Hadi şimdi herkes anlatsın kahpe bir savaşta can veren bu insanların ailelerine siyaseti, politikayı, stratejiyi, savaşı, terörü, savunmayı, kutsallığı, mertebeyi, şehitliği, cenneti, cehennemi…
Anlatsın uzun uzun yarın bir gün rûz-i mahşerde şehit evladın ailesine şefaatçi olacağını ya da yaradanın sevdiklerini yanına erken aldığını…
Anlatsın uzun uzun yarın bir gün rûz-i mahşerde şehit evladın ailesine şefaatçi olacağını ya da yaradanın sevdiklerini yanına erken aldığını…
Teselli dolu bu sözlerin hangisini duyar zannediyorsunuz şehidin ailesi?
Hangi lâfla ikna olur?
Hangi lâfla soğur ateşi?
Hangi lâf getirir yavrusunu geri?
Hangisini işitir?
O sadece evladının hain pusulara düşürülüşünü bilir.
O sadece kuzusunun bir daha geri gelmeyeceğini bilir.
Hain pusuda canını nasıl verdiği gelir gözünün önüne döne döne. Tekrar tekrar yaşar o anı. İzanını yitirir adeta. Ne bir şey görür ne de bir şey işitir…
Onun aklı tek bir yerdedir.
Evladının ölüm anında…
Can çekişerek mi vermiştir son nefesini?
Ne olduğunu anlamadan aniden mi yoksa?
Yoksa arkadaşlarının birer birer can verdiğini görerek mi?
Çocukluğunu, gençliğini, ailesini, arkadaşlarını, sevdiğini, hayal ettiği geleceğini, hepsini geçirmiş midir gözlerinin önünden?
Çocukluğunda başı her sıkıştığında “Anne!” diye seslendiği gibi seslenmiş midir yine annesine? Belki sessizce içinden, belki de can havliyle haykırarak…
Ya da “Baba yardım et, elimi tut, çek al beni buralardan” demiş midir çıktığı ağaçtan inemediği o çocukluk günlerindeki gibi…
Hangi lâfla ikna olur?
Hangi lâfla soğur ateşi?
Hangi lâf getirir yavrusunu geri?
Hangisini işitir?
O sadece evladının hain pusulara düşürülüşünü bilir.
O sadece kuzusunun bir daha geri gelmeyeceğini bilir.
Hain pusuda canını nasıl verdiği gelir gözünün önüne döne döne. Tekrar tekrar yaşar o anı. İzanını yitirir adeta. Ne bir şey görür ne de bir şey işitir…
Onun aklı tek bir yerdedir.
Evladının ölüm anında…
Can çekişerek mi vermiştir son nefesini?
Ne olduğunu anlamadan aniden mi yoksa?
Yoksa arkadaşlarının birer birer can verdiğini görerek mi?
Çocukluğunu, gençliğini, ailesini, arkadaşlarını, sevdiğini, hayal ettiği geleceğini, hepsini geçirmiş midir gözlerinin önünden?
Çocukluğunda başı her sıkıştığında “Anne!” diye seslendiği gibi seslenmiş midir yine annesine? Belki sessizce içinden, belki de can havliyle haykırarak…
Ya da “Baba yardım et, elimi tut, çek al beni buralardan” demiş midir çıktığı ağaçtan inemediği o çocukluk günlerindeki gibi…
Hiçbir açıklamanın telafi edemeyeceği bir yokluğun başlangıcında olduklarını bilir şehit aileleri…
Kâh kaybettikleri çocuklarının akranlarında görürler kendi çocuklarını, kâh evlerindeki minicik bir eşyasında…
Bazen sesini duyarlar, bazen de kokusu gelir odasından…
Ayak sesleri dolanır koridorlarda…
Ah bu yokluk yok mudur bu yokluk…
Yüreğin tam ortasına çöreklenmiş, yeri dolmaz bu boşluk…
Kör bir kuyuya düşer gibi düşer durur söylenen her teselli sözü.
Kimse bilmez ki o sözler kuyunun körlüğünde çınlaya çınlaya anlamını kaybederek yiter gider…
Yaşanan şokun üzerinden geçen üç beş gün sonra ülke normale döner.
Derler ya hani, zaman tüm acıların üzerini örter diye.
Bir dahaki felakete kadar her şey olurunda akar gider.
Ya şehit aileleri ne zaman döner normale?
40'ı çıkınca mı? 52'si dolunca mı? Senesinde mi? Bir dahaki senesinde mi? On yıl, yirmi yıl, yirmi beş yıl?
Zaman biçin haydi...
Biçemediniz değil mi?
O yüzden ulu orta konuşan her insana acıyla bakan gözleriyle sorar şehit ailesi;
"Senin oğlun şehit oldu mu?"
Kâh kaybettikleri çocuklarının akranlarında görürler kendi çocuklarını, kâh evlerindeki minicik bir eşyasında…
Bazen sesini duyarlar, bazen de kokusu gelir odasından…
Ayak sesleri dolanır koridorlarda…
Ah bu yokluk yok mudur bu yokluk…
Yüreğin tam ortasına çöreklenmiş, yeri dolmaz bu boşluk…
Kör bir kuyuya düşer gibi düşer durur söylenen her teselli sözü.
Kimse bilmez ki o sözler kuyunun körlüğünde çınlaya çınlaya anlamını kaybederek yiter gider…
Yaşanan şokun üzerinden geçen üç beş gün sonra ülke normale döner.
Derler ya hani, zaman tüm acıların üzerini örter diye.
Bir dahaki felakete kadar her şey olurunda akar gider.
Ya şehit aileleri ne zaman döner normale?
40'ı çıkınca mı? 52'si dolunca mı? Senesinde mi? Bir dahaki senesinde mi? On yıl, yirmi yıl, yirmi beş yıl?
Zaman biçin haydi...
Biçemediniz değil mi?
O yüzden ulu orta konuşan her insana acıyla bakan gözleriyle sorar şehit ailesi;
"Senin oğlun şehit oldu mu?"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder