28 Mayıs 2016 Cumartesi

Karacabeyliyim ben

Ünzile dünyanın köyün sınırında bittiğine inanır ve köyün en son çitine gitmeye korkar ya; öyle olur işte insan büyürken.
Kendisinden öncesini bilmez. Her şeyi kendisiyle var olmuş zanneder.
Zaman geçmeye başladıkça büyür dünyası da. Kapı önünden sokağa, sokaktan mahalleye, mahalleden diğer mahalleye, diğer şehirlere, hatta diğer ülkelere uzanır hayat yolculuğu.
Okuyarak öğrenir, izleyerek öğrenir, dinleyerek öğrenir. Öğrenir ki, dünyanın tarihi öyle böyle değil, çok eskidir.
Yaşadığı şehrin tarihine merak sarar sonra.
Kimler basmıştır bu sokaklara kendisinden önce, kimler oturmuştur bu evlerde, ne hayatlar, ne anılar gizlenmiştir kapı arkalarına, kim bilir neler yaşanmıştır çatı altlarında...
Neşeli çocuk çığlıkları asılıdır geçmiş zamanlarda, büyüyüp gitmiştir o çocukların bazıları, bazıları ise kalıp kök salmışlardır doğdukları topraklara.
Bazen de yeni fidanlar vermesin diye kökler yerinden sökülüp atılmış, sürgünler acımasızca budanmıştır. Atıldıkları yerde yeniden tutunup dallanıp budaklanmaya başlayan hayatlar yeniden can bulmuştur.
Dünya fani değil midir zaten?
Sahibi yoktur işte. 
Sahibi kendisi zannedenlere de, "Mal sahibi mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi" deniverir. 
Denir ki kişi kendine gelsin. Sahipliğin sonu yok, bunu iyi bilsin...

Tarih içinde oradan oraya sürüklenen insanlar sebebiyle elden ele geçer şehirler de. Savaşlar, göçler derken kültürler birbirine girer, her geçen geçtiği yerde iz eder.
Yeni gelen bazen izleri bazen itinayla korur, bazılarıysa hoyratça  siler.
Giden bazen giderken yakıp yıkar, bazen öylece bırakır kaçar...
Bursa Almira Otel'de düzenlenen toplantıda Karacabey Belediye Başkanı Ali Özkan, Avrupa'nın 11’inci, Türkiye'nin de tek leylek köyü olan Eski Karaağaç Köyü’nde, leyleklerin yaşam alanlarının korunup geliştirilmesi, leylek yuvaları ile sayılarının artırılması, çevresel etmenlerden kaynaklı leylek ölümlerinin azaltılması, 7’den 70’e tüm kesimlere yönelik leylek bilincinin sağlanması ve bölgedeki turizm faaliyetlerinin canlandırılması amacıyla hazırlanan ‘Leylek Master Planı’nı, dolayısıyla da Karacabey'i anlatıyordu. 
Benim aklımdan ise Karacabey'in gelmişi geçmişi adeta resmigeçit yapıyordu.

"Leyleği Havada Gördük" teması ile hazırlanan planı ve Karacabey için yaptıkları çalışmalarda 3T vizyonunu (Tarım, Turizm, Teknoloji) esas aldıklarını, proje kapsamında, sadece Leylek Köyleri Birliği ağı üzerinden 32 bin turistin ilçeye çekilmesini hedeflediklerini söylüyordu Özkan, ben tarihin derinliklerinden geri gelemiyordum.

Mavi Yelekli Yarim
Okul zamanında eski adının Bizans döneminden kalma Mihaliç olduğunu öğrendiğimiz şehrimizin tarihi çok daha eskilere dayanmaktaydı aslında.
Bizim bildiğimiz; Kurtuluş Savaşı esnasında temmuz 1920'de Karacabey'i işgal eden Yunan askerinin, Mustafa Kemal kuvvetlerinin Karacabey'e yaklaştığını duymaları üzerine geri çekilmeye başlayışı ve çekilen birliklerin ardından gelen İntikam alayının Karacabey'i ateşe verişi, 14 Eylül 1922'de ise şehrin Türk kuvvetleri tarafından geri alınışı.
İşgal altında geçen bu iki senenin Yunan zulmü altında nasıl yaşanmış olabileceğini tahmin edersiniz. 
Yunan'ın Karacabey'i terk ederken arkasında bıraktıklarını, daha doğrusu bırakmadıklarını ise tahmin edemezsiniz. Bu çekilme esnasında Bursa kazaları içerisinde en büyük kıyım Karacabey ve köylerinde gerçekleşmiştir. Karacabey, bir ev hariç, tümden yakılmıştır.
Anneannemin Selanik/Serez'den kaçışlarıyla başlayan hayatının, yerleştikleri Karacabey'in işgali ile daha da yıkılışını, sonrasında yeniden toparlanışını anlattığı sesi hâlâ kulağımda. O anlatışlarda onunla birlikte an be an tüm o kaçışları, tüm o acıları yaşadım ben de.

Böyle büyük bir travma yaşamış bir şehrin kendine gelmesi çok uzun sürmüş olmalı. Belki de o yüzden Bursa'ya 40-45 dakikalık mesafede olan Karacabey hep içine kapalı bir hayat yaşadı yıllarca. 
Şimdi anladığım o ki; Karacabey, eski yaraların sarılmasıyla ve yeni gelen nesillerin değişen dünyaya açılma arzusuyla değerlerini gün yüzüne çıkartmaya ve artık sesini duyurmaya çalışıyor. 

Zaten Karacabey'in içinde yakılıp yıkılmış dahi olsa hep köklü bir tarih vardı.
* 1300 yılında Çiftlikat-ı Hümayun adı ile kurulan, 1926 yılında Ziraat Vekâletine devredilerek Karacabey Harası olarak faaliyetlerde bulunan, 1984 yılından itibaren ise TİGEM bünyesinde faaliyetlerini sürdüren, yarış atı yetiştiriciliğinin yapıldığı Karacabey Harası at yetiştiriciliğine imzasını atmıştı. (70'li yıllarda Hara bizim için farklı medeniyetten insanların yaşadığı adeta bir rüya alemiydi)
* Karacabey Harası'nda Kangal (Karabaş) ve Akbaş( Karbeyaz) ırkı çoban köpeklerinin yetiştiriciliğine 1992 yılında başlanmıştı.
* Yine 4.996 dekarlık bir alan üzerine kurulmuş olan, yarış atı yetiştiriciliğinin yapıldığı ve atların barındırıldığı Türkiye Jokey Kulübü (TJK) Karacabey Pansiyon Harası 1 Mart 2001 tarihinden itibaren hizmet veriyordu. (Bursa'dan Mustafakemalpaşa'ya giderken solunuzda gördüğünüz, içinde atların otladığı devasa alan)
* Yeşil ile mavinin birleştiği, uçsuz bucaksız görünen sahiliyle ve eşsiz kumuyla Yeniköy-Boğaz gibi bir güzelliğe sahipti. (Havasına suyuna... Fakat niyedir o toz toprak içindeki dağınık yapılaşma.)
* Eski Bursa-Karacabey yolu üzerinde, Uluabat Gölü'nün hemen kıyısında tarihi bir kervansaray olan ve şimdilerde hayata kazandırılma çalışmaları içinde bulunan Issız Han'ın otel olarak hizmete açılması çok cazipti.. 
* Eskiden Karacabey'in kuzey yönündeki en uç noktası sayılan tepede, Abdullah oğlu Dayı Karaca Bey tarafından imaret olarak yapılması emredilen, Karacabey Bin Abdullah tarafından 1446 tarihinde yaptırılmaya başlanan, ancak Karacabey 1456 yılında katıldığı Belgrad Savaşında şehit düşünce ailesi tarafından 1457’de tamamlatılan İmaret Camii mevcut idi. (Ki ilçenin adı da buradan gelir.)
* Güney Marmara akarsularının büyük bölümünün birleşmesiyle oluşan Susurluk Irmağının Yeniköy yakınlarında Marmara Denizi ile buluştuğu noktada oluşan; göl, bataklık, kumul ve subasar orman ekosistemlerinden oluşan Kocaçay Deltası, bu deltada yer alan Karacabey Longozu ve longozda yaşayan bitki ve hayvan, özellikle de kuş çeşitliliği Alper Tüydeş'in gayretleriyle dünyayla buluşma yolundaydı.
* Bu arada yörüklerin doğaya saldığı Orta Asya kökenli yaban atlar da yaklaşık 100 yıldır Longoz'da özgürce yaşamaktaydı.
* 1428 yılında Karacabey’de dünyaya gelen, İstanbul'un fethi sırasında Doğu Roma (Bizans) surlarına ilk sancağı diken ve İstanbul'un Osmanlılar tarafından fethedilişinin simgesi olan Ulubatlı Hasan tarihte hak ettiği yeri almıştı.
* Uluabat Gölü dünya üzerinde sadece 40 gölün sahip olduğu "Yaşayan Göl" (Living Lakes) unvanına sahip ülkemizdeki tek göl idi. 
* 1994 yılında Türkiye’nin dört bir noktasındaki sokaklarda oynatılan ayıların toplatılması için başlatılan "Libearty-Türk Ayı Projesi" kapsamında,1996 yılında Karacabey-Ovakorusu sahasında 4.5 hektarlık bir alanda kurulan Türkiye'nin tek ayı barınağı Karacabey'de idi.
* Nesli tehlike altında olan yabani hayvan ve bitki türlerinin Uluslararası Ticaretine İlişkin Sözleşme (CITES) ve 4915 sayılı Kara Avcılığı Kanunu’na göre, ticareti yasak olan hayvanların geçici süre ile tedavi ve rehabilitasyonu amacı ile Celal Acar Yaban Hayatı Kurtarma Merkezi kurulmuştu. Bu tesis ülkemizde bu amaçlı yapılan tek tesis. Dünyada ise birkaç örneği bulunmakta.
* Tarım deyince Karacabey Ovası'nı bilmeyen yoktur. Ben bildim bileli ovamız için Türkiye'nin tahıl ambarı denilir. Soğanı, buğdayı, karpuzu, domatesi, bezelyesi, ayçiçeği, eskilerden çeltiği, şimdilerde zeytini... (İmara açılarak binalaşmasın ama bu verimli araziler. Bakın Karadağ karşıda bomboş duruyor. Her ne yapılacaksa oraya yapılsın)
* Süt ve süt ürünlerinde de açık ara önde giden Karacabey'in Mihaliç (kelle) peyniri ve höşmerimi ise bizim için vazgeçilmezdir.
Unuttuğum değerleri mazur görün lütfen ve onları da listeye siz ekleyiverin...
"Leylek leylek havada......" tekerlemesiyle de esas konumuz olan Leylek Master Planı'na tekrar dönelim. 

Neden bu master planını yaptık?
"1. Avrupa Leylek Köyleri Birliği Ağına Türkiye‘den seçilen tek köy olan Eski Karaağaç Köyü’ne ilişkin hazırlanan leylek master planı, leyleklerin ölüm, yaralanma gibi sıkıntılar yaşamadan, köyde bulundukları zaman süresince daha rahat bir yaşam sürmeleri adına gerekli tüm hazırlıkların yapılmasının yanı sıra; Uluabat Gölü’ndeki balık nüfusunun arttırılması ile leylek sevgisi ve bilincinin toplum nezdinde yaygınlaştırılması için gereken planlamaları kapsamaktadır.
2. Leylek tüm kültürlerde baharın simgesi olarak bilinen bir kuştur. Göçleri de ilgi ile takip edilmektedir. Aynı zamanda doğa tutkunları için de önemli bir simgedir. Bu nedenle bizler de Leylek Köyü olma avantajını burada kullanarak üyesi olduğumuz EURONATUR ve diğer kuruluşlardan sağlanacak tanıtım desteği ile doğal bir turizm destinasyonu oluşturmak."  diyor Ali Özkan.
(Proje kapsamında şimdiden AB fonlarına yönelik bir çalışma yapılmış ve dönüşüm için önemli miktarda fon talep edilmiş.)
Bunun için hem Eskikaraağaç’ta çevre düzenleniyor. Kablolar yer altına alınıyor, ilaçlama yapan çiftçiler leyleklere zarar vermemeleri için uyarılıyor. Festival için Eskikaraağaç’ta göl kenarında 1300 metrelik yürüyüş yolu yapılıyor. Sahile çay bahçeleri kazandırılıyor. Bungalovlar hazır. 
Bir de; Eskikaraağaç’ta göçte hastalanan leylekler için Osmanlı döneminde olduğu gibi Gurabahane-i Laklakan adıyla hastane yapılacakmış.

Hedef:
Karacabey'i markalaştırarak, sadece turizm alanında 3 yıllık 24 milyon turizm geliri elde etmek.
Fotoğrafçıları, sporcuları ve ekoturizm severleri de ağırlamak istiyor Karacabey.
Geçtiğimiz yıl bisikletçisinden fotoğrafçısına, Tramem ve yaz dil kamplarından Naturel Fest'e kadar yaklaşık bin üç yüz kişiyi ağırlamış.

Yazar der ki;
Bursa'dan Karacabey'e baktığımda,
* Çocukluğumda kırık dökük taşları üzerinde fotoğrafım olan İmaret Camisi şu anda pırıl pırıl görünüyor.
* Geçtiğimiz yıllarda yapılan yenileme çalışmaları esnasında bir yangın atlatan Ulu Cami yenilenen haliyle hizmete açık.
* Yollarda parke taşından çok araç var ve park edecek tek bir boş sokak dahi yok. Otoparklar talep görmüyor mu, yoksa yeterli mi olmuyor?
* Atatürk Parkı'nın giriş kapısını bulmak niçin o kadar zor?
* 'Tarım AVM'si fikrini hoş buldum.
* Belediye binasının eski halini daha hoş bulurdum.
* Bir sinema salonu, bir konser salonu, bir kültür merkezimiz var mı? Geçenlerde eski sinema salonunda konser izledim.
* Gelmesini istediğimiz kadar turist gelirse onları layıkıyla ağırlayabilecek kapasiteye sahip miyiz? Bu iş çağırmaya benzemez, bakarsınız geliverirler...
* Esnaf hâlâ kapı önlerine sandalye atıp sigara tüttürerek gelen geçeni izliyor mu? Karacabey kadınları bu durumdan ziyadesiyle rahatsız iken gelen turiste bu durumu nasıl anlatacağız?
* Turist dediğin yolunacak kaz ya da Mars'tan gelmiş uzaylı muamelesi görürse, "1" kez gelir. Karacabey de "1" kez kazanır.
* Eskikaraağaç Mahallesi halkı turiste hazır mı? Mahallelinin gelenlerden beklentisi ne? Malum, komşu mahalle olan Gölyazı Mahallesi bu anlamda negatif bir örnek.
* Karacabey'in günceli yakalaması adına Başkanın ve ekibinin yaptıkları çalışmalar siyasî taraf gözetmeksizin desteklenmeli.
* Karacabey'in eksiği gediği ile ilgili şikâyet ve öneriler belediye tarafından yine siyasî taraf gözetilmeksizin değerlendirilmeli.

Karacabeyliyim ben
Karacabey'den çıkalı 26 sene olsa da her zaman Karacabeyliyim ben. 
O yüzden sorularım ne siyasidir, ne hizmetleri sorgulamak, ne eksikleri alkışlamak, ne de yapılan güzel işlere köstek olmak içindir.
Sadece, hedeflenen projede beklenen turistin şehrimizden memnun ayrılmasını sağlamak, Karacabey olarak kazanmak, Karacabey'e değer katmak ve geleceğe iz bırakmak içindir.
Masumiyet bir kere elden gitti mi bir daha geri gelmiyor ne yazık ki.
İnsan bazen kazanırken kaybediyor.
O yüzdendir ki adımlar sağlam atılmalı, sonradan pişman olmamalı...

DAVET
"Leylek gördüm saçım uzasın" diyerek 4 Haziran 2016 Cumartesi günü Eskikaraağaç Köyü'nde Uluslararası 12. Leylek Festivali'nin yapılacağını söylemeden geçmeyelim ve herkesi 'leylek görmek için' festivale davet edelim.

Yazıdaki Longoz ve leylek fotoğrafları Alper Tüydeş çekimidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder