Bir önceki yazımda evden ayrılmanın en güzel yanının eve dönmek olduğundan bahsetmiştim hani.
Ardından da şehit haberleri yağmıştı üzerimize. Tabiri caizse patlayan bir volkandan yağan korlar misali gelen her şehit haberi her birimizin yüreğini dağlayıp geçmişti ayrı ayrı.
İşte o gencecik çocuklar güle oynaya ayrıldıkları evlerine bir daha dönemediler. Eve dönmenin en güzel yanı sevdikleriyle kucaklaşmaktı, kucaklaşamadılar.
Analarının koyunlarından çıkıp gelmişlerdi askere.
Ellerindeki silahlara bakmayın siz, onlar annelerinin bebeleriydiler.
Babalarının delikanlıları, aslan oğulları, soylarının devamıydılar.
Hayaller, ümitler onlardaydı.
Gelecek onlardaydı...
Naaşları kapı önlerine geldiğinde kim bilir kaç bininci kez yaşanan o kıyamet koptu. Kalabalığın arasındaki al bayrak altında yatan, bin bir meşakkatle ilmek ilmek dokunarak büyütülen o evlat mıydı?
Bütün bunlar hayal miydi?
Ya gerçek neydi?
Eve sinen kokusu O'nun yokluğunu reddediyordu.
İşte çorapları, işte çamaşırları, işte en sevdiği ayakkabısı. Her şeyi oradaydı.
Peki ya kendisi neredeydi?
Artık o yok mu dediler? Gitti mi dediler? Gelmez mi dediler?
Hangi acı bundan daha acı?
Hangi ilaç bu yaraya merhem?
Hangi söz teselli?
****
Şehit olmak bu halkın hiç yabancısı değil aslında...
İlk kez şehit vermiyor bu millet, ilk kez koymuyor çocuklarını toprağa, ilk kez değil gidenlerin dönmemesi.
Yaşar Kemal, Karıncanın Su İçtiği Yer kitabında Sarıkamış'ı anlatır, Allahüekber Dağları'nı anlatır. Oradaki kırımı öyle bir anlatır ki, bütün bedeniniz ürperir, o dağlarda donarak kalanların öykülerini okudukça sizin de kanınız donar.
Buket Uzuner (Uzun Beyaz Bulut) Gelibolu kitabında Çanakkale Savaşı sırasında savaşan Anzak askerlerinden birisinin gelişen olaylar sebebiyle Türk gibi davranmak zorunda kalışını, evine dönmeyişini, kendisini kurtaran Meryem ile evlenip çoluk çocuğa karışışını, çocuklarına Yeni Zelanda'nın timsali olan Uzun, Beyaz, Bulut adını verişini anlatır.
Bazıları şehit olup evine dönemezken O evine gönüllü dönmemiştir...
****
Kurtuluş Savaşı'nda şehit düşenler bir yanda, Osmanlı İmparatorluğu döneminde yıllarca askerlik yapıp da bin bir çeşit savaşta şehit düşenler diğer bir yanda.
Şehit oldu sanılıp da yıllar sonra çıkıp gelenler, gelemeyip de meçhule karışanlar öte yanda.
Savaşçı ve dolayısıyla göçebe bir milletin torunları olarak hepimizin soyunda şehit de var, gazi de.
Yüzyıllarca yaşanmış onca savaştan sonra Anadolu'da toplanarak yerleşik düzene geçen ve kendi kendini idame ettirmeye çalışan bir millet olarak biz, nedenini dahi bilmediğimiz bir savaşta artık daha fazla şehit vermek istemiyoruz.
Biz, kimsenin vatanına el uzatmamışken kendi vatanımıza el uzatılmasını istemiyoruz.
Ki biz, vatanımızı korumak adına hakkaniyetli bir savaşa gitmeyi, gidince de dönmemeyi şeref biliriz.
Yeter ki devlet ve millet şehidine sahip çıksın
Yeter ki Mehmedinin onurunu ayaklar altına aldırmasın.
Yeter ki evlerine dönemeyen o çocukların döktüğü kanlar, verdiği canlar heba olup gitmesin.
Yeter ki "Vatan Sağolsun" lâfı gerçek olsun.
Vatan gerçekten Sağ Olsun...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder