18 Eylül 2016 Pazar

Yakışıklılığından vazgeçen yakışıklı

Cep fotoroman dönemlerinde cep fotoroman aktörü bir Franco Gasparri vardı hatırlarsınız. 
Birbirimizden değişerek okuduğumuz cep fotoromanları çoğunlukla ders kitaplarının arasına saklar, o kitap sayfalarında ne romantizmler, ne platonik aşklar yaşardık.
Gasparri'nin genç yaşta dünyadan ayrıldığını öğrendiğimde artık çocuk değildim. Üzülmüştüm ölümüne o anda. Gasparri'ye mi, yoksa kendi ilk gençlik hayallerime mi üzülmüştüm bilmem. 
Sanki güzeller ve yakışıklılar ölmezdi, ölmemeliydi...

70'li yıllarda Tarık Akan girdi hayatımıza.
En az Gasparri kadar yakışıklı, onun kadar sevimli, onun kadar jön, onun kadar çapkın, onun kadar fırlama, onun kadar romantik, karizmatik, atletik ve dahası.
Bir anda daha önceki Türk sineması karakterlerinden farklı bir yüz ve farklı bir duruş ile karşılaştı izleyici.
Epey uzundu boyu öncelikle. Boyu biraz fazla uzamıştı ama ruhu adeta haylaz bir çocuktu. Şımarık, havalı, samimi, duygusal, hınzır... 
İçinde her şeyi bir arada barındıran bir bebek surat vardı o uzun bedenin üzerinde.
Ediz Hun'lara, Ayhan Işık'lara aşık kadınların kızlarının tümden Tarık Akan'a aşık olması kaçınılmazdı.
Ha arada "Ben Tarık Akan'ı hiç beğenmiyorum" diye arıza çıkartanlar da yok değildi. 
Onların hali biraz 'ulaşamadığı ciğere mundar diyenlere' benzediğinden, önemsizdi.

Sonra Tarık Akan yakışıklılığından vazgeçti. 
Yakışıklılığı onu yarı yolda bırakmadan, yakışıklılığı ondan vazgeçmeden o erken davrandı ve sıyırıp attı o kabuğu üzerinden. Adeta deri değiştirdi.
Derisinin altından çıkan yeni deri ise ona gerçek yakışıklılığı getirdi.
Kırış kırış alnı, seyrelen saçları, bıraktığı sakalları, kısacası artık aldırmadığı bir yakışıklılığı vardı şimdi.
Yaşlanmamak için savaş vermiyor, eski zıpkın çapkın delikanlıyı yaşatmaya çalışmıyordu.
Tüm yaşadıklarına ve tüm yaşlanma çabalarına rağmen ise gözleri hep gülerek, hep hınzır bakıyordu. 
****
Şimdi vefatının ardından yazılanlara bakıyorum da, bilenler zaten Tarık Akan'ı biliyorlar, bilmeyenler ise atarken mangalda kül bırakmıyorlar.
Atanlar arasında aynı dönemde yaşadığı insanlara bakıyorum; belki bir kez bile sinemaya gitmediler, bir kez bile onu perdede izlemediler, bir kez bile genç olmadılar, aşık olmadılar, hayal kurmadılar.
Aynı dönemde yaşamadığı halde Akan'ın sosyal içerikli filmlerinden kendisinin terörist olduğu fikrine kapılanlara bakıyorum; bir kez bile onu izlemediler, bir kez bile ne dediğini dinlemediler, bir kez bile söylediklerine kulak vermediler.
Serseri mayın misali akıntı nereye biz oraya kıvamında savrulup duruyorlar yine. O kadar vahşi, o kadar sevgisiz, o kadar kötü, o kadar hain ki sözleri; ben burada hiçbirisini yazamam.
Başbakan Binali Yıldırım taziye açıklaması ile hepsine kapak yaptı neyse de, biraz sesleri kesildi sanki.
Hoş, dedikleri neyi değiştirecekse...
Bilmezler ki nesiller geçer gider, Tarıklar hiç ama hiç değişmez, hiç ölmez... 
**** 
Ben bu satırları yazarken, Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nde dostları anlatıyor onu gözyaşları içerisinde...
Salonun dışı kim bilir kaç katı kalabalık içinden. Sevenleri onu uğurlamaya gelmiş tüm söylenenleri çürütürcesine. 
Yıllar önce Kemal Sunal Teşvikiye'den Zincirlikuyu'ya götürülürken, tesadüfen Pangaltı'daydım ve el sallamıştım ardından...
Şimdi Bursa'da evimde, ekran karşısından el sallıyorum Tarık Akan'a.
Onlar orada buluşuyor diyorum. 
Hoş geldin Tarık diyerek kucaklıyor Akan'ı Sunal. Sarılıyor can dostuna sımsıkı Tarık. 
"Çok özlemişim ağabey!" 
Onlarla birlikte yavaş yavaş kapanıyor bir dönem de.
O taraftaki tanıdıklarım bu taraftaki tanıdıklarımdan daha çok oluyor.

O zaman;
Güle güle Tarık Akan. 
Selam götür bizden tüm sevdiklerimize...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder