Yıllardır bazen sessiz sedasız, bazen hızlanarak, bazen durarak yağan yağmur şiddetini iyice arttırarak sağanağa döndü artık. Ceviz büyüklüğünde dolular yağıyor başımıza. Şimşekler çakıyor, yıldırımlar düştüğü yeri yakıyor.
Elimizdeki şemsiyeler hoyratça çekip alınıyor, altına sığındığımız çatılar birer birer yok edilmek isteniyor.
Sokaklar toz duman, caddeleri sel almış. Delicesine akan sel yoluna çıkan kim varsa önüne katıyor. Çaresiz çırpınışlar, selden çekip alsınlar diye bir umut uzanan eller, bazen sessiz bazen canhıraş çığlıklar yükseliyor selin ortasından.
Ne yapıp edip kendisini bir kuytuya atıp kurtulan da var bu selden, nahak yere boğulup giden de.
Caddenin kenarından uzanan eller seçmece topluyorlar kazazedeleri. "Bunu al, bunu bırak" diyorlar kafalarına göre.
Çok zaman aldıkları alınmayı hak etmiyor, bıraktıkları da bırakılmayı.
Korkunç bir girdap oluşuyor selin sonunda. Doymaz bir iştahla kurtulamayan ne varsa içinde hepsini yutuyor.
Sağanak demiştim;
Atam'a saldırıyorlar aralıksız yağan bir yağmur gibi. Nefret ve kin kusuyorlar her damlada. Annesinin hayatından girip Atam'ın hayatından çıkıyorlar. Ne Atamın aldığı eğitim, ne başarıları, ne karakteri, ne Çanakkale, ne Kurtuluş Savaşı, ne zaferler, ne de devrimler umurlarında. Yıllardır hepsini bir bir değersizleştirmek için yaptıkları çalışmaların sonunda şimdi de Atamın yatak odasına girdiler. Burada yazmaya dahi utanacağım bir üslupla sarf ettikleri kelimeler ile aslında kendi iç dünyalarını yansıtarak konuşuyorlar ekranlarda.
Biz biliyoruz ki onlar böyle konuşuyorlar diye yaşanmışlıklar değişmeyecek, tarih yeniden şekillenmeyecek, dünyaya adını yazdırmış Atamız asla itibar kaybetmeyecek.
Ya tarihten bihaber insanlar?
Ya dünyayı yeni tanımaya başlayan çocuklar?
Onlar kimi nasıl nasıl bilecek?
"Bunu al bunu bırak" demiştim;
FETÖ'den suçlanarak içeri alınan binlerce kişi daha neyle suçlandıklarını dahi bilmezken, FETÖ'nün kalbinde yer alan insanlar "sağlık sebepleri" ile akan selden çekip alınabiliyor mesela. Dışarıda elini kolunu sallayarak gezenler zaten her duruma göre pozisyon alan ve sele kat'iyen kapılmayan kurnaz yaratıklar. Ezkaza sele kapılanlar da selden itinayla çekip alınınca, akan suda boğulmak FETÖ'nün Ö'sünün tek noktası ile iş yapmış ya da yapmamış garibanlara kalıyor.
Ya boğulsun diye selin ortasında bıraktığınız binlerce insanın ardında kalanlar?
Acaba onlar bu hikâyeyi gelecek kuşaklara nasıl anlatacak?
Girdap demiştim;
Kalkışmanın yarattığı anafor haklı haksız demeden içine çekiyor insanları.
KHK'yla ihraç edilen ve 61 gündür açlık grevinde olan akademisyenler Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın durumu kötüye gidiyor. Dersim'de düzenlenen hava operasyonunda hayatını kaybeden oğlunun cenazesini almak için 73 gündür açlık grevinde olan Kemal Gün'ün durumu ona keza.
Gözlerimizin önünde ölüyor bu insanlar da kimsenin kılı kıpırdamıyor. Kimse, haksız olsalar kendilerini niçin açlık grevi gibi sessiz bir isyan ile ifade etmeye çalışsınlar demiyor.
Onlar ölüyor, onlar unutuluyor, onlar hiç yaşamamış, bu olanlar hiç yaşanmamış var sayılıyor.
Ya tek tek yürekler?
Onlar da unutuyor mu?
****
Zamanında sin sin yağan yağmurun fırtınaya dönüşebileceğini hesap etmeden tedbirsizce yaşadığımız için bugünlerde bizden haberler hep böyle işte...
Hepsini yaşadıkça, okudukça, dinledikçe, izledikçe için için kavruluyor insan değil mi?
Nasıl kavrulmayacaksın ki,
Bu kadar yangın yeriyken memleket, gel de kavrulma, gel de yanma...
Elimizdeki şemsiyeler hoyratça çekip alınıyor, altına sığındığımız çatılar birer birer yok edilmek isteniyor.
Sokaklar toz duman, caddeleri sel almış. Delicesine akan sel yoluna çıkan kim varsa önüne katıyor. Çaresiz çırpınışlar, selden çekip alsınlar diye bir umut uzanan eller, bazen sessiz bazen canhıraş çığlıklar yükseliyor selin ortasından.
Ne yapıp edip kendisini bir kuytuya atıp kurtulan da var bu selden, nahak yere boğulup giden de.
Caddenin kenarından uzanan eller seçmece topluyorlar kazazedeleri. "Bunu al, bunu bırak" diyorlar kafalarına göre.
Çok zaman aldıkları alınmayı hak etmiyor, bıraktıkları da bırakılmayı.
Korkunç bir girdap oluşuyor selin sonunda. Doymaz bir iştahla kurtulamayan ne varsa içinde hepsini yutuyor.
Sağanak demiştim;
Atam'a saldırıyorlar aralıksız yağan bir yağmur gibi. Nefret ve kin kusuyorlar her damlada. Annesinin hayatından girip Atam'ın hayatından çıkıyorlar. Ne Atamın aldığı eğitim, ne başarıları, ne karakteri, ne Çanakkale, ne Kurtuluş Savaşı, ne zaferler, ne de devrimler umurlarında. Yıllardır hepsini bir bir değersizleştirmek için yaptıkları çalışmaların sonunda şimdi de Atamın yatak odasına girdiler. Burada yazmaya dahi utanacağım bir üslupla sarf ettikleri kelimeler ile aslında kendi iç dünyalarını yansıtarak konuşuyorlar ekranlarda.
Biz biliyoruz ki onlar böyle konuşuyorlar diye yaşanmışlıklar değişmeyecek, tarih yeniden şekillenmeyecek, dünyaya adını yazdırmış Atamız asla itibar kaybetmeyecek.
Ya tarihten bihaber insanlar?
Ya dünyayı yeni tanımaya başlayan çocuklar?
Onlar kimi nasıl nasıl bilecek?
"Bunu al bunu bırak" demiştim;
FETÖ'den suçlanarak içeri alınan binlerce kişi daha neyle suçlandıklarını dahi bilmezken, FETÖ'nün kalbinde yer alan insanlar "sağlık sebepleri" ile akan selden çekip alınabiliyor mesela. Dışarıda elini kolunu sallayarak gezenler zaten her duruma göre pozisyon alan ve sele kat'iyen kapılmayan kurnaz yaratıklar. Ezkaza sele kapılanlar da selden itinayla çekip alınınca, akan suda boğulmak FETÖ'nün Ö'sünün tek noktası ile iş yapmış ya da yapmamış garibanlara kalıyor.
Ya boğulsun diye selin ortasında bıraktığınız binlerce insanın ardında kalanlar?
Acaba onlar bu hikâyeyi gelecek kuşaklara nasıl anlatacak?
Girdap demiştim;
Kalkışmanın yarattığı anafor haklı haksız demeden içine çekiyor insanları.
KHK'yla ihraç edilen ve 61 gündür açlık grevinde olan akademisyenler Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın durumu kötüye gidiyor. Dersim'de düzenlenen hava operasyonunda hayatını kaybeden oğlunun cenazesini almak için 73 gündür açlık grevinde olan Kemal Gün'ün durumu ona keza.
Gözlerimizin önünde ölüyor bu insanlar da kimsenin kılı kıpırdamıyor. Kimse, haksız olsalar kendilerini niçin açlık grevi gibi sessiz bir isyan ile ifade etmeye çalışsınlar demiyor.
Onlar ölüyor, onlar unutuluyor, onlar hiç yaşamamış, bu olanlar hiç yaşanmamış var sayılıyor.
Ya tek tek yürekler?
Onlar da unutuyor mu?
****
Zamanında sin sin yağan yağmurun fırtınaya dönüşebileceğini hesap etmeden tedbirsizce yaşadığımız için bugünlerde bizden haberler hep böyle işte...
Hepsini yaşadıkça, okudukça, dinledikçe, izledikçe için için kavruluyor insan değil mi?
Nasıl kavrulmayacaksın ki,
Bu kadar yangın yeriyken memleket, gel de kavrulma, gel de yanma...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder