
Ölü bedenleri rahat bırakmıyor, onların üzerinden siyaset yapıyoruz, değil mi?
Hükümete vurmak için elimizden geleni ardımıza koymuyoruz, değil mi?
Belki trafoyu da biz patlatmışızdır, değil mi?
Hatta belki ben kedimi trafoya salıvermişimdir, değil mi?
Paralelinden tut Alevisine kadar herkes patlama olsun diye el birliği ile çalışmıştır, değil mi?
Trafonun yağını da işçiler halledivermiştir zaten, değil mi?
Güvenlik kurallarını da onlar ihlâl etmişlerdir, değil mi?
15 yaşındaki çocuk da, topu madene kaçtığı için madendedir, değil mi?
Meclis’te Soma için soruşturma isteyen milletvekilleri de boş işlerle iştigal etmişlerdir, değil mi?
Şirketlerin idaresi de madenden anlamayan, gelmişi-geçmişi şaibeli insanların elinde değildir, değil mi?
Bu vakada zinhar ihmal yok, eksik yok, yanlış yok, değil mi?
Öyle, DEĞİL Mİ!
Peki ya bunlar ne?
Kapı arkalarında dönen dolaplar, kömüre muhtaç edilerek alınan oylar, oy avına malzeme olan kömürü çıkartmaya inen ve o karanlıklarda yitip giden canlar.
Yaşananları an be an veren kanallar, yaşananları yaşanmamış varsayarak olay hakkında bir kelam etmeyen kanallar.
Soma’da can pazarı yaşanırken ödül törenlerine koşturup kameralara verilen pozlar, sırıtan ağızlar.
Durumun ciddiyetine geç de olsa fark edilince, -ayıp olmasın diye-, ilan ediliveren yaslar.
Çok haklısınız başbakanım, madencilik fedakârlık isteyen bir iş kolu.
Lâkin fedakârlık birleşik bir sözcük.
Ayrı ayrı telaffuz edildiğinde olmuyor.
Feda edilen canlar bir yanda, kâr eden canlar öte yanda kalıyor.
Feda edilenler kâr edenlerden fazla ise, kâr edilen hiç ama hiçbir şeye değmiyor…
Sizi bilmem ama kömür karası ayak izleri bizim yüreklerimizden zinhar silinmiyor…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder