14 Şubat 2012 Salı

Yüreksiz sevdalar mı, sevdasız yürekler mi?

Neyi ne kadar bilirsen bil, nerelerden ne kadar çok sayıda yeterlilik belgen olursa olsun, ne kadar uzun yaşarsan yaşa; sahip olduğun verileri doğru kullanamadıktan ve doğru aktaramadıktan sonra bütün bildiklerin beynindeki lopları işgal etmekten başka bir işe yaramaz.
Bütün o bildiklerinle birlikte yaptığın işe yüreğini katmadıktan sonra da, birçok mekanik koluyla sürekli aynı işi yapan ruhsuz ve demir gibi soğuk bir robottan öteye gidemezsin.
****
Kişi her ne yapıyorsa severek ve can-ı gönülden yapıyorsa, başarı işte o gönülde gizlidir.
Kimselerin sebebini anlayamadığı sır işte tam da oradadır.
Hani derler ya, "Sahneye çıkmadan önce bütün notaları öğren, bütün akorları bil, bütün makamlara hakim ol, müzik hakkında her ne varsa hepsini yala yut; 
Ve sonra sahneye çık, hepsini unut, şarkını yüreğinle söyle" diye.
İşte her şey böyle.
Bilgilerini içlerine sindirip yürekleriyle bütünleştirmiş insanlar sahnede ışıl ışıl parlarken, sahne spotlarının altındaki o kişiden çok daha fazla bilgi ve birikime sahip olanların spotların dışındaki karanlık bölgede kalmaya mahkûm olması kaçınılmazdır.
Yaradılıştan sahip oldukları yeteneklerini bilgi ve birikimle donatan insanlar o kadar uzaklardan parıldarlar ki zaten, kimse onları o karanlıklarda zoraki tutamaz. 
Ne engellemeler, ne de karalamalar onların ışığını söndüremez.
Tabir-i caizse; güneş balçıkla sıvanmaz...
Sıvanmaya çalışılan balçık en çok da o sıvamayı yapmaya çalışanların ellerine bulaşır, en çok da onları kirletir...
O yüzden siz siz olun, ona buna kara çalmakla zaman kaybedeceğinize, kendi gönül verdiğiniz sevdanız her ne ise onu bütün yüreğinizle yaşayın...
****
Sezen'in dediği gibi; 
"Şöyle yürekli bir sevdam olmadı, 
Alsın götürsün beni ta güneşlere"
Sözün özü:
İçinde sevda olmayan bir "aşk"a yürek kâr etmez, 
Yüreksiz bir aşığa da sevdası fayda etmez...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder