14 Şubat 2025 Cuma

"Farz Et Dünya Bir Gündür"

Erdinç Çelikkol (1938 - 2023)
Vefatının ikinci yılında 'Erdinç Çelikkol'u Anma Konseri'nde, 3 Şubat 2023 günü 85 yaşında iken aramızdan ayrılan, ülke müziğine iz bırakmış Bursalı sanatçımız Erdinç Çelikkol'u şarkılarla andık.
Sunuculuğunu TRT İstanbul Radyosu Ses Sanatçısı Nusret Yılmaz'ın, koro şefliğini oğul Tuğberk Çelikkol'un üstlendiği gece, Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi Merinos AKKM'de yoğun bir katılımla gerçekleşti.
Nusret Yılmaz
Konsere, Bursa Baro Başkanı ve Erdinç Çelikkol'un öğrencisi Metin Öztosun, başkanlığı döneminde Nilüfer/Ertuğrul Mahallesi’ndeki bir sokağa Bestekâr Erdinç Çelikkol adı veren Nilüfer Belediyesi önceki dönem başkanı Turgay Erdem, 21. Dönem Bursa Milletvekili Fahrettin Gülenler, Bursa Kent Konseyi Başkanı Ertuğrul Aksoy; güftekârlar, bestekârlar, Bursa'nın koro şefleri, koro üyeleri, kısacası musikişinas sanatseverler katıldı.
Maalesef ki bu anma gecesine, her zaman yanında olan sevgili eşi Neriman Çelikkol rahatsızlığı nedeniyle katılamadı.

Erdinç Çelikkol 
Konser öncesi Erdinç Çelikkol'un hayat yolculuğunu anlatan Nusret Yılmaz, bizleri 550 sene evvele, 1475 yılına götürdü. Erdinç Çelikkol'un öyküsü, pek çok Bursalının hikâyesi gibi Konya Karaman'da başlıyor, oradan Rumeli'ye uzanıyor. Rumeli'de Mitrovica kasabasına yerleşen büyük dede Yeniçeri Mahmut'un üç oğlu oluyor. Rahova, Bahattin ve Jaja. Erdinç Çelikkol Jaja'nın soyundan gelen ve Rumeli'den Bursa'ya göçen Terzi Ahmet ile Ayşe Hanım'ın evladı olarak 23 Mart 1938 günü dünyaya gözlerini açar. İlkokulu Hoca İlyas Okulu'dan okur. Orta okulu terk etmek zorunda kalır. Amcası Rafet Çelikkol, Erdinç'i 1951 yılında, henüz 13 yaşındayken Bursa Musiki Cemiyeti'ne kaydettirir. Çelikkol'un yeteneği kısa sürede anlaşılır ve çok geçmeden Çelikkol solist olarak sahnelerdeki yerini alır. 1955 ve 1958 yılları arasında İzzet Gerçeker'in yardımcısı olarak çalışır. 1958 yılında Neriman Ener ile evlenir. Bu arada askere gider gelir. 1960 yılında tüm aile İstanbul'a göç eder ve oraya yerleşir.
Erdinç Çelikkol, hocası Emin Ongan ile birlikte Üsküdar Musiki Cemiyeti'nde meşk etmeye başlar. Çelikkol hem cemiyette öğretmendir hem de bir yandan gazino çalışmalarına başlar. Gündüzleri de babasıyla birlikte ticaret hayatını devam ettirir. 1962 yılında Bursa'ya temelli olarak döner. Bursa'ya dönen Çelikkol'a Münir Nurettin Selçuk arar ve "TRT İstanbul Radyosu'na ses sanatçısı olarak gelmeni istiyorum." der. Çelikkol Bursa'da kalmak istediğini söyleyerek cevaplar Selçuk'u. Erdinç Bey Bursa'da bir havlucu dükkânı açar. Dükkânın ziyaretçileri Alaaddin Yavaşça, Sadri Alışık gibi pek çok bilinen isim olur. O küçük havlucu dükkânında musiki sohbetleri yapılıyordur. 1963-1985 yılları arasında (sadece 1 yıl ara vererek) 21 yıl aralıksız Bursa Musiki Cemiyeti çalışmalarına devam eder. Recep Birgit, Cahit Peksayar, Burhan Dikencik, Musa Kumral ve Yıldırım Gürses ile birlikte son derece özverili çalışmalar yaparlar. Çelikkol, Mustafa Kavurmacı ile birlikte düğünlerin ve mevlitlerin aranılan ismidir. Havlu dükkânı bir süre sonra Bursa'nın ilk stüdyo kaset-plak dükkânına dönüşür. Dükkânın yıkıldığı 1983 tarihine kadar burada esnaflığa devam eder. 1983 yılında, dönemin Bursa Belediye Başkanı Ekrem Barışık'ın isteği ile konservatuarın başına koro şefi olarak getirilir. 1983 – 2000 yılı Ağustos ayına dek, Bursa Büyükşehir Belediyesi Konservatuvarı'nda Şef, Genel Sanat Yönetmenliği ve Müdürlük görevlerini bir arada yürütür. Daha sonra Kültür Bakanlığı Bursa Devlet Klasik Türk Müziği Korosu Şefliğine atanır. Şeflik ve müdürlük görevlerini 14 Aralık 1999 tarihinden 23 Mart 2003 yılında, yaş haddinden emekli olana dek ifa etmeye devam eder.
Beste çalışmalarına 1960 yılında başlayan ve çok sayıda eseri TRT repertuvarına alınan Udî ve Kemanî Erdinç Çelikkol, sözleri Mustafa Töngemen'e ait, Nihâvend makamındaki "Gel gönlümü Yerden Yere Vurma Güzel Ne Olursun" adlı eseriyle, 1991 yılında Milliyet Gazetesi okurlarınca "Yılın Bestekârı" unvanına layık görülür. 
"Erdinç Çelikkol'u Anma Konseri"
2018 yılında kurulan Erdinç Çelikkol Kültür ve Sanat Derneği Türk Müziği Korosu'nun ve solistlerinin icra ettiği şarkılarla geçen ilk bölümün ardından, konserin ikinci bölümü gecenin konuk müzisyenleri olan Kanunî Göksel Baktagir ve Çellist Murat Süngü'nün, Bursa Zeki Müren Güzel Sanatlar Lisesi öğrencileri dahil, Bursalı sazendeler eşliğinde sundukları iki enstrümantal eser ile başladı. 
Murat Süngü, Göksel Baktagir ve Bursalı Sazendeler
Zeki Müren Güzel Sanatlar Lisesi Öğrencileri
Gecenin konuk sanatçısı ise ikinci bölümde solo eserler seslendirecek olan Müzisyen, Ses Sanatçısı ve Besteci Çiğdem Gürdal idi.
Berrak sesi, usta yorumu, samimiyeti ve sahne hakimiyeti ile tam bir profesyonel olan Çiğdem Gürdal, birbiri ardına eserler seslendirdi. Repertuvarında Yesari Asım Arsoy, Göksel Baktagir, Erdinç Çelikkol, Metin Eryürek, Selahattin Pınar, Yusuf Nalkesen ve Erhan Parlat bestelerine yer veren Çiğdem Gürdal konseri tam bir müzik ziyafetiydi.
Çiğdem Gürdal
Erdinç Çelikkol'u Anma Konseri'nin son şarkısı tabii ki Erdinç Çelikkol ile bütünleşmiş olan, "Gel Gönlümü Yerden Yere Vurma Güzel Ne Olursun" oldu. Kapanışı hep birlikte o unutulmaz şarkı ile yaptık. 
Nusret Yılmaz, Tuğberk Çelikkol, Çiğdem Gürdal
O anlarda Erdinç Bey'in sağlığı döneminde davetli olarak katıldığı konserlerde sahneye çağrıldığı zaman, kelebek gibi sekerek sahneye çıkışı ve bu şarkıyı okuyuşu canlandı gözümüzde.
Ne güzel, ne yumuşak, ne titiz, ne çalışkan ve ne kibar bir insandı dedik...

ŞAKAYIK
Benim ilk kez dinlediğim ve sözleri Göksel Baktagir ve Dr. Hüseyin Balkancı'ya, bestesi Göksel Baktagir'e ait olan Şakayık şarkısı neşeli bir tempoda söylenip pozitif enerji saçıyordu ancak bir yandan da Erdinç Çelikkol gibi dünyadan geçerken iz bırakan insanların hayatının anlamını anlatıyordu.

Farz et dünya bir gündür,
Farz et her gün son gündür,
Farz et gülmek ömründür,
Gül gönlünce gül gitsin.

Her güne 'bugün de yaşıyorum' diyerek uyanmak, o günü belki son gün olacağı düşüncesiyle ama ilk günün heyecanıyla yaşamak, nefes aldığı bir ânı bile boş geçirmemek, yaşadıklarıyla hayattan ikna olmak, arkasında güzel anılar, güzel insanlar, güzel evlatlar bırakmak, gözü arkada kalmamak, ömrü boyu gönlünce gülmek ve böyle gülerek, onun en sevdiği şekilde, şarkılar eşliğinde anılmak...

Bestekâr Erdinç Çelikkol Sokağı
2021 yılının Şubat ayında, Ertuğrul Mahallesi’nde bir sokağa Bestekâr Erdinç Çelikkol adının verilmesi nedeniyle düzenlenen törende heyecan ve mutluluğu bir arada yaşayan Erdinç Çelikkol'un, “Bu son fasıldır ey ömrüm, nasıl geçersen geç. Her şey çok güzel. Bu son, çok güzel bir son. Ne zaman, nerede, nasıl, belki yarın, belki yarından da yakın. Bu mutluluğu sizler de yaşayın” diye konuştuğunu hatırlıyorum. 
Hayat arsızı olmamak, hayattan ikna olmak işte böyle bir şeydi.
İnsan en çok yaptıklarından değil yapmadıklarından ya da yapamadıklarından pişman olur derler. 
Sözleri Orhan Ete'ye, bestesi Erdinç Çelikkol'a ait eserdeki gibi:
"Diyecekler bu dünyada, biri vardı geldi geçti.
Aklan selden esen yelden, nasibini aldı geçti..."

Erdinç Çelikkol kendi döneminde çok güzel şeyler yapmış, hayattan nasibini almıştı. Üstelik çalışmalarıyla gelecek nesillere de dokunmuştu. Bir ömrü daha olsa dahasını da yapardı. 
Hayatta devamlılık esas ise, şimdi onun bıraktığı yerden kendisi de bir çellist olan oğlu, Erdinç Çelikkol Korosu Şefi Tuğberk Çelikkol devam ediyor. 
Tuğberk Çelikkol
Babasının sevgi ve sanat mirasını en iyi şekilde sahipleniyor. Onun bir telefonuyla sanatçılar Bursa'ya koşuyor. Onun bir davetiyle salonlar doluyor.
14 Şubat 2025 / C.E.Y.

"Erdinç Çelikkol'u Anma Konseri" Fotoğraf/Video kayıtları albümü için tıklayınız

Bursalı Sazendeler
Kanun: Savaş Özkök 
Keman: Hasan Dağ 
Ud: Sercan Erenler 
Klarnet: Fırat Gül
Ritim: Oray Yay
Ritim: Arzu Kayadelen
Ritim: Berat Toparlak
Klavye: Mesut Yiyim

12 Şubat 2025 Çarşamba

Karşınızda Bursa Oda Orkestrası

Bursa Oda Orkestrası
Bursa Büyükşehir Belediyesi Orkestra Şube Müdürlüğü kapsamında var olan Türk Sanat Müziği, Türk Halk Müziği, Çalgıcı Mektebi Roman Orkestrası, Bando Şefliği, Kent Orkestrası gibi köklü birimlere Bursa Büyükşehir Belediyesi Oda Orkestrası da eklendi.
Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından Orkestra Şube Müdürlüğü bünyesinde kurulan Bursa Oda Orkestrası, Merinos Atatürk Kongre Kültür Merkezi’ndeki ilk konserini 10 Şubat 2025 Pazartesi günü verdi.
Yoğun bir katılımla gerçekleşen bu ilk konserin Şefi Oğuzhan Balcı, Solistleri Keman Virtüözü Cihat Aşkın ve Keman Virtüözü Mesut Çaşka, Konzertmeister'ı (Başkemancısı) ise Ozan Sari idi.
Cihat Aşkın
Cihat Aşkın & Mesut Çaşka
Konzertmeisterliğini Ozan Sari'nin yaptığı konserde, Antonio Vivaldi, Edward Elgar, Kara Karaev, Oğuzhan Balcı ve Henry Purcell gibi önemli isimlerin eserlerine yer verilen geniş bir repertuvara sahip harika bir konser gerçekleştirildi. Ayrıca bis parçası olarak, Oğuzhan Balcı'nın düzenlemelerini üstlendiği ve Cihat Aşkın'ın en çok dinlenen albümü olan Türk Valsleri'den "Yine Bir Gülnihal" isimli eser seslendirildi.

Tarihe Tanıklık Ederken
Bursa Oda Orkestrası'nın bu ilk konserinin Şefliğini üstlenen Oğuzhan Balcı, bu özel gecede tarihe tanıklık ettiğimizi, Atatürk Türkiye'sinin müzik konusunda da bambaşka ufuklara yelken açtığını, ancak günümüz Türkiye'sinin 81 ilinde devlete ait sadece 6 adet Senfoni Orkestrası, bazıları aynı şehirlerde olmak üzere 6 adet de Opera ve Bale olduğunu, bir dönem şefliğini yaptığı Bursa Bölge Devlet Senfoni Orkestrası BBDSO ve Bursa Filarmoni derneği dahil, öngörüsü yüksek belediyelerin kendi orkestralarını kurduğunu, Oda Müziği konusunun ise ülke kapsamında biraz ötelenmiş olduğunu, konservatuar mezunlarının pek çoğunun mesleklerini icra edemediklerini, her bireyin eğitim ve sağlık hizmeti alma hakkı olduğu kadar, kültür sanat hizmeti alma hakkı da olduğunu, Bursa'nın kıymetleri olan Mesut ÇaşkaElif Ceyda Sert (Bursa Oda Orkestrası'nın daimî şefi) ve Ozan Sari'nin bu oluşumun kıvılcımının ateşlediklerini, böylece ulusal ve dünya müziklerinin önemli izlerini taşıyan bir orkestranın temellerinin atıldığını, Bursa Oda Orkestrası'nın sadece merkezde değil, tüm ilçelerde ve köylerde sahne alacağını, konsere giderek nezaketten ve sakinlikten nasibini alacak insanların kötülükten uzak duracağını dile getirerek Bursa Büyükşehir Belediyesine ve Başkan Mustafa Bozbey'e teşekkürlerini sundu.
Bursa Oda Orkestrası ve Oğuzhan Balcı
Nilüfer'den tüm Bursa'ya
Açılış konserine katılan ve 12 yıl önce Nilüfer Belediyesi'nde başlayan yolculuğun Bursa Büyükşehir'e ulaşmasının gururunu yaşayan Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey de, Bursa’nın sanat açısından son derece zengin bir kent olduğunun ve kültür ve sanatı Bursa'nın her köşesine taşımak amacıyla çalıştıklarının altını özellikle çizdi. 
Bu arada; Nilüfer Belediyesi Koro, Orkestra ve Toplulukları'nın arasında Nilüfer Oda Orkestrası bulunduğunu belirtmeden geçmeyelim.  
Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey
Konuşmasını “Toplumların ve kentlerin değişimi kültürle, sanatla, sporla ve eğitimle olur. Biz bunu yıllarca Nilüfer’de yaptık ve meyvelerini aldık. Şimdi sıra Bursa Büyükşehir Belediyesi’nde. 17 ilçemizde de bu değişimi hep beraber oluşturmak zorundayız. Yöneticiler olarak Bursa’nın bu zenginliklerini ortaya çıkarmak ve sunmak zorundayız. Bunu hep beraber başaracağız” sözleriyle tamamlayan Bozbey, sanatçılara çiçek takdim etti.
Bursa Oda Orkestrası
Türkiye’nin önde gelen sanatçı ve akademisyenlerinden oluşan Bursa Oda Orkestrası’nın yönetim kurulu, orkestranın daimî şefi olan Elif Ceyda Sert, başkemancılık (konzertmeister) görevini üstlenecek olan Ozan Sari ve sanat yönetiminde etkin bir rol üstlenen Mesut Çaşka’dan oluşuyor. Bu sezon toplam dört konser verecek olan Bursa Oda Orkestrası, önümüzdeki sezon ayda bir olmak üzere periyodik konserler verecek. Orkestra genç müzisyenlere istihdam sağlamayı da amaçlıyor. Bursa Büyükşehir Belediyesi Orkestra Şube Müdürlüğü’nün desteğiyle üflemeli ve vurmalı çalgıları da bünyesine katmayı planlayan Oda Orkestrası, kentin ikinci senfonik orkestrası olmayı planlıyor.
Cihat Aşkın ve CAKA 
'Cihat Aşkın ve Küçük Arkadaşları’nın sembolize edildiği bir proje olan CAKA, bundan 12 yıl önce Bursa'daki temsilciliğini açarken, açılışı o dönem Nilüfer Belediye Başkanı olan Mustafa Bozbey yapar. CAKA Projesinden (aralarında benim de tanıdıklarım olan) pek çok müzik insanı yetişir. Onlardan bazıları öğretmen olup yurdun dört bir yanına dağılır. Bazıları da, şu an karşımızda olduğu gibi, Bursa Oda Orkestrası'nda yer alır.

Dr. Parkan Sanlıkol Anma Gecesinden
12 Eylül 2015 tarihinde aramızdan ayrılan Dünya Müziği Derneği kurucusu Dr. Hüseyin Parkan Sanlıkol'u anmak için 9 Ocak 2016 tarihinde düzenlenen gecede Ozan Sari ve Mesut Çaşka da sahnedeydi. (Hatta o anma gecesinin ardından şöyle bir yazı kalem almıştım: Şu Yalan Dünya'dan bir Parkan Sanlıkol geçti )
Ozan Sari - 9 Ocak 2016
Mesut Çaşka - 9 Ocak 2016
Dr. Parkan Sanlıkol'un yetenekli gençlere senfoni konserlerinde şans verilmesi için 27 Temmuz 2015 tarihinde Bursa Bölge Devlet Senfoni Orkestrası Müdürlüğü'ne yazdığı dilekçede Ozan Sari'nin ve Mesut Çaşka'nın da adı geçer.
"Dünya Müziği Derneği'nin asil ve fahri üyeleri olarak, bizzat veya akraba ilişkilerinden dolayı derneğimizle irtibatlı olan kabiliyetli, Bursa'nın müstakbel sanatçıları bulunmaktadır.
Bu sanatçıların özgüvenlerini kazanmaları, deneyim ve güven kazanmaları, motive olmaları ve yavaş yavaş önce kendi bölgelerinden duyulmaya başlamaları ve ilerleyen tarihte diğer orkestraların da dikkatini çekmeleri açısından;
Konserler esnasında bu sanatçı arkadaşlara seviyeleri nispetinde imkan verilmesini, siz senfoni sanatçılarından daha iyi kimse bilemez.
Aşağıda isimleri yazılı kişileri kayda almanızı rica ederiz.
Ecem Alnıaçık - Piyano Sanatçısı
Mert Bozdemir - Piyano Sanatçısı
Çağlar Burgazlıoğlu - Piyano Sanatçısı
Mesut Caşka - Keman Sanatçısı
Ozan Sari - Keman Sanatçısı
Ekin Güldoğan - Keman Sanatçısı
Hasan Barış Gemici - Besteci
Saygılarımla"
Dünya Müziği Derneği
Dr. Hüseyin Parkan Sanlıkol

Ozan Sari şu anda BUÜ Devlet Konservatuvarı’nda keman dersleri veriyor. Konserlerinde Ahmet Ali Çakır’ın 2017 yılında kendisi için yaptığı kemanı ve M. Ufuk Güler'in yaptığı arşeyi kullanıyor.
Mesut Çaşka müzik camiasında hem eğitmen hem icracı hem koordinatör olarak çok özel bir isim. 
Elif Ceyda Sert - 12 Mart 2017
Bursa Oda Orkestrası daimî şefi Elif Ceyda Sert, bu fotoğrafı çekişimizden bu yana aktif olarak orkestra şefliği yapıyor. Bize de onunla gurur duymak kalıyor.

Geleceğe Yatırım
'Geleceğe Yatırım'ı sadece para, emlâk, yol, bina gibi somut konularla sınırlamayıp o binaları sanatla doldurmak, o paraların bir kısmını sanata harcamak, o yollarda iyi insanların gezmesini sağlamak lâzım.
Seçkin olmanın yolu sanatla yoğrulmaktan, dünyaya sanatla iz bırakmaktan geçiyor.
Bakınız ilk insanların kendilerini ifade etmek için yaptıkları resimler...
Ve müzik, ve tiyatro, ve resim, ve heykel, ve sinema, ve edebiyat, ve mimarî, ve ve ve ve...
Hepsi bizi bize anlatan, bizi biz yapan olgular.
Sanatı ve sanatçıyı yalnız bırakmayalım, ki sanatsız kalmayalım...
12 Şubat 2025 / C.E.Y.

Bursa Oda Orkestrası Fotoğraf/Video Albümü için tıklayınız.

6 Şubat 2025 Perşembe

Bu Bir Yaz Gecesi Rüyası Olmalı

20 yılı ardında bırakan tiyatro topluluğu "Tiyatro Advocato", sanatın gücünün farkında olan Bursa Barosu'nun toplumsal, siyasal ve hukuksal sorunlara karşı verdiği mücadeleye sanat boyutunu da eklemesiyle 2004 yılında 45 avukat ile kurulur.
Bursa Baro Tiyatrosu Tiyatro Advocato, 2004 yılından bu yana sadece Bursa'yı değil, ülkeyi de tiyatrosuz bırakmamak adına çeşitli oyunlarla Bursa başta olmak üzere çeşitli şehirlerde perde açar. Festivallere katılır. Ödüller kazanır.
Repertuvar oluştururken güç, iktidar olgusu, devlet-birey çatışması, devlet-birey ilişkileri, devlet olgusu, bireysel ve toplumsal çatışmalar gibi konuları işleyen oyunlar seçer. Seçilen her oyunun alt teması İNSAN'dır. Çünkü tiyatro, insana ayna tutandır...
William Shakespeare'in Kraliçe I. Elizabeth’e bir düğün eğlencesi için armağan olarak yazdığı ve benimle birlikte pek çok izleyicinin 3 Şubat 2025 akşamı Bursa'da, Nilüfer Uğur Mumcu Sahnesi'nde bir kış gecesi izlediği Bir Yaz Gecesi Rüyası oyununda da yine insan olma hallerimiz resmedildi.
Shakespeare bize 1500'lü yılların sonlarından seslendi, bizler 2025 yılında insan ilişkilerinde pek de bir şeyin değişmediğini gördük.
Yasakların olduğu dönemlerde kendi sözlerini yarattığı karakterlere mizahla söyletmek her dönemin başvurduğu bir yol. Malum, "İzahın olmadığı yerde mizah olur."...
Karşılıksız aşklar, sihir ile olmayacak kişilere yöneltilen aşklar, eğlence, gösteriş, iktidar, itaat, isyan, ihanet, kıskançlık, iyiler, kötüler, asilzadeler, fakirzadeler ve biz, kendi hallerine gülen zavallı izleyiciler. 
Kendimize zavallı diyorum, çünkü sahnede anlatılan her zaman bizim hikâyemizdir. Ve biz bu hikâyede kendimizi gördüğümüzden mi yoksa "neyse ki" görmediğimizden mi bilinmez, oyuna kahkahalarla güleriz. 
Yaşarken bazen 'keşke bu bir rüya olsa' deriz, bazen de 'keşke rüyalar gerçek olsa' deriz.
Ya kendi rüyamıza sığınırız oradan çıkmayız ya da kendi gerçeğimiz ile yüzleşir hayatı doyasıya yaşarız. 
Oyunun Künyesi
Oyunun künyesine bakalım biraz da. Oyunu Shakespeare'den çeviren Orhan Bozkurt. Oyunun yönetmeni İzzet Boğa. Dekor Kostüm tasarımı yine İzzet Boğa'ya ait. (Tasarımı uygulayanlar Sema Nur Yıldırım ile Tuğçe Alsaç. Sema Nur ve Tuğçe aynı zamanda asistanlar da. Aynı zamanda oyuncular da.) Oyunda kullanılan müzikler İzzet Boğa ve Selim Aygün seçimleri. Hareket Düzeni Ezgi Eneç, Işık Tasarımı Bahadır Hançer, Ses Kumanda Mehmet Yıldırım, Afiş Tasarım Sedat Özdemir, Makyaj Dilan Aydın'dan. 
Puck - Sema Nur Yıldırım
20. Sezon
Tiyatro Advocato 20. sezonunu bir Shakespeare klasiği olan "Bir Yaz Gecesi Rüyası" oyununu ile kutlarken, şimdiye kadar 5. Gemlik Av. Özgür Aksoy Tiyatro Günleri'nde Gemlik Cemil Meriç Kültür Merkezi’nde, Mustafakemalpaşa Kültür Merkezi’nde, 4. Altıeylül Yarıyıl Şenlikleri Tiyatro Günleri’nde Hasan Can Kültür Merkezi’nde oynadı.

Oyunda 23 (hukukçu) oyuncu rol alıyor. Hepsi sahneye/duruşmaya çıkmaya alışkın, ancak bu kez doğruları savunmak için değil, Shakespeare'nin yazdıklarına can vermek için sahnedeler.
Uğur Mumcu'daki bu gecede Bursa Barosu Başkanı Av. Metin Öztosun, bir önceki Bursa Barosu Başkanı ve Türkiye Barolar Birliği TBB Başkan Yardımcısı Av. Gürkan Altun, Av. Ekrem Demiröz, Av. Ali Arabacı ve Bursa Barosu eski başkanlarından Av. Zeki Kahraman da meslektaşlarını yalnız bırakmadı.
Ekrem Demiröz, Metin Öztosun, Ali Arabacı, Zeki Kahraman, Gürkan Altun, İzzet Boğa
Oyuncular arasında daha önce izlediğim isimler de vardı, ekibe yeni katılanlar da.
23 oyuncu o gece Atina Dükü, Amazonlar Kraliçesi, Periler Kralı, Periler Kraliçesi, çeşit çeşit peri, marangoz, tenekeci, terzi, doğramacı, köylü, körükçü, dokumacı, aslan, duvar, ay ışığı, ağaç, hizmetkâr, aşıklar, aşık olmayanlar gibi rollerdeydi.
Hayatta olduğu gibi oyunda da aşık olunan aşık olana aşık değildi. Kendi aşığı gibi o da kendine aşık olmayana aşıktı. Sonra devreye sihir girdi ve aşıklar yer değiştirdi. Hatta her şey birbirine girdi. Az daha işler kördüğüm oluyordu ki imdada yine sihir yetişti.

Esnafın Dük için oynadığı oyun ise tam bir safiyet timsaliydi. Yokluklar trajedisi yaratıcılığını göstermişti ve oyun içinde sahnelenen bu oyun, sahnedeki izleyiciler ile salondaki izleyicileri çok eğlendirdi.
Bu arada; bu anlatımlar size biraz karışık gelebilir ancak oyunu izlediğinizde taşlar yerine oturacaktır.
Hem, her şeyi birden anlatmayalım ki oyunun büyüsünü bozmayalım değil mi?
Keşke Rüya Olsaydı
Oyunu kalem aldığım gün olan 6 Şubat, 6 Şubat 2023 sabahı 11 şehri birden yıkan Güneydoğu Depremi'nin ikinci yıl dönümüne denk geldi. 
Ekranlara yapışmış bir halde günlerce 'deprem'i izlerken "Bu bir kış gecesi rüyası olsa" derdim. Oysa deprem bu coğrafyanın gerçeğiydi ve bu gerçekle yüzleşmeliydi. 
Bizim elimizde, oyundaki Peri Puck'ın sihirli iksiri yoktu ki...
6 Şubat 2025 / C.E.Y.

BİR YAZ GECESİ RÜYASI OYUNCULARI
THESEUS: Murat ÖZDEMİR
HIPPOLYTA: Ebrar Nur BIÇAKÇI - Feyza N. CİCİOĞLU
EGEUS: İsmail İŞYAPAN
HERMIA: Ece KULA
LYSANDER: M. Said BAŞPINAR
DEMETRIUS: Selim AYGÜN
HELENA: N. Selin ÇETİN
PHILOSTRATE: Serhat ÇINAR
 
OBERON: Kemal İLTAŞ
TITANIA: Feyza N. CİCİOĞLU - Tuğçe ALSAÇ
PUCK: Sema Nur YILDIRIM
PERİ: Kübra SAĞIR
FASULYE ÇİÇEĞİ: Bilge UĞUREL
ÖRÜMCEK AĞI: Kader TURAL
PERVANE: Sinem AKÇAY
KARABİBER TOHUMU: Çiğdem DENİZ

PETER QUINCE: M. Barış HAÇAN
NICK BOTTOM: Batuhan Çağrı SEVİK
FRANCIS FLUTE: Buğra AYDIN
TOM SNOUT: H. Hakkı COŞKUN
SNUG: Oğuzhan SEYMEN
ROBIN STARVELING: İshak Emre KALAYCI
BEN: Nihat Onur ALTUN

BURSA BARO TİYATROSU TİYATRO ADVOCATO yazılarımdan:
Hora Hora Barışa / 20 Haziran 2019

5 Şubat 2025 Çarşamba

Kanser Bizi Bulmadan

Kanser olduğunu duyduğu anda insanın aklına ilk düşen "Neden ben?" olur. Daha sonra "Başka bir doktora daha görünsek mi?", sonrasında "Her şey bitti!", sonrasında da "Nasıl baş ederim?" aşamalarına geçilir. 
Öğrenme, sorgulama, reddetme, yıkılış ve kabul etme ile birlikte, uzun sürecek bir yolculuk başlar. O yüzden kanserle yolculuk bir hedef değil, bir süreçtir.
Kanser kimseyi seçmez. Sadece bir ihtimal işidir ve bu ihtimalin kapsayıcılığı da "herkes"tir.
Kanser denen şey zaten senin kendi hücrendir. Ana rahmine düştüğün anda bölünerek çoğalmaya başlayan, seni büyüten, seni yaşatan, çoğalmayı abarttığı zaman ise yoldan çıkan ve zarar vermeye başlayan, bir çeşit 'Alien'dir. Seni yok ederken aslında kendi de yok oluyordur. 

Sobe! Ebe!
Kanser insanı hiç ummadığı bir anda sobeler!
Kanserin aklı yoktur. Duyguları da yoktur. Ama bir mantığı vardır. Bu mantığın en belirleyici unsurları genetik aktarım (ki kanserli doğan bebekler dahi oluyor) ve hayatı bazen seçerek bazen de seçmeyerek yaşama biçimidirGenetik aktarımı bir kenara bırakıp yaşama biçimine bakacak olursak, seçemediğimiz tarafı coğrafya ve doğduğumuz ev, seçtiğimiz tarafı da seçimlerimizdir.
O bakımdan kanser kimseyi seçmez ama kişi kanser olmayı seçebilir.
Seçimlerimizin kanserde oynadığı role dikkat çekmek ve farkındalık yaratmak için Sivil Toplum Kuruluşları belirli günlerde sağlık ordusunun neferleri ile el ele vererek, durmaksızın 'Kanser'i ve 'Kanser Yolculuğu'nu anlatır.

4 Şubat Dünya Kanser Günü
Uluslararası Kanser Savaş Örgütü tarafından 2000 yılında icat edilen "Uluslararası Dünya Kanser Günü"nün takvimdeki yeri 4 Şubat. Bu tarihte düzenlenen çeşitli etkinliklerle KANSER'e dikkat çekiliyor ve toplumda kanserle ilgili farkındalığın yükselmesi, kanserin tanısı, tedavisi ve nasıl engellenebileceği üzerine bilgiler paylaşılıyor. Bir yandan da yanlış bilginin önüne geçmek ve kanser hastalarının toplum tarafından damgalanmasını önlemek hedefleniyor.
Kanserin ne olduğunu anlatmak ve bu yolla kanser ölümlerinin önüne geçmek için belirlenen bu günde, Birleşmiş Milletler de etkinlikler düzenliyor.

ONKODAY
Prof.Dr. Kayıhan Engin tarafından 1997 yılının Nisan ayında, Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Radyoterapi Merkezi'nde, merkezde tedavi görmüş eski hastalar, hasta yakınları ve merkez çalışanları ile birlikte kurulan Uludağ Onkoloji Dayanışma Derneği ONKODAY da, her yıl 4 Şubat gününde 'kanser farkındalık' etkinlikleri düzenler ve basını davet eder. 
Coşkun Özer, Türkkan Evrensel, Füsun Önen, Lütfi Özkan, Güzin Abraş
Bu seneki basın toplantısı yine Onkoday Eğitim ve Anı Parkı'nda gerçekleşti. Davetin ev sahibi olan Onkoday Yönetim Kurulu Başkanı Füsun Önen; Prof. Dr. Türkkan EvrenselProf. Dr. Lütfi Özkan ile Op.Dr. Coşkun Özer'i konuk etti.
Konuşmaların ana teması daha çok "koruyucu ve önleyici" olmak üzerineydi. Çünkü korunmak, tedavi olmaktan daha masrafsız ve daha pratikti.
Yetersiz, sağlıksız ve dengesiz beslenme, düzensiz ve hareketsiz hayat, yetersiz ve dengesiz uyku, sigara, stres, üzüntü, kaygı, ümitsizlik, yalnızlık, neşesizlik gibi pek çok faktör kanseri tetikliyor. 

Sigaramın Dumanı da Dumanı
Yazının burasında sigaraya ayrı bir parantez açmak isterim.
Sigaranın keşfi 1500'lü yıllara dayanır, 1600'lerde yaygınlaşır (eş zamanlı olarak sigaranın kansere sebep olduğu da ortaya çıkmaya başlar), dünya savaşları sırasında sigara üreticileri tarafından askerlere moral olsun denilerek müttefiklere ücretsiz sigara yollanır. Tütün endüstrüsi Hollywood filmleri ve birbirinden havalı reklamlarla sigara kullanımı yaygınlaştırır. Zaman içinde sigaranın zararları anlaşılmaya başlanıp, sigara tüketimi gelişmekte olan ya da az gelişmiş ülkelere kaydırılır. Sigara içimi çeşitli şekillerde yasaklansa da tütün üretimi hiçbir zaman yasaklanmaz.

Sigara dahil her türlü olumsuzluğa rağmen sapasağlam yaşayan da var, her şeyi düzgün yapmasına rağmen kanser olan da diyeceksiniz. Doğru. Ama biz istisnai örnekleri değil, geneli konuşuyoruz. 
* Normal seyrinde giden bir arabanın da kazaya karışma ihtimali vardır, yavaş gidenin de, hızlı gidenin de. Takdir edersiniz ki süratinizi arttırdıkça kaza riskini de arttırırsınız. 
Bu da öyle bir şey...

Hastalara ve Hasta Yakınlarına Psikolojik Destek
Kanser hastasının hayatı değişmişken hasta yakınlarının hayatı da iç halkadan dış halkaya doğru azalan etkide değişmeye başlar. Hasta kişinin hastalığı kabullenip, süreci sürdürmesi için bazen psikolojik desteğe ihtiyacı olur. Hasta yakınının da bu bakımdan en az hasta kadar bilinçlenmesi ve desteklenmesi gerekir. Hasta hastadır ama hasta yakını hasta değildir. Hasta yakını hastanın psikolojisini yeterince anlayamayabilir. Ya da hastalığı fazla içselleştirir ve sonunda o daha çok bakıma muhtaç hale gelir. Oysa onun sağlam kalması gerekmektedir. Ki hem evindeki hastaya doğru bakabilsin hem de kendi hayatını sağlıklı bir biçimde devam ettirebilsin.
Biliyorum, zor ama imkânsız değil.

Hayat Hevesinizi Kaybetmeyin
Füsun Önen ile basın toplantısı öncesi ettiğimiz sohbet esnasında Füsun hanım kendisinin de bir onkoloji hastası olduğunu, tedavi sürecinde kendisine hep minik minik hedefler koyduğunu, hayat hevesini hiç kaybetmediğini söyledi. Evladımın üniversiteyi kazandığını göreyim, okuyacağı şehirdeki evi bulup yerleştireyim, okulu bitirmesini göreyim, iş bulup kendi ayaklarını üzerine durduğunu göreyim, evlendiğini göreyim, torunumu göreyim, torunumun okula başlamasını göreyim ve dahası. İnsanı hayatta ve ayakta tutan işte bu hevesler.
* Bir şehir efsanesine göre; işine yürüyerek gidip gelen Ford otomobilleri sahibi Henry Ford'a bu kadar uzak bir mesafeyi nasıl yürüdüğünü sorduklarında, ben hep köşe başlarını hedefliyorum der. O köşeyi dönünce, bu sokağı geçince, diğer köşeye gelince... 
Hedefi uzağa değil, yakına koymaktır bu. Tıpkı Füsun Hanımın yaptığı gibi...
Ayrıca kendisi ile aynı yollardan geçenlere yol gösterici ve destekleyici olmak, onların yolculuklarına eşlik etmek, iyileşenlere sevinmek, kayıpların azalması için çaba göstermek; bunlar da insanı hayata bağlayan, zihnin ve bedenin dikkatini başka tarafa yönelten, dertlenip dertlenip ömrünü kısaltmaktansa ömrüne ömür katan çalışmalar.
Hem, el ele daha güçlü değil miyiz?

Teknoloji ve Operasyon
Gelişen teknoloji ile birlikte tıbbî ekipmanların da gelişmesi ameliyatları hem doktorlar hem de hastalar için daha konforlu hale getirdi. Op.Dr. Coşkun Özer, ameliyat sonrası ertesi gün evine gönderdiğimiz hastalarımız oluyor dedi. Eskiden olsa o hastanın en az bir hafta hastanede kalması gerekirdi. 

Pasif - Agresif
Kanser çok bileşenli bir hastalık. Kiminde yıllara yayılan bir süreç yaşanırken kimisini birkaç ayda alıp götürüyor. Kimisi tedaviye cevap veriyor, kimisi vermiyor. Genelde sinsi ilerlediği için bazen ortaya çıkışı geç olabiliyor. O yüzden "erken tanı" çok önemseniyor. "Kanserden korkma geç kalmaktan kork" sloganını unutmadınız değil mi?
Düzenli tarama ve bazı kanser türlerinin aşılarını olmak bu konuda faydalı olacaktır. Ülke sathına yayılmış olan "Kanser Erken Teşhis, Tarama ve Eğitim Merkezi" KETEM'lerde ücretsiz testler ve taramalar yaptırabilirsiniz.
Kanser İlaçları
Pek çok hastalık gibi Kanser de pahalı bir hastalık. SGK tarafından sağlık uygulama tebliği geri ödemesi yapılacak olan ilaç listesinde bulunan kanser ilaçlarını ödeniyor. Kalan ilaçların bedeli SGK tarafından ödenmiyor, ancak bazen hukuk yolu ile ilacın ücretsiz temini sağlanıyor veya ödenen bedellerin iadesi alınabiliyor. Muadil (eşdeğer) ilaç da kullanılabiliyor. Akıllı ilaçlar da hastayı hırpalamadan tedavi ediyor.
Onkolojide Hasta Hakları başlıklı bir yazıda, kanserle yaşayan bireylerin kanser tedavisinde (radyoterapi, kemoterapi, radyo izotop tedavileri) sosyal güvence sorgulanmaksızın sağlık hizmetlerinden ücretsiz faydalanma hakkı vardır yazıyor.
Yazının devamı şöyle: "Kanser tedavisi, cerrahisi ve ilacına ilişkin her türlü ilave ücret ve fark ödemesi kaldırılmıştır. Bu kapsamda; SGK ile sözleşmeli/protokollü sağlık hizmeti sunucuları sunmuş oldukları Kanser tedavisi, cerrahisi, ilacı nedeniyle hiçbir şekilde ilave ücret almayacaktır. (05.07.2018 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ). Türkiye’de ruhsatlandırılmış olmayan ve Hasta Katılım Payından Muaf İlaçlar listesinde yer almayan ilaçlar için ayrıca ücret ödenmek zorunda."
Sağlık Bakanlığı'nın kanser hastaları için son uygulamaları nedir bilmiyorum.
Sağlık Bakanlığı kanser hastalarına yeterince sahip çıkar ya da çıkmaz bilemem ama, ONKODAY gibi STK'lar hastaların elini bırakmamakta kararlı

"Duyguların Yolculuğu"
ONKODAY ve Kanserle Dans Derneği iş birliğiyle hayata geçen ve 4 Şubat günü Bursa Kent Meydanı'nda, -2. katta açılan "Duyguların Yolculuğu" resim sergisi 9 Şubat'a kadar ziyaret edilebilecek. 
“Duyguların Yolculuğu” projesi, hastaların teşhis anından tedavi sürecine ve sonrasına kadar tüm duyguları yapay zekaya aktararak, o duyguların yansıması resimlerden oluşan bir sergi.
Bu proje ile hastaların içsel dünyalarının nasıl dışa vurduğu ve tedavi sürecinde psikoonkolojik desteğin ne kadar kritik olduğu vurgulanıyor. Projenin hayata geçmesinde doktorlar ve Bristol Myers Squibb de destek olmuş.
****
Kanser bizi bulmadan biz onu bulursak, sobelenmeyi beklemeden sobelersek, önce kendimizi sonra sevdiklerimizi, kısacası yaşam kalitemizi koruyabiliriz.
Ne diyelim; tedbir kuldan, bakım sağlık ordusundan, takdir Allah'tan... 
5 Şubat 2025 / C.E.Y.

SAĞLIK ÜZERİNE YAZDIĞIM YAZILARDAN BİRKAÇI
LÖSEV Bursa / 13 Ocak 2018
Süper Kırılgan Olivia / 7 Mayıs 2022

3 Şubat 2025 Pazartesi

Gemiler Dolusu Karanfilya

Tüm canlılar hayatlarını göçerek sürdürür. İnsan da öyle...
Kıtlıktan, işsizlikten, husumetten, deprem sel gibi doğal afetlerden, iklimden, savaştan, şehrin kalabalığından ya da bambaşka bir nedenden kaçarak göç eder. Bazen hayatını değiştirmek ister, niyetine girer ve gider. Bazen de göçmeye mecbur kalır. 
Mübadele ise hiç niyet yokken, her şey yerli yerindeyken gerçekleşir. Bir çeşit değiş tokuş, yani trampa olan Mübadele'ye biz bu yüzden Zorunlu Göç deriz. 
Tutup kolundan kapının dışına konmaktan farkı yoktur bu zorunlu göçün. Bohçasında birkaç çaput, sandığında birkaç çanak çömlek ile ayrılır evinden. Çıkarken kilitler kapısını. Anahtarını da sokar koynuna. Dönünce açıp girecektir evine. 
Bilmez ki bu yolun dönüşü yoktur.
Yüzlerce yıldır yaşadığı şehri, ölüleriyle dirileriyle koskoca bir hayatı bırakır ardında. 
Konar göçer yaşarken kolaydır göç. Böyle kök salmışken nasıl olacaktır? 
Kimi aileler kurulamadan kalır, sevdalılar ayrılır. Kimi aileler ise paramparça parçalanır. Kimisi Hakkari'ye, kimisi Samsun'a, kimisi Muğla'ya savrulur.
Türkiye'den giden Rum Ortodokslar da Yunanistan'a dağıtılır. Müslümanlara göre daha variyetli olan Rumlar Nea Mudanya, Nea Foça gibi "Nea" ile başlayan yerleşimler kurarlar Yunanistan'da.

Denizden gelenlerin bazıları sırtlarını denize dönüp oturur yıllarca.
Evine döneceğini düşünenler evlerinin anahtarını saklar.
Ne geldikleri yerlerde isteniyorlardır ne de gittikleri yerlerde.
Mübadil yapılmanın müslim ve gayrı müslim olmak dışında bir ölçüsü yoktur. 
Yunanca bilmeyen Rum Ortodokslar ile Türkçe bilmeyen Müslümanlara zorunlu yer değiştirtilmiştir. 
Fakat takas dengesizdir. Türkiye'den gidenler 1 milyon 200 bin kişi iken, gelenler 500 bindir. Halk gidenlerden boşalan yerlere doluşmuş, gelen 500 bin Müslüman'a yer açmak istemiyordur. Oysa daha 700 bin kişilik boş yer vardır.
Türkiye'den gidenler için durum daha vahimdir. 1 milyon 200 bin kişi, 500 bin kişinin yerine sığışmaya çalışıyordu. 
Ticarî konularda mahir olan Rumların yanlarında biraz parayla gitmeleri lehlerine olmuşken, parasız pulsuz gelenlerin hali haraptır.

Kök Salanlar, Kök Arayanlar
Gidenler de doğdukları toprakları özler yıllarca, gelenler de.
Birinci kuşak göç eder, ikinci kuşak kök salar, üçüncü kuşak kök arar. Torunlar Türkiye ile Yunanistan arasında karşılıklı gidip gelmeye başlar. Köklerinden izler arar, atalarının hayatını ve yaşananları anlamaya çalışır. O günlerden kalan her belge, her eşya değerlidir. Geçmişin kokusu sinmiş ne varsa toplanır, bir araya getirilir. Sadece eşyalarla belgeler değil, kendileri de bir araya gelir. 
Aynı acıları yaşayanlar aynı acılarda buluşur.
Lozan Mübadilleri Vakfı ve Lozan Mübadilleri Dernekleri bu amaçla kurulur.
Karşı tarafta ise kimse böyle bir anma yapmıyor, belki de kimse o günleri hatırlamak istemiyordur.

Mübadele'nin 102. Yılı'nda Bursa
"Mübadele'nin 102. Yılı" anma etkinlikleri Bursa'da, 26 Ocak 2025 günü, Görükle Rıza Ağa Mübadele Kahvesinde gerçekleşen büyük bir buluşma ile başladı.
Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey
Bursa Lozan Mübadilleri Kültür ve Dayanışma Derneği tarafından düzenlenen etkinliğe kendisi de Özlüceli bir göçmen çocuğu olan Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, mübadil dernek temsilcileri, siyasiler, gazeteciler ve Görükle halkı katıldı. Konuşmaların ardından kısa bir dua ile mübadiller anıldı. Ardından da yemek yenildi.
Bursa Lozan Mübadilleri Derneği Başkanı Ali Korkut
Hazır gitmişken, kahvenin yanı başındaki Mübadele Evi’ni ziyaret ederek müzeye yeni eklenen neler var diye şöyle bir bakındım. 1912 yılına ait bir gazete Yunanistan'dan gelip müzedeki yerini almıştı. Zaman zaman ailelerden gelen eşyalar ve belgeler de 2016 yılında açılan bu müzede, müzenin sessiz sakinleri ile bir arada yaşamaya başlıyor, belki de bizim duymadığımız seslerle eski günleri yad ediyorlardı.

Mübadele Denen Zorunlu Göç
Türkiye-Yunanistan nüfus mübadelesi, 1923 yılında Lozan Barış Antlaşması'na ek olarak yapılan sözleşme uyarınca, Türkiye Cumhuriyeti ve Yunanistan Krallığı'nın kendi ülkelerinin yurttaşlarını din esası üzerine tehcir ve zorunlu göçe tabi tutmasına verilen addır. Göçe tabi tutulan kişilere mübadil denir.
Mübadele ile Anadolu'dan Yunanistan'a 1.200.000 Ortodoks Rum; Yunanistan'dan Türkiye'ye 500.000 Müslüman göç etmek zorunda kalır. Batı Trakya Türkleri ile İstanbul Rumları Mübadeleye tabi tutulmaz.

DENİZİN ORTASINDA GEMİLER DOLUSU KARANFİLYA
27 Ocak akşamı Bursa Lozan Mübadilleri Kültür ve Dayanışma Derneği'nin Nilüfer Belediyesi ile birlikte düzenlediği "Denizin Ortasında Gemiler Dolusu Kırmızı Karanfilya" adlı müzikli tiyatro, Nazım Hikmet Kültür Merkezi'nde yoğun bir katılım ile sahnelendi.
Etkinlikte, Bursa Uludağ Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Türk Müziği Ana Bilim Dalı Başkanı ve Etnomüzikoloji Derneği Kurucu Başkanı Prof. Dr. Özlem Doğuş Varlı, Prof.Dr. Ersen Varlı ve usta müzisyenlerden oluşan akustik sazlar ekibi ile birlikte birbirinden acılı ama zaman zaman da oynak havaların birçoğunu, Nilüfer Belediyesi Halk Dansları Topluluğu dansları eşliğinde seslendirdi. 
Özlem Doğuş Varlı sadece türkü seslendirmekle kalmadı, sahnede kılıktan kılığa girerek hikâyeler anlattı, hatta ekmek yoğurdu, pita ve kaygana yaptı. 
Ne de olsa yemekler bir kültürün en ayrılmaz parçalarıydı.
Özlem Doğuş Varlı araştırmaları sırasında acılı şarkılarda oynayan insanlar olduğunu görünce önce şaşırdığını, sonra da "Acıyı bal eyleyen" türkülerin insanların yaralarına nasıl merhem olduğunu anladığını anlattı. 
Acı bir yandaysa, heves ve ümit diğer yandaydı.
"Zorunlu Göç"tü bu. Bir bilinmeze çıkılan yolculuktu. Köklerinden sökülerek tanımadıkları topraklara dikilmek isteniyordu. Gittikleri yerin toprağı ekilir mi, suyu içilir mi, yolu geçilir mi, havası yarar mı, insanı kucak açar mı, bilinmiyordu. 
Bir tarihe tanıklık etmiş emektar Gülcemal vapuru taşıdı onları anavatanlarına. Yolda ölenler denizin koynuna bırakıldı.
Karaya çıkanlar dağıtıldılar dört bir yana... Kimi Ankara'ya, kimi Samsun'a...
Kaldıkları yerlerde zulüm görmesinler diye getirilmişlerdi anavatana, lakin burada da hayatları hiç kolay olmayacaktı...
Çünkü anavatan da; savaşlarla yıpranmış ve küçülmüş Osmanlı'nın ardından verdiği Kurtuluş Savaşı'ndan yeni çıkmış, hem insan hem de devlet kaynakları büyük ölçüde tükenmiş, eğitiminden sağlığına kadar tüm organları bakımsız kalmış bir devletti.
Anavatanda yaşayanlar da gelenler kadar yorgundu. 
Bu yorgun ve zor günleri zaman içinde el ele vererek atlattılar. 

"BİRLİKTE AYRI DÜŞTÜĞÜMÜZ GÜN"
Türkiye ve Yunanistan arasında 30 Ocak 1923'te imzalanan Türk-Yunan Nüfus Mübadelesine İlişkin Sözleşme ve Protokolü’nün 102. yılı, “Birlikte Ayrı Düştüğümüz Gün” temasıyla Mudanya Belediyesi ve mübadil dernekleri iş birliğinde düzenlenen etkinliklerle anıldı. (Mübadele 1923 yılında yaşanmış olsa da aslında göçler daha öncesinde başlamıştı.)
30 Ocak 2025 sabahı göç yollarında yaşamını yitirenlerin anısına Mudanya'da denize kırmızı karanfiller bırakıldı. Mudanya Belediyesi Tiyatro Topluluğu tarafından mübadele canlandırıldı mübadiller kayıklarla kıyılara taşındı.

Mudanya'ya Göç Müzesi Sözü
Montania Otel'de devam edecek olan etkinliklerde konukları Girit dantelleri ve dokumalarının yer aldığı sergi karşılıyordu. Konuklara mübadil dernekleri tarafından hazırlanan Girit yemekleri ikram edildi. 

Deniz Dalgıç, Zehranur Biricik ve Giritya Üyeleri

Yemeğin ardından Mudanya Giritliler ve Yanyalılar Kültür ve Dayanışma Derneği Giritya Başkanı Zehranur Biricik tarafından Mudanya Belediye Başkanı Deniz Dalgıç'a, mübadil dernek temsilcilerinin her yıl ataları adına diktikleri çam fidanı hediye edildi. Bunun üzerine Dalgıç, “Fidanı dikeceğimiz yeri biliyoruz. Göç Müzesi’nin bahçesine dikeriz” diyerek, 'Göç Müzesi' sözünü verdi. Günün anısına konuklara anahtar dağıtıldı.
Torunlardan Atalarına
Mudanya Belediyesi ve Diplomasi Araştırmaları Derneği iş birliği ile 102. yıl etkinlikleri kapsamında düzenlenen “2. Mudanya Diplomasi Atölyesi”ne katılan mübadil torunlarının mübadil atalarına yazdıkları mektup okundu. Mektuba Atalarının yaşadıkları zorlukları, yaşanan hatıraların ve göç yolcuğunun en önemli kültürel miras olduğunu, Atalarının verdiği mücadeleyi her zaman hatırlayacaklarını yazan gençler, gelenek ve görenekleri yaşatarak gelecek kuşaklara aktaracaklarının sözünü de verdiler.
Göçün Kültürel Mirası
Daha sonra Mudanya Belediye Başkan Yardımcısı Baran Güneş’in moderatörlüğünde gerçekleşen “Göçün Kültürel Mirası” başlıklı panelde, mübadelenin farklı boyutları konuşuldu.
Hakan Yücel, Kader Özlem, Baran Güneş, Fahriye Emgil
Prof.Dr. Fahriye Emgil, "Türkiye'de Zeytin Üretiminde Rum Mübadillerin Katkısı"; Doç. Dr. Hakan Yücel, "İstanbul'da Rum Olmak, Atina'da Rum Kalmak"; Doç. Dr. Kader Özlem, "20. Yüzyılın İlk Çeyreğinde Balkanlardaki Mübadelelerin Analizi"; Prof.Dr. Özlem Doğuş Varlı, "Acıyı Bal Eyleyen Mübadil Kimliğine Gastroetnomüzikolojik Bakış: Mübadil Davulu ve Keşkek"; Nikos Andrikos, "Yunanistan'daki Müzik Kültürüne Rum Mübadillerin Katkısı"; Zehra Denizaslan, "Kumbahçe Sofraları Girit Üstü Bodrum Yemek Kültürü" üzerine birer sunum yaptı. 
Özlem Doğuş Varlı, Nikos Andrikos, Baran Güneş, Zehra Denizaslan
Geldikleri yerlerde tütün ile uğraşan mübadiller önceleri, kendilerine verilen zeytinliklerdeki ağaçları kesip yakmışlardı. Sonradan zeytinciliği öğrenmişlerdi. İnsanlarla birlikte müzikler ve yemekler de göç etmişti. İnsanlar geldikleri yerin izlerini gittikleri yere taşıyordu. Gittikleri her yeri geldikleri yere benzetiyorlardı. Her yerde ritim ve tempo vardı. Keşkek döverken de, askere giderken de, savaşta da, barışta da, düğünde de dernekte de davullar hep çalıyordu. Hamurlar yoğruldukça lezzetleniyor, acılar da müzikle yoğruldukça hafifliyordu.
Göçün Kültürel Mirası'ndan kesitler dinlediğimiz sunumların ardından Ersen Varlı eşliğinde Özlem Doğuş Varlı ve Nikos Andrikos "Mübadil Türküleri"nden oluşan mini bir konser verdi.
Günün sonunda bir mübadil torunu olan Zehra Denizaslan'ın mübadillerin Bodrum hayatını ve mübadele anılarını anlattığı "Paramparça" belgeseli izlendi.

BİR YAKADAN ÖTEKİNE
31 Ocak 2025 günü, Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından Mübadelenin 102. yıl dönümü anısına düzenlenen "Bir Yakadan Ötekine" paneli, Merinos Bursa Müze Etkinlik Salonu'nda gerçekleşti.
Maria Ntisli, Güney Özkılınç, İsmail Yaşayanlar
Bursa Büyükşehir Belediyesi Kent Tarihi ve Tanıtımı Dairesi Başkanı Güney Özkılınç moderatörlüğünde gerçekleşen etkinliğin panelistleri; Düzce Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi'nden Doç.Dr. İsmail Yaşayanlar ile Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi'nden Dr. Maria Ntisli idi. 
Bursa Göç Tarihi Müzesi koleksiyonunda bulunan 1879 tarihli Tirilye Defteri’nin içeriğini anlattı. Bu defter bir çeşit veresiye defteriydi. Burada yazanlardan toplumun beslenme, temizlik gibi ihtiyaç alışkanlıklarından, ölçü birimlerine, Türk-Yunan kadın-erkek isimlerine, Yunan soy isimlerine, ailevi durum yoluyla tanımlamaya kadar pek çok bilgi içeriyordu.
İki toplum iç içe yaşarken tek vücut olmuşlardı. Sonra da ortadan ikiye yarılarak ayrılmışlardı. O günden bugüne de diğer yarılarını arıyorlardı.
DEMİRTAŞ ATATÜRK EVİ
Demirtaş Lozan Mübadilleri Kültür ve Dayanışma Derneği tarafından 1 Şubat 2025 tarihinde Demirtaş Kültür Merkezi'nde düzenlenen kahvaltıya katılan mübadiller, birlik ve beraberliklerinin altını bir kez daha çizdiler. 
Konuşmaların ardından Osmangazi Belediyesi tarafından Demirtaş merkezinde yapılacak olan Atatürk Evi'nin temeli atıldı. Gazi Mustafa Kemâl Atatürk'ün Selanik'teki evinin replikası olacak olan ev, 118 metrekare taban alanı üzerine 3 katlı olacak. Müze olarak faaliyet gösterecek olan Atatürk Evi’nin birinci katında Atatürk ve çocuk atölyesi, idari ofis ile barkovizyon odası yer alacak. İkinci katta iki adet sergi salonu bulunacak. Üçüncü katta ise yaşam alanları olacak.
Aynı günün akşamı aynı mekânda Lozan Mübadilleri Vakfı Korosu'nun konseri vardı. Sosyal Medya paylaşımlarından gördüğüm kadarıyla konserde Türkçe ve Rumca şarkılar söylenmiş, danslar edilmiş...

Mübadele Etkinliklerine Katılanlar
Bu etkinliklerin birine, birkaçına ya da hepsine birden katılan isimleri sayacak olursak:
Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, Nilüfer Belediye Başkanı Şadi ÖzdemirOsmangazi Belediye Başkanı Erkan AydınCHP Bursa Milletvekili Hasan Öztürk, Mudanya Belediye Başkanı Deniz DalgıçGemlik Belediye Başkanı Şükrü Deviren, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey adına Meclis Üyesi Yücel Akbulut, CHP Nilüfer İlçe Başkanı Özgür ŞahinCHP İlçe Başkanı Furkan AtalayLozan Mübadilleri Vakfı Mudanya Temsilcisi Cumhur Aksan, Lozan Mübadilleri Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Ali Korkut, Ortodoks Topluluğu Bursa Metropoliti Yuakim Billis, Mudanya Giritliler ve Yanyalılar Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Zehranur Biricik, Mudanya Lozan Mübadilleri Derneği Başkanı Hüseyin Türker, Demirtaş Lozan Mübadilleri Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Hüseyin Çildem, Demirtaş Lozan Mübadilleri Kültür ve Dayanışma Derneği Kurucu Başkanı Ali KömürlüAtatürkçü Düşünce Derneği Bursa Şube Başkanı Gürhan Akdoğan, STK temsilcileri, siyasiler, yerel halk ve mübadil torunları olarak sıralayabiliriz.

"Her Mübadele Bir Yaradır, İzi Kalır"
İlber Ortaylı'nın 3 Eylül 2017 tarihli, "Her mübadele bir yaradır, izi kalır" yazısından iki kısa pasaj ile sonlandırmak isterim yazımı:
"Şu bir gerçektir. 1924 mübadelesi Venizelos tarafından getirildi. Türkiye’de moda bir saldırı başladı; 'Cumhuriyetçiler etnik temizlik yapmak için mübadeleyi ortaya çıkardılar' deniyor. Bir kere mübadele iki taraflı bir anlaşmadır. Tek taraflı olmaz. Nitekim Venizelos, giriştiği büyük macerada acı gerçeği görünce bu sefer doğruya döndü ve elindeki mevcut Yunanistan’ı kalabalıklaştırmak için Anadolu’daki Helen nüfusu istedi. Büyük devletleri de buna ikna etti ve Türkiye de bunu kabul etmek zorunda kaldı. Çünkü bizim artık bazı konularda daha fazla direnecek halimiz yoktu. Trablus’tan beri on sene aralıksız harp etmiş bir millettik. Birinci Cihan Harbi, başkaları için dört yıl sürmüşse de bizim için on yıl sürmüştür. Bu konularda bizim yeni devletimiz beynelmilel konsorsiyuma karşı koyabilecek güçte değildi. Dolayısıyla mevcut şartlar iki ülke arasında nüfus mübadelesini zorunlu kılmıştır diyebiliriz." 
"Bu mübadele esasen Türk-Yunan mübadelesi de değildi. Peki neydi? Müslüman-Ortodoks mübadelesi idi. Bu sebeple tek kelime Rumca bilmeyen Karamanlı Ortodoks Türk nüfus da Yunanistan’a gönderildi. Karamanlı Türkler, Oğuzlardı. Ortodokslardı ancak Türklerdi. Türkçeleri, belki bizim Türkçemizden daha temizdi. Yunan alfabesiyle Türkçe yazarlardı. İncilleri dahi böyleydi, Yunancayı hiç bilmezlerdi. Bu topluluğun gitmesiyle birlikte Türkiye önemli bir grubunu kaybetti. Göndermek mecburiyetindeydik çünkü Yunanistan ve büyük devletler grubu onları da mübadeleye dahil ettiler."

Musa Ataş / İstiklâl Harbinin Son Günleri
Bursalı Gazeteci-Yazar Musa Ataş, Lozan Görüşmeleri esnasında yazdığı İstiklâl Harbinin Son Günleri yazı dizisinde, Türk ve Yunan askerinin Meriç'in iki kıyısında günlerce nasıl teyakkuzda bulunduğunu, Lozan Barış Antlaşması ile nasıl rahatladıklarını anlatır.

Gördüğümüz üzere, hiçbir şey bugünden bakıldığı kadar kolay değil. Savaş; öncesiyle sonrasıyla yıkıp geçen, ezen, üzen, yok eden, izleri gelecek nesillere sirayet eden bir olgu. 
Ki, en yakın tarihte en yakın komşumuz olan Suriye'de yaşananların ülkemiz başta olmak üzere tüm dünyayı nasıl etkilediğinin canlı şahitleriyiz.

Kilise Enstrümanlarıyla Kurulan Bando Takımı
Mübadele ile ilgili farklı bir hikâye dinlemek ister misiniz?.
Mudanya Bandosu'nun nasıl kurulduğunu belki biliyorsunuz belki bilmiyorsunuz. Kısaca anlatırsak bandonun kuruluş hikâyesi şöyle:
1923- 24 yılları arasında Türkiye ile Yunanistan arasındaki mübadele sonucunda, Mudanya’da yaşayan Ortodoks Rumlar, kilisedeki ayinlerde kullandıkları enstrümanları yanlarına almayarak ilçede bırakır. Bir okulun önündeki sarnıçta bulunan enstrümanlar 1924 yılında kurulan ‘Mudanya Spor Kulübü Mızıka Takımı’na verilir.
Mudanya’da 1924 yılında kurulan ve Türkiye’de kurulan ilk sivil bando olma özelliğini taşıyan “Tarihi Mudanya Belediyesi Sivil Bandosu” emekli astsubay, esnaf, işçi, gemi kaptanı ile öğrencilerden oluşuyor.
3 Şubat 2025 / C.E.Y.


Göç ve mübadele ile ilgili yazılarım:
Elveda Güzel Şehrim / 10 Şubat 2023
Yüzyıllık Sızı - Mübadele / Facebook Fotoğraf/Video Albümü