2 Ağustos 2023 Çarşamba

Yorgunuz ama Ümitsiz Değiliz

Pandemi boyunca yerinden çıkmayan, çıkınca da bizi sükut-u hayale uğratan eşyalarımızın hikâyelerini anlatıyoruz birbirimize. Kutular içinde kendi kendine çürüyüp dağılan ayakkabılarla un ufak olan çantalar, bir dönemin sonuna geldiğimizin göstergesi. Biz onları sarıp sarmalayıp özel günlerde giymek üzere bekletirken, onlar bizi birer birer terk eder oldu. Astarından dağılmaya başlayan henüz bir-iki kez giyilmiş bir terlik, düğünün ortasında tabanı açılıp topuğu düşen bir ayakkabı, yürüdükçe dökülen bir espardil, üzeri pul pul kabarmış bir çanta, elastik özelliğini kaybetmiş ve yer yer eprimiş bir mayo, bel lastiği tutmayan bir pijama ve dahası.
Kiminle konuşsam aynı dertten muzdarip. 
Bunca dert arasında derdin mi kalmadı da bunları yazıyorsun demeyin, dolaplarda çürüyen bu eşyaları yerine koymak bu pahalılıkta bir servet. 
Lakin zaman da o zaman ki, artık onları ve benzerlerini yerine koymaya hiç niyetimiz yok.
Pandemi'de her şey gibi biz de değiştik.
Sırlarımız döküldü, heveslerimiz ve beklentilerimiz erozyana uğradı.
****
Dolaplarda çürüyen eşyalara ve bedeninde çürüyen insanlara bakınca, yaşadığı kutudan çıkmayan insanların da eşyalar gibi çürüyüp gittiğini görüyorum. Başka şehirler, başka ülkeler görüp başka insanlar tanımadıkça, başka sesler duymayıp başka renklere dokunmadıkça, Ünzile misali köyün en son çitinde dünyanın bittiğine inandıkça ne beyin layıkıyla yaşıyor, ne de ruh.

Ya her şeye bir anda sahip olmak ve sonrasında bir anda puf diye bir anda her şeyi yitirmek? O da bir sihirle Sindirella'ya dönüşen Külkedisi'nin saat 00:00'ı vurduğunda tekrar Külkedisi haline dönüşmesine benzemiyor mu?
Ülke olarak yıllardır sahte bir refah içinde yaşarken bir anda her şey bal kabağına dönüşmedi mi? Takke düşüp kel görünmedi mi?
Hani gaz bulmuştuk, açın kombileriydi; hani petrol bulmuştuk, doğrudan traktöre konabilecekti; hani başımızdaki şahsın uzmanlık alanı "faiz sebep enflasyon netice"li ekonomiydi, hani Nass vardı...
Ekonomi öyle hale geldi ki, toparlamak için can havliyle dün hainlikle suçlanan kişi bugün ekonominin direksiyonuna geçti, uzmanlık alanı ekonomi olan şahsa ekonomiden el çektirildi, bu uzmanlık sayesinde oluşan obruğun içine düşen ülkeyi kurtarmak için taa ABD'lerden "eğitimli bir Türk kadını" davet edildi. Onlar da bir baktılar, yara çok ama çok büyük, zam üstüne zam yaparak açığı daraltmaya çalışıyorlar. Ekonominin patronları zam üstüne zam koydukça biz de gam üstüne gam koyuyoruz. Bu yolculuğun uzun süreceğini söylüyorlar, Çile Bülbülüm Çile diye şakıyoruz.
Sarayda da halka ithafen Nankör Kedi şarkısı söyleniyor ihtimal!
Patron, "Avrupa'da en ucuz akaryakıtı biz kullanıyoruz" demişti zaten. Nankörsünüz demişti kısacası. "Emekli maaşlarını da Avrupa emeklisi maaşına uydursanız" deyip duruyoruz da, duyan kim...

Zam Festivali
Ardı ardına yapılan zamlara diyecek bir şey bulamıyorum artık. Öyle eğleniyor olmalılar ki, biri bitmeden bir tane daha patlatıyorlar. Araban varsa ve yakıt fiyatlarına yapılan bir zammı kaçırırsan ertesi gün diğerini muhakkak yakalıyorsun mesela. MTV'yi çifter çifter ödüyorsun. Vergiler boy boy, hangisini ödeyeceğini şaşırıyorsun. Devlet seni (beni) maaşa bağlayacağına sen devleti maaşa bağlamışsın da haberin yok. Böyüklerimizin her bir mesarifini tıkır tıkır sen (ben) ödüyorsun.
Market rafları ona keza. Arkanı dönerken zammı yapıştırıyorlar. Dolar Euro adeta birbiri ile yarışıyor. Nasılsa sen (ben) maaşını dolarla almıyorsun, o yüzden sana ne dolar artışından güzel kardeşin diyeceğim, diyemiyorum.

Etkisiz Eleman - Yutan Eleman - Sağda Sıfır - Solda Sıfır
Bu sıfır garip bir rakam. Çarparken yutan oluyor, diğer işlemlerde etkisiz. Sağa koyarsan değer katıyor, sola koyarsan hükmü olmuyor. 1 Ocak 2005 tarihinde paramızdan altı sıfır atıp rahatlamıştık. Acaba kaçını geri aldık? 2005'te en büyük banknot 100 TL idi. Şimdilerde (1 Ocak 2009 tarihinde tedavüle çıkan) 200 TL'lik banknot dahi gücünü yitirdi. Sıra 500 ve 1000 TL'lik banknot basmaya geldi.
Mis gibi, gıcır gıcır, dumanı üzerinde banknot veriyor ATM'ler. 
Nass olmadı o zaman BAS para BAS, BAS!

Masal Masal Matitas
Ah benim çocukluğumun masal kahramanı, ayakkabısının tekini baloda unutup yakışıklı prensi kapı kapı dolaştıran, kendisini kapı kapı aratan Sindirellacığım, sen de Külkedisi'ne dönüştün, biz de.
Senin araban Balkabağına döndü, biz arabaları yerinden bile oynatamıyoruz.
Senin süslü püslü kıyafetlerin eski püskü haline geri döndü, bizim kıyafetler durduğu yerde demode kaldı.
Senin ayakkabın baloda kaldı, bizimkiler kendi kendini intihar etti.
Sen baban ölünce bir çeşit attan inip eşeğe binmiştin, biz eşekten düşmüşe döndük.

Mutlu Son
Lakin senin masalın mutlu bitti. Hak yerine buldu, prensine kavuştun. Külkediliğinden prensesliğe, yani zulümden refaha terfi ettin.
Dilerim bizim masalımızın ilerleyen sayfalarında da güzel günler yazılıdır.
Ve bizler mümkün olan en kısa zamanda alev alev yanan bu yangını söndürür ve Zümrüdü Anka Kuşu gibi küllerimizden yeniden doğarız.
"Bütün iş Tahir'le Zühre olabilmekte, yani yürekte..." der Nâzım.
"Tahir olmak da ayıp değil, Zühre olmak da, hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil!" der.
Vatan sevdasına kara toprağa düşen henüz bıyığı terlememiş Tahirlerin bâşı için, Tahirlerini yitiren Zührelerin bâşı için, bu vatanı yeni baştan kuran dedelerimizin, ninelerimizin bâşı için aklımızı başımıza alma ve adım adım mutlu sona ulaşma zamanı...
Yorgunuz ama ümitsiz değiliz.
Değiliz, değil mi?

2 Ağustos 2023 / C.E.Y.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder