6 Şubat 2017 Pazartesi

"Şaka yapmıyorum, korkuyorum!"

12 Eylül öncesini hatırlayın. Özellikle de 70'li yılların sonlarını. 
Hani kurtarılmış mahalleler, birbirini gözünü kırpmadan öldüren gençlik, her duvarda bir slogan, birbiriyle kanlı bıçaklı ülkücüler ile devrimciler, yani azgın gurtlar ile gızıl goministler, yani sağcılar ile solcular. 
Bu toz duman içerisinde gencecik eriyip giden onca can ve bu acıya dayanamayıp onlarla birlikte eriyerek ızdıraptan katılan, büzüşen aileler...
Ardından memleketin üzerinden geçen tank, kurulan mahkemeler ve haklı haksız demeden darmadağın edilen bir nesil. Daha doğrusu, memleketin ayağına takılan büyük bir çelme...
O günleri atlatıp bugünlere ulaşanlar daha sonra kendi üzerlerinden oynanan oyunları fark edince, o sağcıydı bu solcuydu demeden girdiler kol kola. Mahalle arkadaşları çocukluk günlerinde olduğu gibi attılar ellerini birbirlerinin omuzlarına. Ki daha birkaç yıl öncesine kadar silah gösteriyorlardı birbirlerine...
Anladılar kendilerini bu hale getiren kumpası. Lakin pek çoğu için artık 'çok geç'ti...
****
Akademik hayatı birinciliklerle bezeli, 27 Mayıs 60 darbesinin fikri ve fiili planlayıcılarından, o günlerin ardından yaşanan problemler dahilinde Tokyo'ya yollanan, dönüşünün ardından siyasi hayata katılıp TBMM'de dört yıl aktif görev alan ve Gaziantep Milletvekili Prof. Dr. Ümit Özdağ'ın babası olan Muzaffer Özdağ'ı anmak için başlatılan Türk Strateji Günleri'nin 15.'sindeydim ben de. 
Bursa'nın Nilüfer ilçesinde, Plaza 16 Etkinlik ve Yaşam Merkezi'nde düzenlenen etkinliğe katılım bir hayli yüksekti. 
Salonu dolduran heyecanlı topluluk MHP tabanıydı. Toplantıda ağırlıklı olarak 'başkanlık sistemi' ve 'anayasa' konuşulacaktı. 
CHP'nin bu konudaki duruşu tepeden tırnağa belliydi
Lakin MHP'nin tepesi ile tırnağı arasında bir uyumsuzluk ve kopukluk var idi.

Prof. Dr. Ümit Özdağ
Ümit Özdağ'ı televizyon programlarından izliyordum. Aynı dönemlerden geçmiştik. Üç aşağı beş yukarı akrandık.
En son 20 Ekim 2016 tarihinde MHP Genel Merkezi tarafından parti tüzüğünün bazı maddelerini ihlal ettiği gerekçesi ile ve kesin ihraç talebiyle Merkez Disiplin Kurulu'na sevk edilen Özdağ, 15 Kasım 2016 tarihinde partiden ihraç edilmişti. Daha önceki ihraçlara da bakıldığında, MHP Başkanlığı için aday oluşu bakımından Özdağ epey bir sakıncalı olmalıydı.
Salona giriş yapan Ümit Özdağ yerine oturduktan sonra babası Muzaffer Özdağ ile ilgili kısa bir video izlendi.
Sonrasında kürsüye gelerek mikrofon başına geçen Özdağ, "İçeriden ve dışarıdan kuşatılan Türkiye ve anayasa değişikliği ile ilgili görüşlerimi paylaşmak üzere aranızdayım" diyerek başladı sözlerine.
"Türkiye'nin en büyük gücü Milli Birliğidir" diyerek devam etti ve ekledi: 
"Bugünlerde en çok ihtiyaç duyduğumuz şey de bu birliktir"...

Ülkenin içinde bulunduğu durumu ve bu duruma gelişteki yolculuğu anlattı kısaca. Bugün geldiğimiz noktada 14 yıllık iktidarın yine aynı iktidarı (bir başkasından bahseder gibi) millete şikâyet etmesine ve içinde geçtiğimiz zor günlerde "sistem değişikliği" diretmesine hepimiz şaşırıyorduk. 
****
Yazının burasında, bu yolculuğu Türkiye'nin kalbinde bizzat yaşayan birisi olarak Ümit Özdağ'a bırakmak isterim sözü. Bakalım o neler diyor. 
Bundan sonraki bölüm tamamen Ümit Özdağ'ın sözleridir:

Evet mi Hayır mı?
Ülkemizin parlamenter demokrasi ile mi yoksa tek adam rejimi ile mi yönetileceğinin kararını vereceğimiz bir referandumla karşı karşıyayız. Bu referandumda HAYIR diyecekler de EVET diyecekler de TÜRK milletinin evlatlarıdır. Referandum bu milleti bölmemelidir. Evet diyenler nasıl meşru bir siyaseti savunuyorlarsa hayır diyenler de en az evet diyenler kadar meşru bir siyaseti savunuyorlar. Hayır diyenleri terör örgütleriyle yan yana koymak (en azından) bir gaflettir. Bekir Bozdağ'dan bu konuda açıklama ve özür bekliyoruz. Ki siz Adalet Bakanlığı'nın büyük bölümünde 15 Temmuz'u yaşatan FETÖ terör örgütünün elebaşısını defaatle övdünüz. Binlerce terörist hakim ve savcıyı Adalet Bakanlığı'na siz aldınız.

"Türkiye kuşatma altında"
Türkiye'nin kötü yönetilmesinden güç alan iç ve dış odaklar Türkiye'yi kuşatıyorlar. Ege Denizi'nde 2004 ile 2008 arasında 18 adamız Yunan ordusu tarafından işgal edildi. Yunanistan'a bu konuda ses çıkartılmadı. 15 Temmuz kalkışmasında Yunanistan'a kaçan 8 FETÖ üyesi subay geri verilmeyince Genel Kurmay'dan Ege'ye çıkması istendi. Referandum yaklaşırken Kardak adası konusu tekrar gündeme geldi. Türkiye'nin içinde bulunduğu sıkıntının farkında olan Yunanistan, Türkiye'yi Ege'den dışlamak için Kardak kayalıkları konusunu kullanmaya çalışıyor. 

"Psikolojik direnme hattı"
KKTC ile Rum kesimi arasında bir seneden beri yaşanan huzursuzluklarda Kıbrıs'a sanki Ugandaymış gibi davranılıyor. Adada Rum kesimine pek çok tavizler veriliyor. Son şart olarak da Türkiye'nin garantörlüğünün bitip Türk ordusunun geri dönmesi öne sürülüyor.
Kıbrıs bizim "psikolojik direnme hattımız"dır. Ki psikolojik direnme hattı her şeyden önemlidir. Mesela; Waterloo savaşında Fransız ordusu ne zaman teslim olmuştur bilir misiniz? Napolyon'un muhafız alayı mağlubiyeti kabul ettiğinde. Çünkü onların psikolojik direnme hattı Napolyon'un muhafız alayıydı.
Kırılan Kıbrıs hattı Türkiye'nin başka hatlarda da geri çekilmesine neden olabilir.


"Suriye politikası yanlışı"
Suriye politikasında Esad'ın düşmanlarına verilen her destek Esad'ı zayıflatırken Türkiye'nin düşmanlarını güçlendirdi. IŞİD ve PKK sınırımızda iki devletçik kurdular. Böylece kitle imhalı terör Türkiye'ye taşındı.
Türk askeri PKK'nın Suriye'nin kuzeyinde bir devlet kurmasını engellemek için Cerablus ve Azez arasına girdi. PKK'yı durdurup IŞİD'i güneye itmeye başladı. ABD ise şu anda PKK ve PYD ile müttefik olarak Suriye politikası izliyor.

Suriye'den Türkiye'ye tam 4 milyon insan sığındı. Zamanında Ahmet Davutoğlu kırmızı çizgi olarak "100 bin mülteci" demişti oysa.
"Türkiye bu yükü kaldıramaz"
Cumhurbaşkanı geçen sene sadece devlet kaynaklarından (sosyal maliyet ve ticaretin uğradığı sekte hariç) 12 buçuk milyar dolar harcandığı açıklandı. (Hariçlerle birlikte 50 milyarlara tırmanan bir harcama var.) Türkiye, ABD ve Japonya'dan sonra en fazla insani yardım yapan ülke konumunda. ABD ve Japonya için 12 buçuk milyar dolar küçük bir para, lakin Türkiye'nin bu parayı harcayacak gücü yok. 400 milyar dolar dış borcu olan bir Türkiye için bu kaldırılabilecek bir yük değil.

"Patlamaya hazır bomba, Suriyeliler"
Suriyeliler Türkiye'nin geleceğinde patlayacak demografik bir bomba olarak varlıklarını sürdürüyorlar. Bir an önce Suriyelilere geri dönecekleri vatanı inşa edebilecek bir dış politika izlenmeli.

"HDP henüz 'hayır' demedi"
Zamanında PKK açılımı adı altında yapılan müzakereleri her tarafta açıkladılar. Dolmabahçe'de Apo'nun mektubunu okudular. Yeni Türkiye'nin anayasasını Öcalan ile birlikte yazdılar. Şimdi ise "PKK HAYIR diyor, siz de HAYIR diyorsunuz" diyerek hayır diyenleri terör örgütü ile aynı kefeye koyuyorlar. 
Üstelik HDP henüz hayır demiyor. HDP ile Ak Parti hâlâ pazarlıktalar. Nihai karar pazarlığın sonucuna göre şekillenecek.
7 Haziran seçimi öncesi "Ya konfedarasyon ya da başkanlığına hayır deriz" demişlerdi onlar. O günden beri de insanlarımızın kanı akıyor. Kıbrıs'ta verdiğimiz şehitten daha fazlasını Sur'da ve Nusaybin'de verdik. 600 şehit vererek Kıbrıs'ta bir Türk devleti kurmuştuk oysa. Şimdi kendi topraklarımızı terör örgütünün elinden almak için Kıbrıs'ta verdiğimiz şehitten daha fazlasını veriyoruz.  

"Çöküyoruz"
Türkiye'de güvenlik, istihbarat, dış işleri, bürokrasi hep çökmüş durumda. Memleket ekonomik kriz içinde. Finans dünyası çökme sinyalleri vermeye başladı.
Türk ordusu Eskişehir-Kütahya muharebelerinden bu yana en sıkıntılı günlerini yaşıyor. Ordunun albay ile teğmen arasındaki 39 bin 500 subayının yüzde 80'inin FETÖ'cü olduğu açıklandı. Geçen 14 yıl içerisinde bu yolun nasıl açıldığını hepimiz biliyoruz. 
Bir savaş uçağının iki tane savaş pilotu olmak zorunda. Bugün bu oran 0.50. Yani elimizde 600 uçak varsa 300 tanesinin pilotu yok. Savaş çıksa 300 uçak havalanamaz. 180 FETÖ'cü pilot itirafçı oldukları için affedilmişler. Altına bomba yüklü savaş uçağı verdiğiniz bu 180 pilota nasıl güveneceksiniz? Bu pilotlardan 8 tanesi her gün gidip polise imza veriyor, sonra da El Bab'a uçuyor.
Dışişleri Bakanlığı her 3 diplomattan 1 tanesini FETÖ'cü olduğu için atmak zorunda kaldı.
Genelkurmay Başkanı'nın özel kaleminde çalışan kadın yarbay dahi FETÖ'cü çıktı. 
Bu badireler ekonomik krizle daha da beter hale gelir. Siz ise her şeyi bir kenara bırakıp "BAŞKANLIK" diyorsunuz.
Televizyonlarda ya da Ak Parti il binalarında yapılacak her toplantıya katılır konuşurum, kimsenin karşısında çıkmaktan korkmam.

"Başkanlığı destekliyorlar"
Kendisine ne söylendiyse, Reza Sarraf yargılanmasının 11 ay ertelenmesini istedi. Yani Ekim 2017'ye kadar. 
Avrupa Konseyi ve Parlamenterler Meclisi Türkiye'deki durumun acil olarak görüşülmesi teklifini reddetti ve görüşmeleri 2017 yazına erteledi. 'ABD ve AB başkanlığa karşı' diyorlar da, yanlış. 
Hem ABD, hem AB diyor ki; "Az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde bir kişiyi kontrol altına almak bütün ülkeyi kontrol altına almak demek." O yüzden başkanlık rejimini destekliyorlar.

"Biz sizi UYARDIK!"
Biz sizi "Adalar" konusunda uyardık, Suriye konusunda uyardık, FETÖ konusunda uyardık, Ergenekon ve Balyoz konusunda uyardık, IŞİD konusunda uyardık, BİZ BİLİRİZ dediniz. 15 Temmuz sonrasında da ÖZÜR DİLERİZ diyorsunuz. Şimdi de Türkiye'yi başkanlık macerasında sürüklüyorsunuz. Bu maceranın sonunda ÖZÜR DİLERİZ bile diyemeyebilirsiniz. Durum bu kadar vahim! Bir bilinmezliğe sürükleniyoruz.

"Parlamenter rejimden Başkanlığa"
Dünyada parlamenter rejimden başkanlık rejimine geçmiş üç ülke var. Zimbabve, Gana ve Malavi. Bu ülkeler ile Türkiye arasında sayılamayacak kadar çok fark var. En önemli fark; bu ülkeler bağımsız olduktan sonra parlamentolarını kurmuşlar, oysa bizim bir Türkiye Büyük Millet Meclisimiz var ki İstiklâl Harbini yapmış. Bizim bir Türkiye Büyük Millet Meclisimiz var ki Türkiye Cumhuriyeti'ni kurmuş. 

"TBMM T.C.'nin taşıyıcı kolonudur" 
Ve şimdi bu taşıyıcı kolonu yıkıyorlar. Şaka yapmıyorum arkadaşlar. Korkuyorum... Cidden korkuyorum... Bu kolon yıkılırsa arkasından ne geleceği belli değil.

"İç savaş senaryoları"
İç savaş konusu içeride ve dışarıda konuşulmaya başladı. Bir yandan Türkiye'nin Suriye ve Irak gibi bölünmeye sürüklenmek istendiğini söyleyerek, bir yandan da ülkeyi siyasal olarak aynı sistemlere dönüştürmeye çalışıyorlar. Şu anda sistemi dönüştürmeye çalışmak, Türkiye'yi iç savaşa sürüklemek isteyenlere fırsat verecek. Bir tarafta başkanlığa karşı olanlar, bir tarafta başkanlığı destekleyenler olarak ülke ikiye bölünmüş durumda. Bu bir milli güvenlik sorunu haline dönüştü. Yanlılar ve karşıtlar birbirine nefretle bakar oldu. Bir grubun arkasında 15 Temmuz deneyimi var, diğerinin arkasında Gezi deneyimi var. Yarın bu kitleler kolaylıkla sokağa itilebilir. İşte o zaman yabancı servislere ve terör örgütlerine gün doğar. Onlar da bunu bekliyorlar. 

"Bölünme senaryoları"
İlk kez hayat tarzı ve etnisite zemininde bölünme senaryoları uzak bir senaryo olmaktan çıkıp yakın bir gelecek için konuşulmaya başlandı. Bu kadar ağır bir tehdit altında olan bir ülke sistem değiştiremez, değiştirmemelidir.
15 Temmuz'da her şeyi bir kenara bırakarak memleket için sokağa çıkanları dahi küstürdünüz
Bu coğrafyada sizi desteklemeyenleri yok sayarak bu devleti ayakta tutamazsınız

"Bu coğrafya zor bir coğrafya"
Bu coğrafyada sadece Türk devleti bin sene yaşamıştır. Bu devleti yaşatabilmek için bu devletin her ferdini saygıdeğer olarak kabul etmek zorundasınız. Ayrıştırmalardan hiç kimse için hayırlı bir sonuç çıkmaz.
Biz diyoruz ki: Bu ülke referanduma huzur içinde gitsin. 

"Kontrol edilebilir KAOS"
İktidar, referandum öncesinde "kontrol edilebilir kaos" istiyor. Yeni bir Gezi için dua ediyor. Muhalefetin bir bölümünün sokağa çıkıp şiddetin tetiklenmesini istiyorlar. Kaostan korkanların iktidar etrafında birleşeceğini düşünüyorlar. Muhalefeti tahrik ediyorlar. Hayır diyenler göz altına alınıyor.  
Sivil polisler yaptıkları ziyaretler ile "hayır" denmemesi üzerine çalışıyorlar. Polis arkadaşlar, suç işlemeyin. Hiçbir iktidar size evet için ya da hayır için çalış emri veremez. Verirse, yerine getirmeyin.
Valilik özel kalemleri, telefonla arkadaşlarımızı tehdit etmeyin.
Biz kendimizi vatandaşa "meşru hukuk yolları içinde" anlatacağız. Hiç kimse bu kaos tuzağına düşmemelidir. 
Başkanlığa karşı muhalefet; bilgiyle, akıl ile, özveri ile, yüz yüze ve sabırla yapılmalıdır. 
"Biz Türk Milleti olarak neleri aşmadık ki?"

Peki biz neden karşıyız?
1. Başkanlık Türkiye'nin bölünmesinin önünü açacak.
2. Başkanlık tek adam rejimidir ve tek adamı kontrol altına alan ülkeyi de kontrol altına alır.
3. Başkanlık Türkiye'yi kolayca savaşa sokabilir.
4. Başkanlık ülkeyi bir ekonomik çöküşe sürükleyecek.
5. Başkanlık bürokratik vesayeti arttıracak.
6. Başkanlık sistemi Türk devletlerinin tarihine aykırıdır.

HAYIR çıkınca ne olacak?
1. Hayır çıkacak...
2. Erken genel seçim duracak.
3. Ekonominin tansiyonu düşecek.
4. Muhalefet ile iktidar arasında ve dolayısıyla sokaktaki tansiyon da düşecek.
5. Bürokrasi başkanlık sürecinden kurtulacak.
6. Demokrasi istikrara kavuşacak.
7. Devletin FETÖ'ye yönelik tasfiye çalışmaları daha da güçlenecek.
Ve Türkiye olması gerektiği gibi, 2019'da seçime gidecek.
****
Ümit Özdağ konuşmasını "Şimdi hep birlikte gidip bu hayırlı günler için çalışalım" diyerek nihayetlendirdi...

Özdağ'ın konuşmasının ardından salonda izleyiciler arasında bulunan Emekli Tuğamiral Türker ErtürkÜmit Özdağ'ın konuşmasına bire bir katıldığını belirterek ve kendi asker deneyimlerinden eklentiler yaparak kısa ve ateşli bir konuşma yaptı.
Salondaki izleyiciler arasında bulunan CHP Bursa Milletvekili Op. Dr. Ceyhun İrgil de yaptığı kısa konuşmada Ümit Özdağ'ın konuşmasının altına imzasını attığı belirtti ve ekledi: 
"Bu anayasa, adeta mağduru tecavüzcüsüyle evlendirme yasası."

Yazının başında 80 öncesi birbirine düşman olanların bugün vatan için kol kola girdiğini söylemiştim.
Bugünkü tablo da böyle bir birliği gösteriyordu işte. 
Çünkü "Mevzubahis vatan ise, gerisi teferruat" idi...

Bugün delice bir hızla ayrışanların bu tabloya bakarak ibret almalarını ve tarihi iyi okumalarını salık veririm...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder