24 Ekim 2011 Pazartesi

Viva Zapata

Televizyonun tek kanallı olduğu dönemlerde yayınlanan yabancı filmleri izlemek yeni yeni büyüyen bizler için dış dünyayı tanımaya başlamanın ilk adımlarıydı.
Özellikle de Amerikan menşeli filmlerin büyüsüne kapılmamak mümkün değildi.
Babamın gençlik dönemlerinde sinemalarda izleyip de masal niyetine anlattığı bütün o filmler televizyon sayesinde artık karşımdaydı işte.
Hepsini siyah-beyaz izlediğim o filmlerin arasından etkilendiğim çok film oldu.
Günlük hayat içerisinde pek çok olayla karşılaştıkça aklıma düştüler.
Anı anına uymayan, karakterini çözemediğim, dengesiz ve hasta ruhlu insanları gördükçe "Dr. Jekyll ve Mr. Hyde" filmini hatırladım.
Yağmurlu gecelerde Gene Kelly'nin "Singin' in the Rain" filmindeki o meşhur dans sahnesi düştü aklıma.
Ailesinin sözlerinden çok erkek arkadaşının sözlerine kıymet veren genç kızları gördükçe, "Gelinin Babası" filminde Elizabeth Taylor'un babasına çektirdikleri bir bir geçti gözlerimden.
Saymakla bitmez filmin, saymakla bitmez sahneleri kazınmıştı sanki beynimin her bir kıvrımına...
Bugünse Libya'nın devrik lideri Kaddafi'nin öldürülüşü gördüğümde dilimden kontrolsüzce "Viva Zapata" kelimeleri dökülüverdi...
Size biraz Viva Zapata filminden bahsedeyim.
John Steinbeck'in, Zapata the Unconquerable (Yenilmez Zapata) adlı biyografik kitabından uyarlanarak yönetmen Elia Kazan tarafından çekilen filmde Meksika Devrimi'nin en önemli kişiliklerinden biri olan köylü lider Emiliano Zapata'nın hayatı anlatılır.
1909 yılında aralarında Emiliano Zapata'nın da bulunduğu bir grup Meksikalı köylüden oluşan heyet, yaşadıkları bölgedeki adaletsizlikleri aktarmak üzere Meksika'nın devlet başkanı Porfirio Diaz'ın huzuruna çıkarlar. Üzerleri hakaret edilircesine aranarak huzura kabul edilen bu pejmürde kıyafetli insanlar oldukça ezik tavırlar içindedirler. Hükûmete yakın toprak ağaları tarafından verimli topraklarına el konmuş, çorak ve kayalık bir bölgede yaşamaya zorlanmışlardır. Çekinerek arz ettikleri bu şikâyetleri Diaz tarafından kulak ardı edilir. Bu duruma heyettekilerden bir tek Zapata itiraz eder ama bu karşı gelmesi Diaz tarafından mimlenmesinden başka işe yaramaz.

Yasal yollardan haklarını alamayınca Emiliano Zapata, kardeşi Eufemio Zapata ile birlikte Meksika'nın güneyinde bir isyanı başlatırlar. Meksika'nın kuzeyinde de aynı şekilde Pancho Villa ayaklanmıştır. Her iki isyancı da naif reformcu Francisco Madero'nun liderliği altında güçlerini birleştirirler.
Sonunda Diaz ülkeyi terk etmek zorunda kalır ve yerine Madero geçer. Madero iyi niyetli ve inançlı bir reformcudur ama işleri kısa sürede çözecek gibi gözükmemektedir. Zayıf karakterli bu lider Zapata'nın köylülerinin toprak sorununa köklü bir çözüm getiremediği gibi hemen General Huerta'nın etkisine girer.
Durumdan hoşlanmayan ve kendine sunulan nimetleri de geri tepen Zapata güneye, kendi bölgesine geri döner.
Bir darbeyle Madero'yu öldürüp idareyi ele alan General Huerta, Zapata'nın peşine düşer ama Zapata'ya yenilir.
Artık General rütbesi almış olan iki devrimci, Zapata ve Pancho Villa merkezde buluşurlar. Zapata'ya saygı duyan ve onun gerçek bir lider olacağına inancı tam olan Villa, ülkenin başına geçmekte çekimserdir. Pancho Villa'nın ısrarı ile bir süreliğine ülke yönetimini alan Zapata'nın, mevcut rejimin de en az öncekiler kadar yozlaşmış olduğunu anlaması uzun sürmez.
Politik veya askeri gücü eline geçirenlerin, uğruna savaştıkları halkı unutup, tıpkı devirdikleri despot liderler gibi halka zulmetmeyi sürdürdüklerine şahit olur.
(Burada araya girerek filmin beni en etkileyen sahnesinin alttaki paragrafta tırnak içerisine aldığım cümlelerde yaşandığını belirtmek istiyorum)
"Kendi bölgesinden gelen bir köylü heyetini kabul ettiğinde onlardan kardeşi Eufemio Zapata'nın bölgesinde diktatör kesildiği ve kendi kanunlarını uyguladığını, köylülerin topraklarına ve hatta kadınlarına el koyduğunu öğrenir.
Bıkkın bir şekilde sorunla ilgileneceğini söyleyip köylüleri başından savmaya çalışırken filmin başındaki Diaz gibidir. Hatta köylülerden biri de tıpkı onun yıllar önce yaptığı gibi ısrarcı davranınca köylünün adını tıpkı Diaz'ın yıllar önce kendisine yaptığı şekilde kalemle işaretlerken birden kendine gelir."
Her şeyi olduğu gibi bırakarak bölgesine döner ve kardeşinden hesap sorar. Kardeşi karısını elinden aldığı köylü tarafından gözlerinin önünde öldürülür. Kardeşinin haksız olduğunu bilen Zapata buna ses çıkarmaz.
Köylülere kendi topraklarını kendi silahlarıyla savunmalarını, bunu yaparken de sadece kendilerine güvenmelerini, asla liderlerden veya kurtarıcılardan medet ummamalarını salık veren Zapata mücadelesine kaldığı yerden devam ederken yalnız başına gittiği bir köyde kendisine tuzak kurulur ve delik deşik edilerek öldürülür.
Tanınmaz hale gelmiş cesedi ibret için kendi köyünün meydanına bırakılır. Ancak köyün sağduyulu yaşlıları bu cesedin tanınmayacak durumda olduğunu ve Zapata'ya ait olmadığını yayarlar.
Önemli olanın kişiler değil bir inanç sistemi olduğu yönündeki Zapata'nın öğretilerinin böylelikle hayata geçmiş olduğu anlaşılır.

İşte bugün bana Viva Zapata dedirten filmin kısaca öyküsü budur.
Politik veya askeri gücü eline geçirenlerin, uğruna savaştıkları halkı unutup, tıpkı devirdikleri despot liderler gibi halka zulmetmeyi sürdürmelerinin sonucu mudur bütün bunlar?
Yoksa dünya düzenine başkaldırıp, isyankârı oynamanın sonucu mu?

Dün seni alkışlayan ellerin yerine gelen yeni ellerin seni boğazlayabileceği ihtimalinin olduğu bir dünyada yaşadığını unutmamak lâzım belki de.
Her şeyi güncellerken en güncellenmesi gereken kavramın "adalet" kavramı olduğunu unutmamak lâzım.
Ve;
Her ne kadar mükemmel olursan ol, insanların senden sıkılabileceği ihtimalini de bir kenara yazmak lâzım...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder