Sınavdan çıkan kız gözyaşları içinde babasına sarıldı. Bir yandan hıçkırırken, diğer yandan da "O paragrafları kim yazdıysa...." diye bir şeyler söylüyordu kesik kesik.
Çocuğunun sınavdan çıkışını bekleyen velilerden birisi ağlamaktan konuşamayan kızın o haline karşılık, biraz da alay edercesine; "Sen iyi hazırlanma da..." cümlesini geveledi ağzında...
O anda anladım ki bu sınavda da yine bir şeyler ters gitti...
Sınavdan çıkan diğer çocukların yüzlerinde de anlamsız ve donuk bir ifade vardı. Gözleri dönmüş, şaşkın mı yorgun mu anlaşılamayan bir ruh haliyle sersem bakışlarla ailelerini arıyorlardı.
Ardından kendi oğlumu gördüm.
Gördüm ve çukura kaçmış ve ölgün bakan gözlerinden içeride yaşadığı hayalkırıklığını anladım...
"Sınav zor muydu?" dediğimde, "Zor değildi. Sadece, Türkçe soruları ve cevapları anlaşılmamak ve cevaplanmamak kaydıyla hazırlanmıştı sanki." dedi...
Öğretmenler ve diğer sınavzedelerle yapılan konuşmalarla ve basında çıkan haberlerle büyük çoğunluğun aynı durumda olduğunu görmek de onun için yeterli bir teselli olmadı.
Şaşkınlığı ve üzüntüsü üzerine kesif bir bulut gibi çöktü kaldı...
****
Her sene bir başka vukuata imza atan sınav sistemi bu sene de hiç beklenmedik bir yerden vurmuştu.
Sağ gösterip sol çakmıştı.
Kafalar allak bullak edilmiş, beyin loplarında kullanılmaya hazır halde bekleyen bütün bilgiler beyin kıvrımlarının arka sokaklarına kaçıp gözden kaybolmuşlardı.
Bu sarsıntıdan çabuk sıyrılan kaçıp kurtulmuş, diğerleri batağa saplanıp kalmışlardı...
Bilgisine ve emeğine güvenen bütün çocuklar büyük bir hayalkırıklığı ile baş başa kalmış, kendilerine olan güvenleri zedelenmişti...
Kendilerine olan güvenlerinden ziyade sınav sistemine ve soruları hazırlayan kuruma, yani devletlerine olan güvenleri de sarsılmıştı.
Kendilerinden önceki bütün öğrencilerin geçtiği bu yoldan şimdi de onlar geçiyordu işte...
Farklı yazılan senaryolarla oynanan oyun, hep aynı oyundu sanki...
****
Ben'ce;
Bu soruları hazırlayanlar şunu gözden kaçırıyorlar ki, 90'lı yıllarda doğan çocuklar hız ve teknoloji çağının tam da ortasına doğdular.
İletişimden ulaşıma, yemekten ilişkiye her şeylerini son derece hızlı yaşayan bu neslin oturup uzun uzun kitaplar okuduğuna pek rastlamazsınız.
Daha çok görsel ve işitsel bir ortamda büyüyen bu çocukların aralarındaki konuşmalar da en kestirmesindendir.
Aralarındaki mesajlaşmalarda ne dediklerini anlamak özel bir kurs gerektirir.
Sesli harflerin kullanılmadığı, her şeyin en kısa yoldan anlatıldığı, onlara normal lâkin bizlere anormal gelen bu durumdan kendileri son derece memnun tabii.
Bizim özene bezene yazdığımız, imlâ kurallarına ve noktalamalara son derece dikkat edilmiş telefon mesajlarımız da onlara anormal geliyor.
Bizim önemsediğimiz bütün o ayrıntıları onlar zaman kaybı ve lüzumsuz enerji harcaması olarak görüyorlar...
****
İçinde büyüdükleri hız çağının erişkin çocukları okumanın keyfini bilmedikleri gibi, okumanın ve doğru anlamanın her şeyin başı olduğunu da bu hız içerisinde kaçırıyorlar.
Sistem onları bir yandan hızlı test çözmeye ve alınacak puanlara yönlendirirken, bir yandan da başka bir sistem önlerine (onlara göre) zaman kaybı yaratacak sorular sürüyor.
Yaşadıkları, öğrendikleri ve maruz kaldıkları birbirinden farklı olduğu anda elbette dağılma da kaçınılmaz oluyor.
****
Bu sınavın büyük kalburundan elenmeyerek kalburun üzerinde kalanlar, daha sık gözenekli bir elekten geçirilecekleri sınava doğru daha hızlı ve daha yoğun bir şekilde hazırlanmaya devam edecekler.
Kendilerine öğretilenlerden farklı bir uygulamaya tabi kaldıklarında şaşırmayacak ve afallamayacak kadar soğukkanlı olabilecekler mi bilmem...
Bildiğim tek şey,
Bu belirsizlik içerisinde çocukların da, ailelerin de, öğretmenlerin de çaresiz kaldığıdır...
Ve;
Sınavı hazırlayanlar ile sınava hazırlananların arasındaki hayata bakış açısı ve hayatı yaşama farkı bu çaresizliğin temelindeki en büyük etmendir...
Kime inanalım, kime güvenelim? / 5 Nisan 2011
Sınavı hazırlayanlar ile sınava hazırlananların savaşı / 4 Nisan 2012
Kaybedenler Partisi’nin Seçim Sonuçları / 11 Temmuz 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder